 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Ceza Dairesi
E: 1980/1749
K: 1980/2285
T: 13.05.1980
DAVA : Basın yolu ile halkı kanunlara itaatsizliğe tahrikten sanık Berrin'in yapılan yargılaması sonunda; mahkumiyetine dair (İstanbul Toplu Basın Asliye Ceza Mahkemesi)'nden verilen 28.11.1979 gün ve 1977/188 esas, 1979/272 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından istenilmiş ve şertı depo parası ile yerine getirilmiş olduğundan dava evrakı C. BaşsavcılığI'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık Berrin, suça konu yazının yayımlandığı mevkutenin sorumlu müdürüdür.
Yazı imzasız olarak yayımlanış ve yazarın kimliği de sanık tarafından basın hürriyetinin tabii bir gereği olarak Basın Kanunu'nun 16/2. maddesinde yer alan anonimlik hakkı sebebiyle bildirilmemiştir. Bu itibarla ortaya çıkan sorumluluk, 5680 sayılı Basın Kanunu'nun 2231 sayılı Kanun'la değişik 16/1. maddesindeki yazar ile sorumlu müdürün birlikte sorumluluğundan tamamıyla ayrı ve aynı kanun maddesinin 2. bent 2. cümlesinde belirlenen "... sahibi belli olmayan yazıdan dolayı yayımı gerçekleştiren sorumlu müdüre ait..." asli sorumluluk halidir.
Sorumlu müdürler hakkında verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların para cezasına çevrilmesini zorunlu kılan 16/1. maddedeki hüküm; yazarı belli olan ve yazarla sorumlu müdürün birlikte mesul oldukları hale münhasırdır.
16. maddenin 2. bendi; 1. bendinden tamamıyla ayrı ve sorumlu müdürün yayım unsurunu gerçekleştiren kişi olarak tek başına mesul olduğu hali düzenleyen bir fıkradır.
16/2. maddeye göre sorumluluğun tesbit edildiği hallerde artık, 16/1. madde uygulanamayacak ve bu bent gereği hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya çevrilmesi zorunluluğu kalmayacaktır. Ancak, şartları mevcut olduğu takdirde 647 sayılı Kanunun 4/1. maddesinin uygulanması düşünülecektir.
Öte yandan 647 sayılı Kanun 4/1. maddesine göre hürriyeti bağlayıcı ceza, para cezasına çevrildiği takdirde, aynı maddenin son fıkrası uyarınca uygulamada asıl olan ceza hürriyeti bağlayıcı cezadır. Basın Kanunu'nun 16/1. maddesinin uygulandığı hallerde ise, asıl ceza para cezasıdır.
SONUÇ : Mahkemenin, sanığı, yukarıda açıklandığı gibi Basın Kanunu'nun 16/2. maddesini gözönünde tutarak mahkum edip, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezasını 647 sayılı Kanun'un 4/1. maddesi uyarınca paraya çevirdiği sonucuna varılmış, yapılan yargılamaya, toplanan delillere, suç konusu yazı muhtevasına göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA), depo parasının gelir kaydına, 13.05.1980 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Sanık hakkında düzenlenen, 18.07.1977 günlü iddianamenin incelenmesinden; Suç tarihinde (Mayıs 1977) yürürlükte bulunan 5680 sayılı Yasa'nın 16. maddesinin 1. fıkrası 1. bendi hükmü gözönünde tutularak, sorumlu yazı işleri müdürü olan sanığın ortak sorumluluğu nedeniyle kamu davasının açılmış olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
2231 sayılı Yasa ile değişik 5680 sayılı Yasa'nın 16. maddesinin 1. fıkrası 2. bendi hükmü ile yasa koyucu, "mevkutelerde müstear adla veya imzasız ya da rumuzlu imza ile yayınlanan yazı veya resim veya karikatür sahiplerinin adlarını sorumlu müdür bildirmek zorunda değildir." demiş olmasına göre, bu hususların kendilerinden sorulabileceğini açıkça göstermiştir. Aksi takdirde yasa koyucunun bu hususların sorulamayacağını yasa hükmünde kesin olarak açıklaması gerekirdi.
Kaldı ki, söz konusu yasada, bu hususu sorumlu müdür bildirmediği takdirde, bunun dışında kalanlara sorularak veya başkaca yollardan yapılacak soruşturma ile yazı veya resim veya karikatür sahibinin kim olduğunun saptanamayacağına dair herhangibir hüküm de bulunmamaktadır.
Anayasa'mızdaki, cezaların şahsiliği kuralıda, gözönünde tutularak değiştirilen, 5680 sayılı Yasa'nın 16. maddesinin 1. fıkrası 1. bendi hükmü ile sorumlu yazı işleri müdürlerine özgürlüğü bağlayıcı ceza verilemeyeceği kuralı getirilmekle yasa koyucu objektif sorumluluk görüşünden ayrılarak, subjektif sorumluluk görüşünü benimsemiştir.
Kanımızca, yasa koyucu anonimlik hakkını da sınırlı bir şekilde korumuştur.
Anonimlik hakkı, yayımlanan bir yazıyı yazanın imzalamaya mecbur tutulmaması ve bir mevkutede imzasız veya rumuzla yahut takma adla yayınlanan bir yazının yazarı öğrenilmek üzere hiç kimseye baskı yapılmaması ve böylece bir sırrın muhafazasının bir sorumluluk veya sorumluluğu artırıcı bir sebep olmaması demektir.
Yasa koyucu, tanımış olduğu bu hakkı, yazı, resim ve karikatür sahiplerinin saklı kalabilecekleri ve sorumlu müdürlerin de bunları bildirmek zorunda olmadığı sınırları içerisinde korumuştur.
Sorumlu müdürler dışında kalan kişiler için, böyle bir ayrıcalık tanımadığı gibi, sırrı muhafaza eden sorumlu müdürlerin de sorumlu tutulacağını ve bu sorumluluğun da tam olacağını kabullenerek anonimlik hakkını kısıtlamıştır.
Esasen, günümüzde demokrasinin doğal sonucu olarak özgürlüklerin gittikçe genişlemesi, yazarın hak ve ödevleri, anlayışı, anonim eser yayınını gittikçe gereksiz hale getirmektedir. Bu hak çoğunlukla yasa hükümlerinden kurtulmak isteyenlerce kullanılmaktadır.
Bu nedenle yazı veya resim veya karikatür sahiplerinin adları sorulduğunda sorumlu yazı işleri müdürü bildirmediği ve bu husus soruşturmayı yapan mercilerce de saptanamadığı takdirde, sorumlu yazı işleri müdürüne yayımı gerçekleştirmesi nedeniyle doğan kişisel sorumluluğu sebebiyle özgürlüğü bağlayıcı ceza verilecektir.
Yasa koyucu, sahibi belli olmaypan yazı veya resim veya karikatürden dolayı sorumluluk yayım unsurunu gerçekleştiren sorumlu müdüre aittir. Demekle, bu görüşümüzü doğrulamaktadır.
Bir şeyin belli olmaması, ancak soruşturma ile anlaşılabilir. Yasa koyucu madde metninde bu sözcüğü kullanmakla soruşturma yapılacağını açıkça göstermiştir.
Esasen anonimlik hakkının kötüye kullanılması ancak bu uygulama ile önlenebilir.
Nitekim, yasa koyucu yasanın gerekçesinin bir yerinde, "sahibi belli olmayan hükmün kapsamına, sahibi aleyhine Türk mahkemelerinde dava açılamayanları da dahil görmektedir." demiştir. Bir kimse hakkında dava açılıp açılamayacağı, ancak soruşturma yapılarak anlaşılabilir.
Örneğin, bir sorumlu müdür bilerek ve kendisini sorumluluktan kurtarmak için yayımladığı yazı veya resmin veya karikatürün hakiki sahibi yerine varolmayan bir ad kullansa, çoğunluk görüşüne göre, bu sorumlu müdür hakkında yasanın 16. maddesi 1. fıkrası 2. bemdi hükmü uygulanamayacaktır. Çünkü soruşturma yapan merciler, sorumlu müdürün tutumuyla bağlıdırlar. Ve hiçbir şekilde bu hususun aydınlanması için soruşturma yapamazlar. Böylece de yasa koyucunun önlemeye çalıştığı anonimlik hakkının kötüye kullanılması önlenememiş olmaktadır.
Buna karşın, anonimlik hakkının tanındığı sınırlar dışında soruşturma yapıldığı takdirde böyle bir durumla karşılaşılmayacaktır.
Böylece de uygulama, yasa koyucunun yeni değişiklikle kabul etmiş olduğu subjektif sorumluluk ve anonimlik hakkının kötüye kullanılması görüşlerine uygun olacaktır.
Yukarıda açıklandığı üzere "..... Sesi" isimli aylık mevkutenin Mayıs 1977 tarihli nüshasının 1. sayfasında isimsiz olarak yayımlanan (Güncel görev : Demokrasi İçin Savaşımdır) başlıklı yazının kime ait olduğu sorumlu yazı işleri müdüründen sorulmadan ve araştırılıp saptanmadan sahibi belli olduğu kabul edilerek ve ortak sorumluluk nedenine dayanılarak, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5680 sayılı Yasa'nın 16. maddesi 1. fıkrası 1. bendi ile dava açılmış ve söz konusu bendi ile de cezalandırılması istenilmiş olması ve sonradan değişen maddede ise, bu gibi hallerde sanıklara hürriyeti bağlayıcı ceza yerine ağır para cezası verileceği kabul edilmiş bulunması nedeniyle, sanığın yararına olan bu değişiklikten yararlanabilmesi için, isimsiz yayımlanan yazının yazarı araştırılıp saptanarak belli olduğu takdirde, benzeri bir olay nedeniyle dairemizin 24.04.1980 gün ve 1980/1750 esas, 1980/1758 karar sayılı ilamında olduğu gibi, "2231 sayılı Kanun ile değişik 5680 sayılı Basın Kanun'un 16/1. maddesinde belirtilen durumlarda sorumlu yazı işleri müdürlerinin suçları için hürriyeti bağlayıcı ceza verilemeyeceği ve işledikleri suçların ağırlık derecesine göre maddedeki hürriyeti bağlayıcı cezanın verilecek ağır para cezasının saptanmasında ölçü olarak kullanılması öngörülmüş olması nedeniyle, altı ayı teşkil eden yüzseksen günün ağır para cezasına ölçü yapılarak ve bir gün yüz lira üzerinden hesaplanarak, maddedeki diğer para cezası ile birlikte sanığa onsekizbin yüz lira ağır para cezası verilmesi gerekirken hakkında 647 sayılı Kanun'un 4. maddesi uygulanarak yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı ve sanık vekilinin temyizi bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan CMUK'nun 321. maddesi uyarınca hükmün bu sebeple isteme aykırı olarak (BOZULMASINA), ceza tutarı yönünden, kazanılmış hakkın, saklı tutulmasına" denilmesi suretiyle, aksi takdirde sevke göre sanığa veya vekiline CMUK'nun 258. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmesi nedeniyle, hükmün bozulması düşüncesinde olduğumdan, çoğunluk görüşüne karşıyım.