 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1980/2554
K: 1980/3554
T: 24.06.1980
ÖZET: Tarafların sözleşmede kullandıkları sözlere ve deyimlere bakılmaksızın onların gerçekte amaçladıkları hukuksal sonuçlara göre olayı değerlendirmek ve yorumlamak gerekir. .
(818 s. BK m. 18)
Davacı Osman vekili tarafından, davalı Hüseyin aleyhine 24.6.1975 gününde verilen dilekçe ile ferağa idbar suretiyle tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda, davanın kabulüne dair verilen 10.5.1979 günlü hükmün Yargıtay'ca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı ve vekili tarafından istenilmekle, dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü
Davaya dayanak yapılan ve Ankara 4. Noterliği'nce düzenlenen 11.3.1970 gün ve' 3958 sayılı (resen satış vaadi mukavelesi) ile davalı Hüseyin, 14 parça taşınmazını veya bu taşınmazlardaki paylarının tamamını iki milyon lira karşılığında davacı Osmana satış vaadinde bulunmuş, satış bedelini nakten ve peşinen aldığını bildirmiş, alıcı Osman'da bu vaadi aynen kabul etmiştir. Yine Ankara 4. Noterliği'nin taraflara ait imza onamını taşıyan 1.4.1970 gün ve 4962 sayılı taahhütname ile Osman, kendisine satılan taşınmazları iki sene üçüncü kişilere devir ve temlik etmeyeceğini, iki yıl içerisinde borç ödenmediği takdirde, Hüseyine ait arazileri satacağını ve elde edilecek bedelden borç düşüldükten sonra artanı adı geçene vereceğini; iki yıl içerisinde davalı borcunu öderse, mezkür taşınmazları aynen Hüseyin 'e devredeceğini yükümlenmiştir. Davacı vekili 'de, 15.7.1976 gönlü dilekçesinde bu taahhüdü teyit etmiştir.
BK.nun 18. maddesi uyarınca, tarafların sözleşmede kullandıkları sözlere ve deyimlere bakılmaksızın onların gerçekte amaçladıkları hukuki sonuçlara göre, olayı değerlendirmek ve yorumlamak gerekir. BK.nun 18. maddesinde öngörülen bu kural açısından olay incelendiğinde; davacı Osman'ın dosya kapsamı ve mevcut belgelerden borca batık olduğu anlaşılan Hüseyinden alacağını tahsil edebilmek ve onun aleyhine üçüncü kişilerin yapabilecekleri icra takiplerinden kendi alacağını koruyabilmek için adı geçenle gerçek dışı satış vaadi sözleşmesi düzenlendiğinin kabulü gerekir. Daha açlık bir deyimle bu satış vaadi sözleşmesi, Osman'ın alacağını korumak için düzenlenmiş bir teminat aktidir. Zira; yasal anlamda satış vaadi sözleşmesi, herhangi bir taşınmazın mülküyitini iktisap edebilmek amacı ile düzenlenen bir ön akittir. Mezkür sözleşmede; davacının 2 yıl içinde borç ödenmediği takdirde 'davalıya ait taşınmazları satarak alacağını tahsil ile borç düşüldükten sonra artanı iade etmek yükümlülüğü altına girmesi; aynı süre içinde borç ödendiği takdirde taşınmazları Hüseyine devredeceğini kabul etmesi, satış vaadi sözleşmesinin amacına ters düşmektedir.
Bu itibarla; satış vaadi sözleşmesinin gerçekte teminat akdi olduğu ve bu teminat akdine dayanarak ferağa ihbar suretiyle tescil istemeyeceği düşünülmeden yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ve vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 1400 lira duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, 24.6.1980 gününde oybirliğiyle karar verildi.