 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1980/12753
K: 1981/415
T: 22.01.1981
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı, zamanaşımı yönünden davanın reddine ilişkin hükmün davacılar avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : Davacılar, davalıya ait taşınmazda hafriyet ve inşaat yapıldığı sırada kendilerine ait taşınmazların zarar gördüğünü ileri sürerek 200.000 lira maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmişler; ancak mahkeme davalının süresi içinde ileri sürdüğü zamanaşımı savunmasını varit görerek davayı bu nedenle reddetmiştir.
Dosyada mevcut kanıtlara göre; davacıların, davalıya gönderdikleri 8.6.1977 ve 26.7.1977 günlü yazılarında ve 19.12.1977 tarihinde noter aracılığı ile yapdıkları hitarda (bitişik taşınmazda davalı kooperatifin yaptığı hafriyat ve inşaat nedeniyle taşınmazlarında yer yer kayma ve çatlamaların başladığını, bu itibarla gerekli önlemlerin alınmasını) istemişlerdir. Davalı ise, verdiği 26.12.1977 günlü cevabında ileri sürülen bu iddiaları reddetmiş ve özellikle (... herhangi bir zararın söz konusu olmadığını...) bildirmiştir. Daha sonra davacılar 11.10.1979 gününde Ordu Sulh Mahkemesi'ne başvurarak zararın tespitini talep etmişlerdir. Anılan mahkemece mahallinde yapılan inceleme sonunda bilirkişi Hasan tarafından düzenlenen 12.11.1979 günlü raporda, (... her iki davacıya ait taşınmazların birer dönüm miktarındaki bölümünde toprağın kaydığı ve davalının istinat duvarı yapması halinde de bunun daha da artacağı...) belirtilmiştir. Dava ise, 9.1.1980 gününde açılmıştır.
Mahkeme; davacıların, zararı geç noterle yaptıkları ihtarnamenin düzenlendiği 19.12.1977 gününde öğrendikleri olgusundan hareketle, bu tarihi zamanaşımı için başlangıç süresi olarak kabul etmiş ve BK. m. 60/I'deki bir yıllık sürenin dava tarihi olan 9.1.1980'de dolmuş olduğu sonucuna varmış ve tazminat davasını bu gerekçe ile reddetmiştir. O halde bu davada, BK.nun 60/I. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımının (bu davanın konusunu oluşturan olguların gerçekleşme biçimi karşısında) hangi tarihte başlıyacağının tartışılıp kesinlikte tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.
BK.nun 60/I. maddesi hükmüne göre, tazimnat davasını kural olarak zararın ve tazminat borçlusu olan kişinin öğrenildiği tarihten başlıyarak bir yıl içinde açılması gerekir. O halde anılan maddede öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için, zarar görenin zararın varlığını öğrenmesi yeterli olup, yoksa zararın kapsam ve miktarını da öğrenmesi gerekli değildir. "Zararın birliği prensibi" olarak tanımlanan ve Alman ve İsviçre uygulamasında da yerleşmiş bir içtihad olarak benimsenen bu temel prensibe göre; haksız fiilden doğan zararların tümü, birbirinden bağımsız ayrı ayrı zararlar toplamı olarak değil de, bir birlik olarak ele alınır; bundan dolayı, zarar gören genel olarak zararın varlığını öğrendiği anda, ilerde doğacağı öngörülebilen başkaca zararlı sonuçları da öğrenmiş sayılır ve bir birlik olarak düşünülen zararın tümü için zamanaşımı da bu andan işlemeye başlar. ancak zamanaşımı yönünden zararın tekliği ve bölünmezliği (bütünlüğü) esas alınarak tespit ve kabul edilen bu kuralın bazı özel durumlarda uygulanması mümkün değildir; zarar görenin zararın varlığını öğrendiği anda ilerde doğabileceğini öngöremediği zararlar sonradan ortaya çıkarsa, bu zararların tazmini için zamanaşımı, bunları öğrendiği günden işlemeye başlar. Yine bu cümleden olarak hukuka aykırı eylemin veya sorumluluğu doğuran sebebin sürekli müdahalesinden, kendi bünyesinde bütünleşmiş tek tek özel zararlar doğması halidir ki, bu halde her bir zarar için bağımsız bir zamanaşımı söz konusudur.
O halde şu kısa açıklamalardan da anlaşılacağı veçhile, bir haksız eylemden, daha sonra, ancak sonradan vuku bulan durumların sonucu olarak zarar göreni başkaca zararlara uğratan yeni sonuçlar meydana gelirse, yeni zarar söz konusu olup, bunun zamanaşımı da yeni işlemeye başlar.
Davamızın konusunu oluşturan olayda zarar, yukarıda da kısaca değinildiği veçhile, davalıya ait taşınmazın mülkiyet hakkının taşkın kullanılmasından (yani komşuluk hakkına tecavüz teşkil eder şekilde hafriyat ve inşaat yapmaktan) doğan ve davacıların taşınmazlarında çatlama ve kayma şeklinde gelişen bir durumdan doğmuştur. Bir Federal Mahkeme kararında da belirtilidiği gibi (... Eğer zararın kapsamı, gelişen bir durumdan ileri geliyorsa, gelişme sona ermeden önce zamanaşımı işlemeye başlamaz; ayrıca, belki de zarar görenin, haksız fiilin sonuçlarının akışını ve zararın son durumunu değerlendirilebilmesi için belirli bir sürenin daha geçmesi gerekecektir...), (Karar için Bkz: Selim Kaneti - İsviçre Federal Mahkemesi Borçlar Hukuk Kararları - 1968 - Cilt I - Sayfa 183 vd. daki 166 numaralı karar ile 165 numaralı karar).
Yerel mahkeme, davacıların davalıya noter kanalıyla gönderdikleri ihtar tarihinin (yani 19.12.1977 tarihini) zarara ıttıla taihi olarak kabul etmiştir. Oysa böyle bir kabul hatalıdır. Çünkü gerek davacılar tarafından davalı kooperatife gönderilen 8.6.1977 ve 26.7.1977 günlü mektuplarda olsun ve gerekse notre kanalıyla gönderilen 19.12.1977 günlü ihtarnamede olsun, davacılar, genellikle taşınmazlarından bazı çatlaklıkların meydana geldiğini ve ileride telafisi çok güç zararlar meydana gelmek ihtimali bulunduğunu ileri sürerek gerekli önlemlerin alınması, istinad duvarı yapılması gerektiğinden söz ederek davalıya durumu ihbar etmişlerdir. Şu halde gerek mektup ve gerekse ihtarname tarihlerinde" gelişip sona ermiş bulunan bir zarar" söz konusu değildir. hal böyle olunca da davacının tazminat davasına konu yapabileceği, diğer bir ifade ile öngörebileceği ve ileride de öngörebilmesi mümkün bir zararından bahsetmek mümkün değildir. O kadar ki, davanın dayanağını teşkil eden 12.11.1979 tarihli bilirkişi raporunda dahi, zararın gelişim gösterdiği ve devam ettiği özellikle belirtilmiştir.
O halde, bu davanın maddi olguların gerçekleşme biçimi yönünden zamanaşımına uğradığından söz etmek mümkün değildir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, işin esasına girilip dava tarihi itibariyle gerçekleşen zarar tespit edilip sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir ve karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle davacılar yararına BOZULMASINA ve davacılar yararına takdir edilen 3.000 lira duruşma avukatlık
parasının davalıya yükletilmesine ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 22.1.1981 gününde oybirliği ile karar verildi.