 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1980/3183
K: 1980/3534
T: 30.06.1980
DAVA : Mehmet Özmen vs. ile Hasan Süzer arasındaki davadan dolayı İstanbul As. 1. Ticaret Mahkemesince verilen 14.3.1980 gün ve 2412/613 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı avukatı tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin İstanbul Otelcilik ve Turizm Ticaret A.Ş.'nin toplam % 40 payına sahip ortakları olduğunu ve bu şirketin sermayesinin 2/3 ünün kaybedilmiş bulunduğuna ve bilançonun da geçeğe uygun olmadığına dair ciddi emareler bulunması sebebiyle vaki özel denetçi tayini isteklerinin gecikmeli olarak 27.11.1979 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında reddedildiğini öen sürerek işbu şirketin muamele ve muhasebatınındenetlenmesi yolunda üç kişilik bir denetleme kurul tayinin ve yasal sebepler mectu görüldüğü takdirde de feshini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, husumet itirazında da bulunarak, TTK.nun 348. maddesine dayandırıldığı anlaşılan davada, özellikle hangi muayyen hususlarda özel denetçi tayini istendiğinin açık ve seçik olarak belirtilmemes,i davacılardan Mehmet ve Hasanın söz konusu genel kurul toplantı tarihinin en az altı ay öncesinden beri şirket sermayesinin onda birine muadil pay sahibi hissedarlardan olmamaları, bu konuda bir gündenm kaddesi bulunmadığı cihetle ilgili genel kurul kararının davacıların özel denet tayini taleplerinin reddi şeklinde yorumlanamayacağından böyle bir red kararının mevct bulunmaması, yanlış anlam verilerek dava dışı başka bir ortak tarafından mezkur genel kurul kararı hakkında ayrıca açılan iptal davasının sonucunun bu davayı etkiliyececeğinden o davanın neticesinin de beklenmesinin gerekmesi yönlerinden bir kısımdava şartlarının gerçekleşmemiş bulunduğunu, davacı ortaklardan Feritin şirkete borçlu olup aleyhine icra takibi ve dava açldığını, iddianın aksine zikredilen genel kurul toplantısında yönetim kurulunun ibra edildiğini, ileri sürülen diğer hususlarında herangi bir suistimal ile esa mukavele hükümlerine aykırılık ve bilançonun gerçekliliğiyle ilgili olmadığından bahisle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, husumet yönünden gerekli açıklama yaptırılarak, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre, davacılar Ferit ve Hasanın taleplerinin TTK.nun 348. maddesine uygun bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü yolunda 17.12.1979 tarihli dava dilekçesinde yer lan iddiaların varit olup olmadığı, dava tarihine tekabül eden iki yıl içinde şirketin kuruluşan veray idare muamelelerine müteallik bir suistimalın vukubulup bulmadığı, yasa ve şirket ana mukavelesi hükümlerine önemi surette akırı hareket edilip edilmesi ve bilançonun gerçeğu uygun bulunup bulunmadığının tahkik ve tesbiti için şirkete Akbank 3. Bölge müdürü Erhan Çetin, Emlak Kredi bankası Vatan Caddesi Şube Müdürü Sami Çeşmeli ve Ziraat bankası Harbiye Şubesi Müdürü Hasan Tuna'nın (4000)'er ilre ücretle özel denetçi olarak tayinlerine ve kararın derhal infazına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Davadaki istem TTK.nun 348. maddesine dayalı olarak genel kurulca özel denetçi tayinine dair 1/10 paya sahip ortakların talebinin genel kurulca rededilmesi üzerine özel denetçi tayininin mahkemece yapılmasına ilişkindir. Genel olarak genel kurul kararlarının iptali için TTK.nun 381. maddesi hükümleri gereğince dava açılabilir ise de, burada genel kurul kararı olmasına rağmen bunun iptali söz konusu olmayıp sadece özel denetçi tayinine dair istemin reddi üzerine mahkeme bu tayinin yapılmasına imkan vermek üzere TTK.nun 348. maddeside aykırı bir usul getirilmiştir. Mahkeme maddedeki koşulların bulunmaması halinde doğal olarak azınlığın özel denetçi tayini hakkındaki istemlerini de reddedecektir. Bu takdirde verilen karar kesin hüküm teşkil edecek nitelikte nihai bir karar olduğundan mahkemenin bu hükmünün temyiz edilebilmesi tabii ve zorunludur.
Genel kurulun özel denetçi tayinini hakkındaki isteminreddi kararı üzerine mahkemece azınlığın başvurmasıyla özel denetçi tayi edilmesihalinde ise durum mahkemenin red kararı ile hasıl olan durumdan farklıdır. Çünkü TTK.nun 348. maddesinin ikinci fıkrasında özel denetçi (son iki yıl içinde şirketin kuruluşuna veya idare muamelelerine müteallik bir suistimalin vukubulduğunun veya kanun yahut esas mukavele hükümlerine önemli bir surette aykırı hereket edildiğini idida ettikleri takdirde, bunların ve bilançonun geçerliliğini tahkik için) mahkemece tayin edilebilecektir. Bu suretle mahkemenin özel denetçi tayinini, bir uyuşmazlığın giderilmesi yahut genel kurul kararının kaldırılması için verilmiş bir karar niteliğnide karar verilmesi sonucunu doğurmaz. Bu sonucu doğurmayan mahkeme karar ise belli hususların saptanmasını amaçlayan anonim şirket bünyesinde belli işleri yapmak için özel denetçi tayini keyfiyeti, bir anlamda delil tesbitini yapaca ve ilerde açılacak sorumluluk davasına esas olacak denetçiler raporunu hazırlamak üzere özel denetçiler tayinini amaçlamaktadır. böyle bir karar istemin kabulünü içeren olumlu bir karar olduğune ve eda davası niteliği de bulunmadığına göre temyiz kabiliyetinin de olmaması gerekir. Aksi halin kabulü anonim şirket yönetim kurulunun ibrası ve işlerin yürütülmesini sürümcemede bırakmak olurki şirket işlerinin yürütülmesinde gözönünde bulundurulması gereken ilkelere de aykırılık teşkil eder.
