 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1979/4-1528
K: 1982/412
T: 21.4.1982
- DESTEK SAYILABİLME ŞARTLARI
- DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATININ MAHİYETİ VE AMACI
- ÇOCUĞUN ÖLÜMÜ NEDENİYLE AİLENİN DESTEKTEN YOKSUN KALMASI ( İspat Yükünün Davalıda Olması )
- DESTEKTEN YOKSUN KALMA ( Hukuksal İlişkiyi Değil Eylemli Bir Durumu Anlatması )
1475/m.73,82
818/m.45
1086/m.238,239,240
743/m.6
506/m.106
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 1.7.1977 gün ve 1976/684-1977/406 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Y.4.H.D.nin 9.11.1977 gün ve 1977/10596-10716 sayılı ilamı ile; ( ....Dava adam öldürme nedeni ile destekten yoksun kalmadan ötürü maddi ve ayrıca manevi tazminat isteğidir. Davacının böyle bir istekte bulunabilmesi için ölenin babası olması yeterlidir. Davanın miras hukuku ile ilgisi bulunmadığından veraset belgesinin ibrazı gerekmez. Ölenin babasının davacı olduğuna dair bir uyuşmazlık yoktur. Olsa bile bunun veraset belgesinden başka diğer delillerle ispatı olanak içidir. Nitekim davacının ölenin babası olduğu ceza dosyasından anlaşılmaktadır. Ölüm olayı da aynı dosya ile sabit olduğuna göre, ölenin kayden sağ olması davanın reddini gerektirmez. Yargılama davacının gıyabına dönüşse bile davalı davayı kovuşturmakta bulunduğundan davacının ölenin desteğinden yoksun kalıp kalmadığı araştırılarak sonucuna göre B.K.'nun 45. 47. maddeleri hükmünce maddi ve manevi tazminata hükmedilmek gerekir. Mahkemece davacının bir delil getirmediğinden ölenin kayden sağ bulunduğundan ve yargılamanın gıyapta görüldüğünden söz edilerek davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı Selahattin, ( ...Davalı Komiser Lütfü'nün 13.1.1973 gününde oğlu İsmail'in başına sert bir cisim ile vurmak suretiyle öldürdüğünü ve bu suçtan mahkum olduğunu, böylece kendisini müstakbel desteğinden yoksun bıraktığını.. ) ileri sürerek 50.000 lira maddi ve 100.000 lirada manevi tazminat istemiş ve delil olarak ceza davasına ilişkin dosyaya dayanmıştır.
Davalı savunmasında ( ...davacının, ölenin babası olduğuna ilişkin veraset belgesi ibraz etmediğini, esasen ölenin işsiz ve güçsüz bir kişi olması nedeniyle davacıya destek olamayacağını, ölenin davacının eski eşinden doğma çocuğu olduğunu ve öldüğü tarihte çalışacak yaşta bulunmadığını ve hiçbir geliri de olmadığını... ) ileri sürmüştür.
Yerel mahkeme 18.11.1976 günlü oturumda delillerini ( bu arada veraset belgesini ) ibraz etmesi ve bazı konularda beyanda bulunması için davacıya mehil vermiş ve davalı aleyhine açılan ceza davasına ilişkin dosyanın celbini ve ölenin ölüm kaydı ile mirasçılarının kim olduklarının nüfus idaresinden sorulmasını karar altına almıştır.
Karar gereğince, ceza dosyası ile nüfus kayıtlarının celbolunduğu ve davacının 15.12.1976 günlü dilekçesinde, ölen İsmail'in Mısır Çarşısı'nda isportacılık ( seyyar satıcılık ) yaptığı ve günlük 50-70 lira arasında bir kazanç sağladığı yolunda beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacının bilahare davasını takip etmemesi üzerine yerel mahkeme ( ...davacıya verilen mehillere rağmen davayı ispat için delil ikame etmediği ve öldüğünü bildirdiği oğlu İsmail'in celbolunan nüfus kaydında sağ görüldüğü, ölüm kaydının celbi için verilen mehle rağmen karar gereğini yerine getirmediği ve üstelik davasını da takip etmeyerek gıyaba düştüğü... ) gerekçesiyle davayı reddetmiştir; red kararı Özel Dairenin ( yukarıya metni aynen alınan ) ilamiyle bozulmuş, ancak mahkeme aynı gerekçe ile eski kararında direnmiştir.
