Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1980/485
K: 1980/6340
T: 04.03.1980
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İzmar As. 9. Hukuk Hakimliğince verilen 15.10.1979 tarih ve 369/527 sayılı hükmün temyizen tetkiik davalı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 30.10.1971 vade tarih ve 22.500 lira meblağlı senetle davalıdan alacaklı olduğunu, daha evvel bu senede istinaden davalı aleyhine açılan icra takibinin, davalı tarafça ikame olunan senet iptali davasının uzun sürmesi dolayısıyla, yürütülemediğinden davalı tarafn talebi üzerine icra hakimliğince zamanaşımı yönünden iptal deildiğini, ancak bononun her ne kadar 3 yıllık zamanaşımına tabi ise de, bu süre geçmeke adi senet niteliğini kazanmış olacağından davalı aleyhine yeniden ve bu defa ilamsız yoldan icra takibine geçtiklerini ve yine zamanaşımı ve sair sebepler ileri sürülerek itirazda bulunulduğunu, halbuki adi senetlere ilişkin zamanaşımının 10 yıl olması lazım geldiğinden bahisle işbu senetli 22.500 lira alacağın 30.10.1971 tarihinden itibaren yasal faizi ve icra inkar tazminatı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, söz konusu senede dayanılarak açılan icra takibinin icra hakimliğince iptal edilmiş olmakla bunun yeni bir dava konusu yapılamıyacağını, ticari senetlerin adi senede dönüşmesinin mümkün olmayacağını, iddianın aksine bir senedin tanzimi sırasındaki niteliği ne ise onu aynen muhafaza edeceğini, bu bakımdan 3 ıllık zamanaşımına tabi olup onun da geçmiş bulunduğunu ve müvekkilinin davacıya hiçbir suretle borcu olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre, söz konusu senedin, ilgili iptal davasının uzun sürmesi nedeniyle tabi olduğu 3 yıllık zamanaşımının her ne kadar geçmişse de, karşılıklı ve dai borç senedi niteliğinde kabulü lazım geldiğinden 10 yıllık zamanaşımına tabi olacağı, gerekçesiyle sübuta eren davanın kabulü yolunda 22.500 lira alacağın 30.10.1971 tarihinden itibaren % 5 yasal faizi ve % 15 inkar tazminatı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Zamanaşımına uğrayan emre muharrer senedin adi senede dönüşeceğine dair yasada herhangi bir hüküm mevcut değildir. Bonoların tabi oldukları zamanaşımı süresi TTK.nun 661. maddesinde belirtilmiş bulunmaktadır. Zamanaşımının hangi hallerde kesileceği de aynı yasanın 662. maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre zamanaşımı, dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın hibar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi, nedenleriyle kesilmiş olur. TTK.nun da hüküm bulunan hallerde BK.nun uygulanmasına da olanak bulunmaktadır.
Bu itibarla, dava konusu bonodan dolayı davalı borçlunun daha evvel açtığı senet iptali (menfi tesbit) davası ve bu dava zamnında davacı alacaklının defi davada bulunması gibi haller zamanaşımı kesimesine neden olamaz. Davacı mücerret bonoya dayanarak istemde bulunmuş olmasına ve bu bononun da TTK.nun 661. maddesi uyarınca zamanaşımına uğradığı tesbit edilmiş bulunmasına göre, davanın reddine karar vermek gerekirken, adi senet hükmünde olduğundan bahisle tahsil kararı verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, 4.3.1980 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
1 - TTK. 662. maddesindeki poliçe ve bonolara uygulanan zamanaşımının kesilmesi sebepleri arasındaik "dava açılması" tabiri, birbirine aykırı görüşlere neden olmaktadır. Bu görüşe göre, sadece alacaklının dava açması halinde zamanaşımı kesilir (çoğunluk görüşünde olduğu gibi), diğer bir görüşe göre ise, borçlunun açtığı dava nedeniyle de TTK. 662. maddesine göre zamanaşımının kesilmesi gerekir.