TTK.nun 348. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde davadan bahsedilmiş olması, müteakip üç ve dürdüncü fıkralardaki denetçiler raporuna göre açıldığı takdirde görülecek sorumluluk davasıdır. Yoksa mahkemeye özel denetçi tayini için yapılan başvurmanın dava olarak kabulünü zorunlu kılan bir hal değildir.
Bu itibarla temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE ve ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 30.6.1980 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
I - Çoğunluk görüşünü özetlemek gerekirse:
1 - TTK.nun 348. maddesi gereğince özel denetçi isteği reddedilirse bu karar kesin hüküm olur ve kabili temyizdir.
2 - Ancak anılan madde gereğince mahkemece özel denetçi seçilmesine karar verilirse bu kararın temyiz edilme olanağı yoktur. Zira :
a) Bu karar genel kurul kararının iptali niteliğinde değildir.
b) Bu karar bir uyuşmazlığı gidermemektedir.
c) Binnetice bir eda davası mahiyetinde olmayıp delil tesbiti niteliğindedir.
d) Maddedeki "dava" tabiri bu isteğe ilişkin değildir.
e) Bu durumun sonucu, özel denetçi seçimine ilişkin istek kabul edilirse, bu husustaki karar kabili temyiz değildir.
II - Çoğunluğun bu görüş ve vardığı sonuçları paylaşmak olanaksızdır.
1 - Hukuk ve Usul mantığı açısından aynı istek hakkında red kararı verilirse bunun temyizinin olanaklı, ancak kabul kararı verilirse bunun temyizinin olanaksız olduğunu kabul mümkün değildir. TTK.nun 348. maddesine göre yapılan istek ya bir dava konusudur, bu takdirde de sonuç ne olursa olsun, kararın temyizi kabildir. Veya bu bir dava değildir, (delil tesbiti isteği gibi), bu halde de verilen kararın, müspet yahut menfi olsun, temyiz kabiliyeti yoktur. Çelişki çoğunluk görüşü içinde mündemiçtir.
2 - TTK.nun 348/2. maddesinde 1/10 paya sahip ortakların özel denetçi tayinini genel kuruldan istiyebilecekleri, bu istek genel kurulca reddedildiği takdirde, bu ortakların, pay senetlerini bir bankaya tevdi etmek ve giderleri peşin ödemek kaydiyle, özel denetçi seçimi için mahkemede "dava" açabilecekleri, açıkça gösterilmiştir. Maddenin bu kesin açıklığını bir tarafa bırakarak, maddenin 2. fıkrasında geçen "dava" tabirini götürüp maddenin 3 ve 4. fıkralarındaki sorumluluk hallerine ilişkin olduğunu ileri sürmek, hukuk mantığına, kanun koyucunun amacına, maddenin düzenleniş şekline, kanun düzenleme usulüne ve gramer kurallarına aykırıdır.
3 - TTK.nun 348. maddesi, mahkemeden istenecek özel denetçi seçiminin bir "dava" şeklinde görüleceğini açık ve kesin bildirdiğine göre, madde metnine aykırı bir şekilde, bunun bir delil tesbiti olduğu ve dava niteliğini haiz bulunmadığını ileri sürmenin gerekçesini anlamak mümkün değildir. Hele, istek reddedilirse bu bir dava olur ve hüküm temyiz edilebilir, ancak istek kabul edilirse bu bir delil tesbitidir ve karar temyiz edilemez, şeklindeki ayırımı hukuken savunabilmek olanaksızdır.
4 - TTK.nun 351. maddesindeki durum 348. maddedeki kadar açık olmamasına rağmen, bu madde hükmü gereğince tek denetçinin bulunması ve bu denetçinin ölümü veya çekilmesi gibi nedenlerle denetçiliğin açılması halinde genel kurulun ilk toplantısına kadar görev yapmak üzere mahkemece bir denetçi seçilmesinin bir "eda davası" olduğu şeklindeki Yargıtay Ticaret (11. Hukuk) Dairesinin 23.9.1965 T. 965/2028 Es., 965/2614 K. sayılı, mahkemenin direnmesi üzerine YHGK.nun özel daire görüşünü oybirliğiyle benimseyen 26.10.1966 T. 1409 Es., 276 K. sayılı kararı da (İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 2 cilt, 1974, sh. 791 ve dipnot 288) görüşümüzü desteklemektedir.
SONUÇ : TTK.nun 348. maddesi gereğince özel denetçi seçiminin bir dava şeklinde görüleceği, bu nedenle kararın, müsbet veya menfi olsun, temyizinin mümkün olması sebebiyle dosyanın esasına girilip inceleme yapılması gerekeceği kanaatiyle, çoğunluğun isteğin kabulüne ilişkin mahkeme kararının kabili temyiz olmadığı ve temyiz dilekçesinin reddi gerektiği şeklindeki görüşüne karşıyım.