Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1980/185
K: 1980/262
T: 30.06.1980
DAVA : Kalpazanlık suçundan sanık İbrahim'in hükümlülüğüne dair (İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 26.12.1979 gün ve 359/572 sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 8. Ceza dairesi'nce incelenerek 27.3.1980 gün ve 1748/2277 sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmiştir.
C.Başsavcılığı'nın; CMUK.nun 322. maddesi uyarınca özel daire bozma kararına itiraz etmesi, bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün onanmasını isteyen 30.4.1980 gün ve 44 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Kalpazanlık suçundan sanık İbrahim'in TCK.nun 316/1-4 son ve 5435 sayılı Yasanın 2. maddesi gereğince takdiren ve teşdiden 4 sene hapis ve 10.000 lira ağır para cezasıyla tecziyesine, sanığın imal ettiği sahte Reşat Altınları iğfal kabiliyetini haiz olup kalplıkları kolaylıkla anlaşılmadığından TCK.nun 321. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, TCK.nun 330. maddesi gereğince tayin olunan cezası kadar emniyeti umumiye nezareti altında bulundurulmasına, emanete kayıtlı kalp paralarla imalinde kullanılan vasıtaların müsaderesine ilişkin hükmün, özel daire: (Darphane Fen kurulu'nun 14.2.1978 gün ve 144 sayılı raporunda, ele geçen "51 adet altının bakırdan mamul üzere altın kaplanmış, sahte basılı oldukları, iğfal kabiliyetlerinin bulunduğu ve sahte olduklarının bu işle uğraşmayanlar tarafından kolayca anlaşılamayacağı" belirtilmiş bulunmamaktadır. Sanık, mücevherci eşyası tabir edilen bu ziynet eşyasını, tanımadığı işportacıdan kulp takmak üzere alıp, kulpladıktan sonra tanesi 15 liradan iade etmekte olduğunu savunmuş bulunmakta ise de; oluşa, ihbara, sanığın asıl uğraşana, yakalanan sahte basılı altınların, Reşat Altını olarak tedavüle konulabilmek üzere, sarfa kabiliyeti oldukları anılan raporda "iğfal kabiliyetleri bulunduğu" belirlenmek suretiyle açıklanmasına göre, oluşan suçun dolandırıcılık olmayıp, kalpazanlık olarak nitelendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş, rapor içeriği karşısında tebliğnamedeki TCK.nun 321 maddesinin uygulanması yönünden araştırmaya yöneltici bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. Sanık vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; TCK.nun 321. maddesinde sözü edilen "kalpazanlığın kolaylıkla anlaşılabilir olması" deyimi ile, taklit altınların sürüm kabiliyeti olması ve fakat bu konuda bilgi ve tecrübesi olanlarca kalplığın kolaylıkla anlaşılabilir mahiyette bulunmasının kastedilmesine, taklit altınların sürüm kabiliyetlerinin olduğu rapordaki "iğfal kabiliyetleri bulunduğu" tümcesinden anlaşılmasına, bu işle uğraşanları aldatma yeterliliği bulunmayan taklif altınların bu hallerinin sadece, kuyumculukla uğraşmayan ve tecrübesi bulunmayanlar tarafından bilinmeyeceği rapor içeriğinden anlaşılmasına, kaldı ki, kalplıkları herkes tarafından ilk bakışta anlaşılabiliyorsa, sürüm kabiliyetinden, dolaylı olarak kalpazanlıktan söz edilemeyeceğine nazaran, olayda TCK.nun 321. maddesinin uygulanmasının gerekir bulunması bozmayı gerektirmiş, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı bozulmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran C.Başsavcılığı'nca: (TCK.nun 321. maddesinin uygulanması, sürüm kabiliyetini taşıyan kalplığın benzerlik derecesi ile ilgili olup, kalplığın kolaylıkla anlaşılabilir olması gereklidir ve bu kolaylıkla anlaşılabilir olma unsuru