1. görüşün temelini borçlunun bir hareketinin (açtığı bir davanın) kendi aleyhine sonuç doğurmasının olanaksız oluşudur. Bu nedenle, bu görüşte olanlara göre borçlunun fiili zamanaşımının kesilmesi nedeni sayılmaz (Prof. Yaşar Karayalçın, Ticaret Hukuku, III, Ticari Senetler, 1970, sh. 256; İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 2. Cilt, 1974, sh. 1360). 2. görüşte olanlar ise, TTK.nun 662. maddesinde "daa açılmasından" bahsedildiğini, davanın davacısının alacaklı olması gerekmediğini, alacaklının, davalı sıfatı ile de olsa, konuyu mahkemeye def'an sevketmiş veya sevkettirmiş olmasının da zamanaşımı keseceğini, savunmaktadırlar (Prof. Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Hukuku, 1975, sh. 328).
2. görüşü kabule yatkın olduğumuzu peşinen belirtmek isteriz. Bunun temel dayanağını da TTK. 662. maddesindeki "dava açılması" ifadesinde bulmaktayız. Mehaz İsviçre Borçlar Kanununun 1070. maddesinde "Par I'introduction d'une action en justice", yani "bir dava açılması" ifadesi kullanılmıştır. Maddede, mutlak bir şekilde, alacaklının dava açmasından bahsedilmemiş, genel ve geniş bir şekilde "dava açılmasından" söz edilmiştir. bono veya poliçe ile ilgili dava ise, alacaklı tarafından açılabileceği gibi, borçlu tarafından da açılabilir.
Borçlunun fiilinin, yani borçlunun açtığı bir davanın, zamanaşımını kesmesi nedeniyle kendisi aleyhine sonuç doğuramıyacağı hukuken kabul edilebilir bir görüştür. Ancak burada borçlunun açtığı davanın değil, borçlu tarafından açılan davaya karşı davalı alacaklının savunmasının, defilerinin zamanaşımını kestiğini, benimsemek yukarıdaki görüşe aykırı olmaz. Örneğin, borçlunun imzanın kendisine ait olmadığından bahisle bononun iptaline ilikin açtığı davaya karşı davalı alacaklının imzanın davacı borçluya ait olduğunu cevaben bildirmesi ve bu husus savunmas ıhakimden, davacı borçlunun iddiasını reddetmesi, alacağının varlığını tesbit etmesini istemesi anlamına gelir; sadece bi ahsil talebi eksiktir. Tahsil talebine de gerek yoktur. Çünkü, borçlunun davası reddedildiği takdirde davalı alacaklı artık her zaman tahsil ve takip veya dava yoluna başvurabilir, çünkü alacağının varlığı borçlunun açtığı bu dava sonunda da tesbit edilmiş olmaktadır. Alacaklı bir eda davası açmış olsa idi, her eda davasının bir tesbit bölümü de olduğu için, mahkeme evvela dava konusu bono veya poliçeye müsteniden alacaklının bir alacağı olduğunu tesbit edecek, onu takiben de tahsil kararı verecektir. Görülüyor ki, borçlu veya lacaklı tarafından açılmış olsun, davanın tesbit bölümü değişmemektedir. Ve hukuken aynı sonucu doğurması gerekmektedir.
Nitekim olayda, davacı karşılıksız olduğundan bahisle 22.900 ve 14.290 liralık bonoların iptallerini istemiş, davalı, cevabında, bonoların karşılıksız olmadığını, birinin nakden verilen para, diğerinin de mal ve taşıma ücreti karşılığında düzenendiğini, savunmuştur. davalı alacaklının, davalı olarak bu savunması ile davacı olarak açacağı davada aynı iddiaları ileri sürmesinde, nitelik bakımından, hiçbir fak yoktur; her ikisi de borçlunun gerçekten kendisine borçlu olduğu iddiasına müncer olmaktadır. Nitelik farkı olmadığına göre, alacaklının davacı olduğ uzaman bu iddianın zamanaşımının keseceği, ancak davalı olarak aynı iddiayı ileri südüğü takmdide bunun zamanaşımının kesmiyeceğini kabul etmek çelişkiye düşmek olur. Nitekim Borçlar Yasasının 133/2. maddesinde, kanun koyucu, dava ve def'iyi eş değerde bulmuş ve her ikisinin de zamanaşımının keseceğini kabul etmiştir. İhbarın bile zamanaşımını kestiğini kabul eden bir madde hükmünün (TTK. 662), evleviyetle davalı def'inin zamanışımını kestiğini de kapsamı içine almış olması lazımdır.
Nitekim İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 977/140 sayılı dosyada davalını savunmasını ve enetlerin karşılıksız olmadığını (yani davacı brorçlunun bunları ödemesi gerektiğini) kabul ile borçlunun açtığı davayı reddetmiş, hüküm yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 26.1.1978 günlü kararı ile onanmış v eborçlunun karar düzeltme isteği de 10.4.1978 tarihinde reddedilerek hüküm kesinleşmiştir. BK. 135/1. gereğince zamanaşımının her kesilmesinden sora yeni bir müddet işlemeye ve aynı yasanın 136. maddesi gereğince de iki tarafın mahkemeye müteallik her muamelesinden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlıyacaı cihtele zamanaşımının esasen kesilme tarihi olan Yargıtay'ın karar düzeltme isteğinin reddine ilişkin karar tarihi olan 10.4.1978 ile alacaklının açtığı işbu tahsil (eda) davasıtarihi olan 6 (veya 4).7.1979 günü arasında TTK. 661/1. maddesindeki üç yıllık zamanaşımı geçmemiş olduğundan, zamanaşımını def'inin reddiyle (mahkemenin zamanaşımı süresi geçince kambiyo senedinin adi enet niteliğini kazanacağı, bu nedenle 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu gerekçesi, yerinde değildir) ve senetlerin karşılıksız olmadığı kesin bir hükümle saptanmış olduğu, davalı borçlu da tediye def'inde bulunup bunu tevsik etmediği cihetle, sonucu itibariyle doğur olan tahsile ilişkin hükün, onanması gerekirdi.
2 - Diğer yandan olayın bir başka özelliği de mevcuttur. borçlu davalı daha önce açtığı karşılıksız nedeniyle bonoların iptali davası ile birlite mahkemeden İ. tedbir istemiş, mahkemece de 5.11.1971 günlü kararla borçlu yararına ciro ve tediyeyi önlemek zımnında tedbir kararı verilmiş ve böyece alacaklının icra takibi yapma olanağı kalmamıştır.
Her ne kadar İ. tedbi kararı zamanışımının cereyanına engel olan ve zamanaşımını tatile uğratan bir neden değilse de (BK. 132), borçlu işbu İ. tedbir kararını almakla alacaklının takip yapma hakkını engellemiş bulunmaktadır. alacaklı dava açmaya mecbur değildir ve buna zorlanamak (HUMK. mad. 79). Çünkü icra takibi ile de hakkını elde edibilir. Bundan başka hakim, davalarda beyhude giderlere meydan vermemele de yükümlüdür. Borçlunun açtığı bir dava elde edilmek istenen sonucu doğurmaya yeterli ise, alacaklıyı ayrıca dava açmay azorlamak usul hükümlerine akırı olduğu gibi kaybettiği takdirde, borçluyu aynı senetten dolayı iki defa mahkeme gider ve ücreti vekalete mahkum etmek neticesini de doğuracağından sonunda borçlu aleyhine de olmaktadır.
Bu gerekçelerle ve zamanaşımının geçmemiş bulunması nedeniyle, sonucu itibariyle doğru olan hükün onanması kanaatiyle çoğunluk görüşüne karşıyım.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini