 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1980/1671
K: 1980/3675
T: 20.03.1980
- KATILINA BİLEN [İLTİHAKİ) SÖZLEŞMELER
- GÖREV
ÖZET: 1- PTT., İETT., EGO., Su İşletmeleri gibi kamu tüzel kişilerin objektif şartlarla arz ve ilan ettikleri hizmetlerden yararlanmak için kendisine düşen koşulları yerine getiren kişi, bu hizmetlerden yeterince yararlanma hakkım haizdir.
2- Kişilerin belirli şartlara intibak etmek ve bir bedel vermek suretiyle faydalandığı bu tür sözleşmelere "iltihaki sözleşmeler" adı verilir.
3- İltihaki sözleşmeler (Cantrata daddesion); bir kamu hizmeti ifa edip hukuken ve eylemli olarak tekel durumu arzeden ve halkın bağlanması gereken teşebbüslere ait formüle edilmiş sözleşmeleri ifade eder.
4- Gerek bu tür sözleşmelerin kurulmasından, gerekse kurulmuş olan sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların özel hukuk hükümlerince, genel mahkemelerde çözümlenmesi gerekir.
(818 s. BK m. 1-10)
(YİBK., 5.4.1944 gün ve 4/12 s.)
Taraflar arasındaki telefon tahsisi davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazıtlı nedenlerden dolayı dava dilekçesinin görev yönünden reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu:
Davacı Hatice davalı idareye dilekçe ile başvurarak kendisine telefon verilmesini istemiştir. Bu dilekçe davalı idarece işleme konularak peşin verilmesi gereken gider davacıdan alınmıştır. Ancak sırası geldiğinde davacıya telefon verilmemiş ve buna neden olarak ikinci bir telefon alabilmesi için kendisinin ve eşinin maliki bulunduğu bir taşınmaz mal bulunması gerektiği ileri sürülmüştür. Davacı ise, diğerleri gibi kendisine de normal sıranın gelmiş bulunduğunu ileri sürerek telefon verilmesi için bu davayı açmıştır.
Mahkeme taraflar arasındaki uyuşmazlığın idare yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiştir. Gerçekten, davalı PTT. İdaresi bir kamu tüzel kişisi olup, gördüğü hizmet kamu hizmeti ise de; kamu hizmeti gören idare ondan yararlanmak hakkını taşıyan bütün kişilere, kendisinin olanakları el verdiği oranda ve eşitlikle işlem yapmak zorunluğundadır. İdarenin objektif şartlarla ilan ettiği hizmetlerin yapılması için kendine düşeni yerine getiren kişi, bu hizmetlerden yeterince yararlanma hakkına haizdir. Belirli bir bedel karşılığında ve bazı şartlar altında yararlanılan hizmetlerin genellik vasfı olmayıp, akdi bir niteliği vardır. Yukarıda da belirtildiği gibi kişilerin belirli şartlara uymak [intibak etmek] ve bir bedel vermek suretiyle faydalandığı bu tür sözleşmeler "iltihaki sözleşmeler" dir. İltihaki sözleşmeler (Conrtrarta daddesion); bir kamu hizmeti ifa edip hukuken veya eylemli olarak [fiilen] tekel durumu arzeden ve halkın bağlanması gereken (nakliye müesseseleri, elektrik, havagazı ya da PTT., su işletmeleri gibi) teşebbüslere ait formüle edilmiş sözleşmeleri ifade eder. Bu sözleşmelerin ayırıcı tarafı, halkın bunları ya kabul yahut reddedilmesindedir. Teşebbüsün, yerine getirmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmeti gereğince icap, genel ve devamlı bir nitelik taşır, herkes her zaman böyle bir icabı kabul edebilir. Bu itibarla teşebbüs, icabı kabul eden bir özel ya da tüzel kişi ile (eğer o kişi gerekli şartları haiz ise) sözleşme yapmaktan kaçınamaz ve hele tekel durumunun kötü niyetle istismarı niteliğinde şartlar ileri süremez (Dr. H. Bedker-İsviçre Medeni Kanunu Şerhi- Vi. Cilt Borçlar Kanunu- 1. Kısım Genel Hükümler-Fasııkül 1 - Dr. Bülent Olcay Çevirisi - Ankara 1967 - Sayfa 25, N. 44/4). Hatta Becker, bu konuda daha ileri gitmekte ve aynen "sürekli iş ilişkilerinde alacaklı, eski borç bakiyeleri nedeniyle kendi edasını [taahhüdünü] bu borcun ödenmesine kadar tülük edebileceği halde, örneğin şu işletmesinin, konkordato borçlusuna içme veya kullanma suyu göndermeyi, konkordatoda kendisine düşen alacak hissesinin ödenmesi şartına bağlayamaz (age. - 25).
İltihaki sözleşmelerin niteliği, konusu 5.4.1944 gün ve 12 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında da etraflı olarak dile getirilmiştir. Taraflardan biri olan idarenin, evvelden bir takım şartları hazırlayarak bunları bir icap şeklinde umuma arz ve ferdin bu şartları zımnen kabul suretiyle hizmetten faydalanması şeklinde tecelli ve tezahür eden ve özel hukuk alanında sigorta ve nakliye mukaveleleri gibi emsali bulunan bu sözleşmeler de onların tamamen aynıdır. Bunlar özellikle, ticari veya sınai niteliği daha kuvvetli görülen teşebbüsler olup; demiryolları, tramvay ve diğer nakli vasıtaları, su, havagazı, telefon, radyo, televizyon gibi faaliyetler bu sınıfa dahil bulunmaktadır.
Bu teşebbüsler Devlet [kamu idaresi] ya da mali idareler veya kamu kurumları tarafından işletildiği vakit, bunların ticari bir teşebbüs teşkili edeceği, bu kurumlarla fertler arasındaki ilişkinin özel hukuk kurallarına tabi olacağı cihetle bunun sonucu olarak anılan işler karşısında fordin durumunun tamamen akdi nitelikte bulunduğunu kabul etmek gerektir. Nitekim fertle anılan idareler (Demiryolları, telefon, gaz, elektrik, su gibi) arasındaki ilişkinin kural ve hükümleri, akdedilen ve abonman mukavelesi" denilen bir mukavelename ile düzenlenir. Bu gibi hallere ekseriyetle ferdin bu hizmetten yararlanması yukarıda anılan mukavelename ile mümkün olduğundan ve bu mukavele özel hukuk mukavelesi niteliğinde bulunduğundan, bu yüzden çıkan uyuşmazlıkların dahi özel hukuk kurallarıyla çözümlenin esi gerekecektir. Buraya kadar yazılanlardan çıkan sonuç şudur; gerek bu tür sözleşmelerin kurulması ve gerekse kurulmuş olan sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların özel hukuk hükümlerince genel mahkemelerde çözümlenmesi gerekir. Mahkemenin, dal remizin ve Yargıtay'ın öteden beri istikrar ile vaki uygulamaları hilafına dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş olması bozmayı gerektirir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle davacı yararına (BOZULMASINA) ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 20.3.1980 gününde oybirliğiyle karar verildi