 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1980/1-215
K: 1980/306
T: 29.09.1980
- KANUN DIŞI YAKALAMA
- TUTUKLAMA (İŞLEMDE SANIĞIN KUSURU)
ÖZET: Yokluklarındaki tutuklama kararından haberleri olduğu saptanamayan ve olaydan sonra kaçışlarının ise ada/etten değil de kendilerinden intikam alınması korkusundan olabileceği düşünülebilen sanıkların bu davranışları, tutuklanmaları işlemlerine neden olan kendi ihmal ve kusurlu hareketleri olarak düşünülemez.
(466 s. KDYTK m. 4)
466 sayılı Yasaya göre tazminat isteminde bulunan Erdal ve M. Hüseyin'in bu isteklerinin reddine dair (Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 18/4/1979 gün ve 16/28 sayılı hüküm davacıların temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 18/12/1979 gün ve 89/79 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün bozulması istemini bildiren 15/5/1980 gün ve 1/502 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu gereği konuşulup düşünüldü
Davacılar Erdal ve M. Hüseyin'in kanun dışı tutuk kaldığı günler için 466 sayılı Yasaya göre talep ettikleri maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine ilişkin hüküm özel dairece: (Davacıların tutuk. Tanıdıkları suçlardan dolayı yapılan yargılanmaları sonunda verilen ceza miktarından fazla tutuk bırakılmış olmalarına göre tazminat talebine esas olan işlemlere tamamiyle kendi ihmali ve kusurlu hareketleri İle sebebiyet vermeyen ve ayni cins suçtan mahkum bulunma. yan ve gıyabi tevikiften haberleri dahi olduğu tesbit edilemeyen davacıların tazminat isteklerinin isabetsiz bazı gerekçelerle reddedilmesinin yasaya aykırı olduğu) belirtilerek bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise: (Davacılar olay günü kaçmışlardır. Tutuklama gerekçeleri arasında firar durumu da söz konusudur. Olaydan 6 ay geçtikten sonra güçlükle yakalanabilmişlerdir. Davacıların haklarında mevcut gıyabi tutuklama kararından haberdar olmadıklarını olayların akışına göre düşünülemez. Kusurlu hal tazminat istemini engelleyici bir durumdur. Yargıtay'ın yerleşmiş görüşüne göre firar etme, kusurlu bir davranış olarak kabul edilmektedir) vs. belirtilerek önceki hükümde direnmiştir.
İncelenen dosyaya göre: Mağdur Salih'i faili gayrimuayyen surette taammüden öldürmeye teşebbüs ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından haklarında kamu davası açılan davacılar; Pınarbaşı Sulh Ceza Hakimliği'nce 26/11/1976 gününde: "Mağdura tabanca ile ateş ettikleri ancak öldürmek veya yaralamak maksadı ile mi ateş ettiklerinin anlaşılmadığı, buna rağmen 6136 sayılı Kanuna muhalefette bulundukları, delilleri yok etmeye çalıştıkları ve kaçtıkları anlaşıldığından yükletilmek istenen fiillerin düzeni bozucu olması ve belirtilen nedenlerle... " gerekçesiyle gıyaben tutuklanmalarına karar verildiği, davacı Erdal'ın 1/4/1977 tarihinde, M. Hüseyin'in 4/7/1977 tarihinde gıyabi tevkif müzekkerelerinin vicahiye çevrildiği; Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamaları sonunda 16/11/1978 tarihli hükümle; her iki davacının eylemleri tehdit ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarını oluşturduğu kabul edilerek TCK. 191/son, 6136 sayılı Yasanın 13 ve TCK.nun 81. maddelerine göre Erdal'ın 1 yıl 2 ay hapis ve 758 lira 30 kuruş ağır para cezası, Hüseyin'in bir yıl hapis ve 650 lira ağır para cezası ile tecziyelerine ve tutuklu bulunan davacıların tahliyelerine karar verildiği; böylece Erdal'ın bir sene yedi ay onbeş gün, Hüseyin'in bir sene dört ay on gün tutukluluk halinin devam ettiği ve sonuç olarak davacıların hükümlülük süresinden fazla tutuklu kaldıkları, aynı cins suçtan mahkum bulunmadıkları anlaşılmaktadır.
Davacılar tazminat isteklerini, tutuklandıkları suçlardan dolayı yapılan yargılamaları sonunda verilen ceza miktarından fazla tuwk bırakılmış olmaları nedenine dayandırmaktadırlar. 466 sayılı yasanın 1. maddesinin 7. bendinde: Mahkum olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan... kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir" hükmü getirilmiştir. Tazminat talebine esas olan işlemlere davacıların, tamamiyle kendi ihmali ve kusurlu hareketleri ile sebebiyet verdikleri düşünülemez. Gıyabi tevkiften haberleri olduğu saptanmamıştır. Olaydan sonra kaçtıkları iddia edilen davacıların bu kaçışları adelatten değil, mahalli koşullara göre intikam alınmasından ileri gele:n korkudan da olabilir.
466 sayılı Yasanın yukarıda belirtilen bu açık hükmü karşısında, mahkemenin gösterdiği gerekçede isabet görülmemiştir.
Bu nedenle, özel daire bozma kararı yerinde olup uyulmak gerekirken yazılı biçimde önceki hükümde direnmesi usul ve yasaya uygun görülmediğinden davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk kararına katılmayan üyeler: Yerel mahkeme kararındaki düşünceyi benimseyerek direnme hükmünün onanması gerektiği yolunda oy kullanmışlardır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenle, tebliğnamedeki isteğe uygun olarak, direnme hükmünün (BOZULMASINA), depo parasının geri verilmesine 29/9/1980 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.