sürüm kabiliyetini ortadan kaldıracak derecede olmalıdır. Diğer suçlar ve sahtekarlık suçları bakımından da yasaların zincirleme olarak korumayı amaç tuttuğu kişiler ve değerler yönünden maddedeki kolaylıkla anlaşılma durumu, sadece bu işle uğraşanlar tarafından anlaşılma olmayıp, herkes tarafından kolaylıkla anlaşılma olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Aşamalarda sürüm kabiliyetinin bulunduğu ve ayrıca kalplığın bu işle uğraşmayanlar tarafından kolayca anlaşılamıyacağının tesbit olunması karşısında sanık hakkında TCK.nun 321. maddesinin uygulanması yönündeki çoğunlukla bozma hükmü yerinde görülmemiştir) gerekçesiyle, özel daire bozma kararının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosyaya, oluşa ve mevcut delillere göre; 15 seneden bu yana kuyumculukla uğraşan sanığın, evinde sahte olarak altın imal ettiği ve piyasaya sürdüğü ihbarı üzerine, konutunda yapılan aramada, 49 adet çeyrek, 2 adet yüzlük olmak üzere, toplam 51 adet, sanığın imal ettiği sahte Reşat Altını ile, altın imalinde kullanılan araçların ele geçirildiği anlaşılmaktadır.
Kalpazanlık suçlarında sürüm yeteneğini tayin ederken herkeste kalp parayı teşhis edebilecek teknik bir bilgi ve deneyinin varlığını düşünmek doğru olmaz.
CMUK.nun 84. maddesine bağlı ve zorunlu olarak yapılan araştırmalarda; uzman kişilerde ve kurullarda yerleşen ve var olan deneyim ve teknik araçlar nedeniyle "kandırma öğesini" kolaylıkla saptamak doğaldır.
Öğretide ve uygulamada kalpazanlığın amacı ve hedefi uzman ve uğraş nedeniyle deneyim sahibi olmuş kişileri ve darphane gibi kurumları aldatmak değil, daha yaygın bir kalabalığı, halkı kandırabilmektir.
Ancak uzman kişilerin, "kalpazanlık ürünü olan para veya milli ziynet altınlarının halkın gözünde ve elinde kolaylıkla anlaşılabilir nitelikte bulunduğunu" bildirmeleri halinde sanık hakkında TCK.nun 321. maddesinin uygulanabileceği düşünülmelidir.
Uzman kurul raporuna göre olayımızda böyle bir görüş ve düşünce söz konusu değildir.
Nitekim Maliye Bakanlığı Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğü'ne bağlı Darphane Fen Kurulu'nun 14.2.1978 günlü raporunda; "...51 adet altının Kurulumuzca yapılan incelemesi sonucu hepsinin bakırdan mamul, üzeri altınla kaplanmış, sahte baskılı oldukları, iğfal kabiliyetlerinin bulunduğu ve bu işle uğraşmayanlar tarafından kolayca anlaşılamıyacağını bildiren rapordur" denilmektedir.
Bu nedenlerle, yerel mahkemenin cezada hafifletici nedeni içeren TCK.nun 321. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin gerekçesi yerinde bulunduğundan, C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, özel daire bozma kararının kaldırılarak, usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 27.3.1980 gün ve 1748/2277 sayılı kararının kaldırılmasına, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 26.12.1979 gün ve 1977/359-1979-527 sayılı hükmün ONANMASINA, depo parasının gelir yazılmasına, 30.6.1980 gününde oybirliği ile karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Kiracımız eşiyle boşandığını bildirmeden 2.5 yıl konutu ortak kullanmışlar. 
  • 22.06.2024 16:02
  • Asansör yıllık kontrolü kime ait? 
  • 19.06.2024 15:40
  • [Miras Payları] Payımın eksik verilmek istenmesi 
  • 18.06.2024 16:54
  • görev tahsisli lojman nakil 
  • 18.06.2024 08:26
  • [Miras tasarrufun iptali davaları] Anneye devredilen malın satışını engelleme 
  • 15.06.2024 20:15


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini