 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1980/3-417
K: 1981/17
T: 02.02.1981
- ORMAN SUÇU (BİR YERİN ORMAN SAYILMASI)
ÖZET: Bir yerin:
a) Vergi kaydının bulunması,
b) Mücavir alan içine alınması,
c) Tapuya kaydı için zilyedliğe dayanarak açılan bir tescil davasının konusu olması,
ç) Orman işletmesince o yer hakkında bir kesim (amenajman) tasarı yapılmış olması ve,
d) Yakınındaki bir taşınmazı tasarruf eden başka bir kişi hakkında açılan kamu davasının beraatle sonuçlanması gibi durumlar dava konusu bu yerin orman alanı dışında sayılmasını gerektirmez.
(6831 s. OK m. 1)
(6831 s. OK. m. geçici m.1 (1744 s. K.Ia ek)])
Orman Kanununa muhalefetten sanık Yahya ve arkadaşının hükümlülüğüne ve verilen cezanın neciline dair (Silifke Sulh Ceza Mahkemesi)nden yenilen 12.5.1980 gün ve 114-252 sayılı hüküm, sanıklar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nce incelenerek 7.10.1980 gün ve 6469-7583 sayılı ilam ile onanmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı'nın; CMUK.nun 322. maddesi uyarınca özel daire ortama kararına itiraz etmesi, onama kararının kaldırılması ve hükmün bozulması istemini bildiren 14.11.1980 gün ve 72 sayılı itiraznamesiyle Dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Orman Kanununa muhalefet suçundan sanık Yahya ve Orhan'ın anılan Yasanın 93/1; TCK.nun 59; 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri gereğince sonuç olarak 500'er lira ağır para cezası ile tecziyelerine ve verilen cezanın ertelenmesine ilişkin hüküm, sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzeri ne dosyayı inceleyen özel dairenin 7.10.1980 gün ve 6469-7583 sayılı kararı ile onanmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı 14.11.1980 gün ve 72 sayı ile itiraz yoluna başvuran C. Başsavcılığı'na özetle: (sanıklar savunmalarından da daya konusu yede ilgili vergi kayıtlarının bulunduğunu ve suç tarihinden önce hazine basım gösterilerek tescil davası açtıklarını, bu yerin Taşucu Belediyesi mücavir sahası içine girdiğini, mücavir saha haritası, Silifke Orman işletmesi Zindan Serisi'ne ait almenajman haritaları ile buna ek haritalarda söz konusu yerlerin ziraat arazisi olarak işaret edildiğini ileri sünmüşlerdir. Suç konusu yeri de içine alan imamuşağı Köyünün kadastrosu yapılırken bu yerin orman sınır noktalarının dışında bırakılığına dair ve keza SF1 iFke Asliye Hukuk Mahkemesi'nin tespit duruşmasında, mevcut haritaların karşılaştırılması sonunda Mersin Tapu Fen Arnirince tanzim edilmiş krokilerde bu yerin ziraat arazisi olarak işaretlendiği görülmektedir. Yine hukuk mahkemesi tescil davasına ait keşif sırasında dinlenen tanıklar bu yer ve kuzeyine düşen tapulu yerlerin 1938 tarihlerinde üzerindeki çalılık, zeytinlik, delice ve benzeri bitki örtülerinin temizlenerek ekili tarla halinde kullanıldığı, ekili olmayan kısımlarındaki eşi lı zeytin ve harnup ağaçlarının meyvelerinden yararı andığını belirtmişlerdir. Yerel mahkemece mahallinde yapılan 6.4.1975 tarihli keşif yeterli değildir. Bu yerin orman niteliğinde olmadığına dair mevcut bulgular karşısında uzman bilirkişiler marifetiyle bu yerin krokisi yaptırılıp, hudut arazilerin de durumları belirtilerek krokiye işaretlenmesi, ferini bilirkişilerden rapor alınması, dava konusu yerin 4785 sayılı Kanununa göre karşılaştırılması gerekirken eksik inceleme ile mahkumiyet kararı verildiğinden, özel daire onama kararının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosyaya, oluşa ve mevcut delillere göre:
Silifke ilçesi, İmamuşağı Köyü Boynuz Bucağı Mevkiinde, Doğusu: Asfaltın denizle 'birleştiği kayalık, Batısı : Kayalık ve İncekum, Kuzeyi Silifke Asfaltı, Anamur, Güneyi: Kayalık ve deniz ile çevrili, fiili alanı 9318 m2. olan, üzerinde 24 adet kızılçam, 19 adet zeytin, 16 adet harnup ağacı bulunan, sanıkların vergi kaydına dayanarak tasarruf ettikleri ve üzerinde turistik tesisler kurmak işin faaliyete geçtikleri suç konusu arazinin orman sayılan yerlerden olduğu iddia ve kabul edilmiştir.
Suç tarihinde dava konusu yerde orman tahdidi yapılmadığından, 1744 sayılı Yasanın geçici 1. maddesine göre Orman Bakanlığı'nın mütalaası alındıktan ve gerekli keşif ve soruşturmalar yapıldıktan sonra, bu yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığının tespiti gerekmektedir.
3.5.1 974 tarihli suç tespit tutanağında: (suç konusu yerin orman sayılan sahalardan olduğu ve işgal edildiği) açıkça belirtilmiştir.
Orman Yüksek Mühendisleri Nihat, Mustafa ve Ali tarafından düzenlenen 11.9.1974 tarihli inceleme raporunda: (Fiili alanı 9318 m2. olan bu yerin tahdidi yapılmamıştır. Üzerinde münferit kızılçam, harnup ve zeytin ağaçları olup, diğer ağaç türleri yoktur. Bitişik ve civar arazi devamlı pırnal meşesi, harnup, zeytin ve kızılcam ağaçlarıdır. Orman sayılan yerlerdendir. Eskiden beri Devlet ormanıdır. iadeye tabi yerlerden değildir) denilmektedir.
Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğünün 11.10.1974 gün ve 28415 sayılı yazılarında: (suç konusu yerin : 1 - içinde 20-50 yaşlarında orman ağacı olması, 2 - Bu haliyle orman bütünlüğünü bozması, 3 - Geçerli bir mülkiyet belgesi olmaması nedeniyle orman sayılan yerlerden olduğu) belirtilmiştir.
Mahallinde 6.4.1975 tarihinde yapılan keşif sırasında bilgisine başvurulan emekli orman mühendisi Ali Solmaz : (Suç konusu yeri gördüm. Toprağın rengini, hümüs durumunu, orman örtüsünün, taşların vesairenin renk ve şekillerini, orman kalıntılarını ve 'köklerini, bu yer üzerinde halen mevcut harnup, zeytin ve kızılçam ağaçlarını gördüm. Gerekli incelemeleri yaptım. Tetkiklerine ve kanaatime göre suç konusu yer 2-25 sene kadar evvel Devlet ormanından açılmış ve halen içinde münferit olarak harnup, kızılçam ve zeytin ağaçları bulunmaktadır. İçindeki bu orman emvaline yer yor de kesilmek ve kök sökülmek suretiyle müdahale edilmiştir. Söylediğim bu cins ağaçlar orman örtüsüne dahildir. Civarına göre suç konusu yerin esası çok eski Devlet orman sahasıdır. ve Devlet ormanının denize doğru temad isidir. Bu kanaatlarımı suç konusu sahan in çevresindeki orman örtüsünden ve suç konusu yerin içerisinde bulunan kain ve müşair ağaçlardan, toprağın renginden ve genel karakterinden anladım) demektedir.
Silifke Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1970/438 esas sayılı, halen görülmekte olan tescil davasıyla ilgili dosyada mevcut 5.12.1975 tarihli krokide, suç konusu yerin batı tarafının Devlet ormanına bitişik olduğu açıkça görülmektedir.
Anılan belge ve bilirkişi açıklamalarını gözönünde tutarak, dosya içeriğine ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanıkların eylemi erini Devlet ormanından işgal ve faydalanma olarak nitelendiren yerel mahkeme kararında yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Sanıkların savunmalarında ileri sürdüğü hususlar eylemlerini suç olmaktan çıkarmayacağı gibi, C. Başsavcılığı'nın soruşturmanın genişletilmesine yönelik talepleri de yerinde bulunmamıştır. Şöyle ki:
1- Vergi kaydı, şahısların müracaatları üzerine tesis edilen ve özel daireye gelir sağlayan bir işlemdir. Böyle bir müracaat üzerine mülkiyet belgesi aranmadığı gibi, zilyetliğin haklı bir bir nedene dayanıp dayanmadığı konusunda da herhangi bir soruşturma yapılmadığından, gerek ceza ve gerekse hukuk davalarında diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gereken bir belge niteliğindedir. Hazine arazisi veya Devlet ormana göz koyan bir takım şahısların, bu yerlerle ilgili olarak adlarına vergi kaydı düzenlettikleri, sonradan açtıkları tescil davalarında veya aleyhlerine açılan davalarda zilyetliklerinin haklı nedene dayandığının bir delil olarak bu kaydı öne sürdükten gözden uzak tutulmamalıdır.
2- Bir yerin mücavir saha içerisine alınışı, o yeri orman olmaktan çıkarmaz. Nitekim imar ve iskan Bakanlığı'nın 18.9.1974 tarihli cevabi yazısında: (Mücavir sahanın ormanı da ihtiva etmesinin mümkün olduğu, bu halde bu durumun gözönünde 'bulundurulması gerektiği) ifade edilmiştir. 18.1.1975 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan İmar Kanununun ek 7. ve 8. maddelerine ilişkin Yönetmeliğin 1. maddesinde, mücavir sahaların tespitindeki amaç şöylece belirlenmiştir: (6785 sayılı İmar Kanununun değişik ek 7. ve 8. maddelerindeki alanlarda toprakların kullanımı, tapuda ayrılması ve birleştirilmesi, bu topraklar üzerinde yapılan ve eklerinin yapılması, bunların onarılması, toplu yerleşmeler kurulması, ve yapıların kıl tanıtması ile ilgili ilkeler, uygulanacak kuralları, yapılacak, işlemlerin düzenlemektedir). Görülüyorki mücavir sahaların tespiti, oradaki taşınmazların tasarruf şekline ilişkin bir işlem olup, o saha orman sahası ise, bu sahayı Orman Kanunu kapsamından çıkaran bir işlem mahiyetinde değildir.
3- Suç tarihinden önce sanıklar tarafından, hazine hasım gösterilmek suretiyle zilyedliğe dayanarak bir tescil, davası açılmıştır. Zilyedlikle bir orman alanının özel mülkiyete geçirilmesi mümkün değildir. Aksi düşünülecek olursa, orman sahalarını veya orman boşluklarını işgal eden kimselerin, zilyedliğe dayanarak buranın maliki olmaları gerekir ki, böyle, bir hal 6831 sayılı Yasanın ormanda açma yapmak, işgal faydalanmada bulunmak suçları ile ilgili 93.. maddesini işlemez hale getirir. Daha önce açılan bu tescil davası, orman suçları ile ilgili bir davada ön mesele de teşkil etmez. Aksi halde, tescil davasını uzatmayı başaran kötüniyetli sanıkların, TCK..nun zamanaşımı ile ilgili hükümlerinden yararlanıp cezalandırılmaktan kurtulmalarına ve ormanların daha çok tahrip edilmesine zemin hazırlanmış olur.
4- Orman işletmesine suç konusu yer ve civarının amenaman haritasının yapılmamış olması, 0 belgenin orman olmadığını değil, aksine orman sahasına dahil bulunduğunu gösterir. Nitekim sahanın "Zından Serisi" içinde bulunduğu ifade edilmiştir. Zından Serisi' Silifke Ormanları'nın bir bölümünün adıdır.: Amenajman planlarından maksat, ormandan ferini şekilde yararlanılması na esas olmak üzere, hangi tarihte, ne miktarda ve hangi mıntıkadan ağaç kesileceğini göstermekten ibarettir.
5- Dava konusu yerin kuzeyine düşen ve 1328 tarihli tapu senedine dayanarak tasarrufta bulunan Ahmet adlı şahsın, aleyhine açılan bir kamu davası dolayısiyle 26.5.1948 tarihinde beraatine karar verildiği ifade olunmaktadır. Başka bir alan hakkında, 36 sene önce verilmiş bir beraat kararının, sanıkların işgal ettiği yeri orman olmaktan çıkaramayacağı tabidir.
6- İddianın aksine, mahallinde 6.4.1975 tarihinde yapılan keşif sırasında bilirkişiye yalnız suç konusu yer değil, civar araziler de incelettirildiği gibi; 4785 ve 5658 sayılı Kanunlara göre bu yerin hukuki durumunun tespitine esas olmak üzere bilir kişiden bu konuda da mütalaası sorulmuş, ('burası 4785 sayılı Kanununa göre devletleştirilen orman sahalarından değildir. Çünkü burası aslen Devlet ormanı sahasıdır. Devletleştirmeye tabi yerlerden olmadığından, Devlet düşünülmesi de bahis konusu değildir. 5658 sayılı Kanununa göre de özel yetiştirilmiş bir orman durumu olmadığı için iadeye tabi yerlerden de değildir) şeklinde açlık ve tatminkar bilirkişi mütalaasına dayanarak hüküm kurulmuştur.
7- Suç konusu yerin tamamının Devlet ormanı sahası olduğunu açıkça belirten bilirkişinin, bu yerin 2565 m2lik 'kısmının' ormana sahası dışında bırakılmasının daha uygun olacağı' yolundaki önerisi ileride yapılacak orman tahdidi çalışmalarıyla ilgili bir temenniden ibaret olup, sanıkların gerçekleşen eylemlerini suç olmaktan çıkarmaz.
8- Hukuk Genel Kurulunun 27.2.1980 gün ve 1967/1365 sayılı Kararında: (Dava konusu' yer bilirkişi tarafından "denizin devamı, tarıma elverişli olmayan kumluk, saha devletin hüküm ve tasarrufu altındaki arazi" şeklinde nitelendirilmiştir. MK.nun 641. maddesi gereğince sahipsiz veya yararlanması kamuya ait mallar üzerinde Özel mülkiyete ait hükümler yürümez. Bu çeşit mallar alınıp satılamaz. Zamanaşımı ile kazanılamaz. Tapu sicil ine kaydedilemez. Denizlerin karasuları da Devletin hükümranlık sahasına girdiğinden kumsallardan yararlanma hakkı 'kamuya aittir. Kıyılar: Kumluk, çalılık, taşlık, kayalık olsun denizlerin devamıdır. Ondan ayrılması mümkün değildir. Bu 'kabil yerler için alınan taptılar hukuki değer taşınmazlar) denilmektedir. Suç konusu yerin hudutlarının incelenmesinden anlaşılacağı gibi, burası deniz kıyısı, kayalık ve kumluk sahadır. Hukuk Genel Kurulunun yukarıda anılan kararının ışığında, Devlet ormanı sahası olmasaydı dahi MK.nun 641. maddesi karşısında özel mülkiyete konu teşkil edemeyecektir.
Bu itibarla, C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir üye: Kamu davasının açılmasından önce açılmış bir tescil davası bulunduğunu, ön mesele yapılıp bu davanın sonucunun beklenmesinden sonra bir karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, itirazın bu nedenle kabulü gerektiği yolunda oy kullanmıştır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının (REDDİNE), 2.2.1981 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.