 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1980/385
K: 1981/44
T: 16.02.1981
DAVA : Hürriyeti tahditten sanık Nuri ve Selim'in hükümlülüklerine dair (Altındağ 2. Ceza Mahkemesi)nden verilen 14/12/1979 gün ve 100-251 sayılı hükmün sanıkların temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesince incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
ilk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 9/7/1980 gün ve 82-117 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar vekili tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün onanmasına istemini bildiren 14/10/1980 gün ve 8/6517 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Mustafa'nın hürriyetini tahditten sanıklar Nuri ve Selim'in TCK.nun 179/2, 59. maddeleri uyarınca ikişer sene 6'şar ay hapis ve 104'er lira ağır para cezası tecziyelerine ilişkin hüküm, Özel Dairece : (Olay gecesi sanıkların saat 21.30 sıralarında kahvehanede oturmakta olan müştekiyi seninle biraz konuşacağız diye dışarı çıkardıktan ve orada bekleyen arabaya bindirerek hareket ettikten sonra sen niye aleyhimize şahitlik ettin diye araba içinde müessir fiilde bulunmaktan ve tekrar aynı kahvehane civarında bırakmaktan ibaret olan hareketlerinde müessir fiil ikaı kastının ilerisinde "hürriyeti tahdit özel kastı" ile hareket ettiklerini kabule yeterli kesin delili bulunmadığı nazara alınmadan, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesisi, yasaya aykırıdır) biçimindeki gerekçesiyle bozulmuş, mahkeme ise oluşa ve toplanan delillere uygun düşmeyen bazı düşünceler ileri sürerek ilk hükümde direnmiştir.
Olay, mahkemenin içtenliğini kabul ettiği mağdur boşta gezer Mustafa'nın polisteki anlatımlarına göre; mağdur Mustafa başka bir olay nedeniyle sanıklar Nuri ve Selim haklarında bir yıl kadar öncesinde tanıklık yapmıştır. Sanıklar aleyhlerindeki bu şahadetden dolayı mağdura karşı mağberdirler.
Sanıklar 8/3/1979 gecesi saat 2.30 sıralarında Altındağ'da mağdurun oturmakta olduğu kahvehanenin önüne bir otomobil ile gelirler ve onu "Arkadaşların çağırıyor" diyerek ve kollarına girerek bu otomobilin içine alırlar. Otomobilde haklarında dava açılmayan kimlikleri belirsiz diğer kişilerle birlikte döverler. Sanıklardan Nuri ayrıca kendisini bıçaklar. Mağdur bu dövme ve yaralama sonucu beş gün işinden ve gücünden kalmıştır.
Sanıklar otomobil içinde bu tür saldırılarını sürdürürken mağduru Ankara'nın değişik semtlerinde bir süre dolaştırmışlar sonra tekrar geri getirip mağduru aynı kahvehanenin önüne atmışlardır. Mağdurun olayı izleyen 9/3/1979 gününde çevre polis karakoluna anlattıkları temelden bu niteliktedir.
Olayın başlangıcına tanıklık eden Orhan ve Bilal; mağdurun, tanımadıkları iki kişi tarafından otomobile zorla bindirildiğini söylemiş ve bunlardan Bilal duruşmada, sanıkları görse de tanımayacağını diğer tanık Orhan'a talimat ile verdiği anlatımda, sanıkları tanımadığını tekrarlamıştır.
Mağdur Mustafa olayda iki ay sonra duruşmada 9/5/1979 da; otomobile kendi isteği ile bindiği ve sanıklardan şikayeti olmadığını söyledikten sonra, mahkemece kendisine okunan karakoldaki anlatımının da doğru olduğunu bildirmiştir.
Sanıklar aşamalarda mağdurun anlatımlarını kabul etmemişler, bunlardan sadece sanık Selim; "...Mağdur hakkında yalancı şahitlik yapmıştı. Kendisine Dörtyol'da rastladım. Alkollü idi üzerime yürüdü, bende kendisine iki tokat attım. Bıçaklamadım, otomobil ile gezdirmedim" diyerek savunmuştur. Olayın bir ölçüde değişik anlatımla bütünü bu doğrultudadır.
Mahkeme, mağdurun duruşmada değişen anlatımını onun sanıkların kişiliklerinden çekinmesi yolunda yorumlanmış ve mağdurun karakolda söylediklerinin içtenliğini kabul ederek olayın böylece gerçekleştiğini benimseyerek sanıkları cezalandırmıştır.
Sanıkların temyizi üzerine hüküm özel dairece; özgürlüğü daraltma suçunun özel kasıt öğesinin kanıtları ile oluşmadığı gerekçesi ile bozulmuştur.
Özel dairenin bozması üzerine Altındağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi yukarıda yazılı görüşünü yineleyerek sanıkların TCK.nun 179/2 ve 59. maddeleriyle cezalandırılmalarına ilişkin eski hükmünde direnmiştir.
Kesin bir kanıtlama sonucu olmamakla beraber mağdurun kendine göre olayın akışına değinen polisteki anlatımının içtenliğine inanan mahkemenin kanısına biran için iştirak edilse bile, sorun; Ceza Genel Kurulu görüşmelerinde bu içtenliğin varlığına ve tartışmasına girmek değil, sanıklarda Özgürlüğü Daraltma suçunun özel kastı'nın var olup olmadığının saptanması, araştırılıp bir çözüme bağlanması önde tutulmuştur.
Sanıklar genel kastın ötesinde, yoğunlaşmış özel bir kasıt ile bir amaç değil bir araç suçu niteliğindeki özgürlüğü daraltma suçuna bilinçli bir tasarlama ile yönelmişler midir?
Mağdur bu olayda, mahkemin kanısına mağdurun anlatımına göre bir süre hareket serbestisinden yoksun kalmıştır. Bu sınırlama, yoğunlaşmış özel kastın bilincinden ve gereğinden değil tasarlanmış müteammid ve süreli dövme ve yaralama eyleminde gelişmesinden oluşmuştur. Diğer bir anlatışla, sanıklarca dövme ve yaralama kararı ile genel kasıttan kaynaklanmış bu olayda özgürlüğü daraltma suçu özenle seçilmiş bir araç suçu değildir.
Mağdurun bir süre sanıkların baskı ve denetiminde, hareketlerinin kısıtlı kalması, sanıkların amaçladıkları eylemin sürekliliğinden ileri gelmektedir.
Öğretide de Özel Kasıt için genel kasta nazaran daha özel bir şuurun bilincin aradığı " Battaglini" özel kastın daha yoğun bir kasıt türü daha açık belirgin bir kasıt niteliğinde olması "Gavallo" olay içinde bir kimsenin hareket serbestisinin engellemesinin özgürlüğü daraltma suçunu oluşturamayacağı "Legoz" yolundaki düşünce ve açıklamalar yukarıdaki kabul ve değerlendirmeleri doğrulamaktadır. Türk Ceza Kanunumuzun sisteminde de bazı hükümlerin uygulanmasına gidilirken özel kast'ın varlığını aramak ayrıcalığı getirilmiş ve özellikle yasanın 179. maddesinde yazılı suç türü bu örneklerin başlıcalarından sayılmıştır.
Nitekim, Yargıtay özgürlüğü daratma suçlarından özel kasıt ögesine; İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 11/6/1959 gün 5612 sayılı kararı ile başlıyan ve bu doğrultuda giderek gelişen ve bu defaki konumuza ilişen Ceza Genel Kurulu'nun benzer işlerdeki (CGK.nun 11/3/1979 gün ve 37/119 sayılı, CGK.nun 14/1/1980 gün ve 567/19 sayılı CGK.nun 14/1/1980 gün 264/1 sayılı) kararları ile yargısal açıklık getirmiş bulunmaktadır.
Sonuç olarak:
Yukarıda yazılı nedenler ve düşüncelerle sanıkların tasarladığı ve yöneldiği ve sonuçta 5 gün işe -güce engel dövme - yaralama suçunun bütünü içerisinde mağdur, bir süre hareket serbestisinden yoksun kalmıştır.
Buradaki sınırlama sanıkların özgürlüğü daraltma suçunun bilinçli (yoğunlaşmış) özel kastından değil, sanıkların başvurduğu eylem türü ve biçiminden kaynaklanıp sonuçlanmıştır.
"Özgürlük kavramının yüceliği de böylesine engel kasıt ile tasarlanmış sıradan bir dövme - yaralamaya konu olmamalıdır. Özgürlüğe verilen önem ölçüsünde Türk Ceza Kanununda öngörülen ileri sınırlar içerisindeki ceza yaptırımının ancak doğrudan ve bilinçli olarak özgürlüğe yönelen daraltma suçları için işlerliği düşünülmelidir.
Eylem bütünü ile tasarlanmış taammüden bıçaklama ve dövme suçu niteliğindedir.
Bu nedenlerle sanıklar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına, karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle tebliğnamedeki istem gibi direnme hükmünün BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine, 16.2.1981 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.