O halde, mahkeme ile Özel Daire arasında gerçekleşen şu uyuşmazlık muvacehesinde, destekten yoksun kalma tazminatı ile ilgili davaların gerek esas ve gerekse usul ( ispat ) hukuku açısından niteliği üzerinde kısaca durulmasında yarar görülmüştür.
Bilindiği gibi, destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğini yitiren kimsenin, ölümün meydana gelmesinden önce içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik yaşama düzeyinin devamını sağlayacak yardımın karşılığı olan paranın bir başka ifade ile bakım giderinin ödettirilmesinden ibarettir.
Bu itibarladır ki; B.K.'nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ve ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanmaz, sadece ona eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulunmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse de destek sayılır. O halde, destek sayılabilmek için bakımın ( yardımın ) eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Öte yandan, ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla beraber ilerde bakım gücüne kavuşarak belli nitelikteki bakımı yine eylemli ve düzenli olarak yerine getirmesi beklenen kimse de destek addolunur. Bu tür davalarda tazmini gereken zarar, eylemli ( gerçek ) destek halinde desteğin filhal sağladığı ve varsayımlı ( farazi ) destek durumunda ise, ileride sağlayacağı yardımların toplamından ibarettir. Bu bakımdan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin davalarda, ( bakım gücü ) ile ( bakım ihtiyacı ) nın ispatlanması sorunu büyük önem taşır. M.K.'nun 6. maddesi hükmünce kural olarak ispat yükü bu davalarda da davacıya düşer. Çünkü, desteğin bakım gücüne sahip olduğu ya da ilerde bu güce kavuşacağının beklenir bulunduğu ve davacının da bakım ihtiyacı içinde olduğu gerçekleşmeli ( sabit olmalı ) dır ki, destekten yoksun kalındığından söz edilebilsin; zira, kural olarak, yetişmiş çocukların, elverişli ekonomik durumda olsalar bile, ana babalarına bakma ödevleri yoktur. MK.m.315 ile, nafakanın ödemesi gerek ve koşulları ayrıca özel olarak düzenlenmiştir. Öyle ise, yukarıdan beri yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bu tür davalarda davacılar, kendilerinin sosyal ve ekonomik durumlarını, ölenin sağ olması halinde kendilerine düzenli bir şekilde yardım ve muavenette bulunacağını ispatla yükümlüdürler. Ne var ki, genel yaşam deneylerine ve yaşamın olağan akışına dayanan kişi, artık iddiasını ispatla yükümlü değildir. Bilindiği gibi bu kurallar, yani eylemli ( ya da beşeri ) karine denen yaşam deneyi kuralları, tarafların olay iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hakimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam deneylerinin ortaya koyduğu değer hükümleridir ( Bilge Umar/Ejder Yılmaz-İspat Yükü-2. Bası-İstanbul 1980-Sayfa 165 vd. 174 ve 60 vd. ) Delil değerlendirme serbestisinin yürüdüğü durumlarda ( HUMK. m.240. ) bu değer hükümleri dolaylı olarak hakim tarafından gözönünde tutulurlar. Bu karinenin iki işlevinden en önemli olan bir tanesi şudur. Hakim, hatta hakkında delil gösterilmemiş olan olay iddiasının doğruluğunu, yaşam deneyi kurullarına dayanarak kabul edebilir ve bu durumda delil gösterme yükü, o olayın aksini ileri süren tarafa geçer. Nitekim Yargıtay emsal nitelikteki bir çok kararlarında, aynı ilkeyi benimsemiş, genelkural uyarınca zararın, zarara uğrayan davacılar tarafından ispatı gerektiğini vurguladıktan sonra, ( genel yaşam deneyimlerine ve çevre telakkilerine göre ) bir çok davalarda desteklik durumunu, ispat edilmeden sabit saymıştır ( Umar/Yılmaz-age.-60, dipnot 53 ile ilgili metni ). ( HGK., 16.10.1968 gün ve 4/1143 E.692 K.; 17.10.1973 gün 4/899 E.798/K.; 8.11.1967 gün, 4/943 E., 516 K. sayılı içtihatları için bakınız: Mustafa Reşit Karahasan-Tazminat Davalarıİstanbul 1976-Sayfa 666 vd. ).
Şu kısa açıklamaların ışığı altında somut olay ele alınıp incelendikte:
1 - Gerek ceza dosyası içeriğinden, gerek celbolunan nüfus kayıtlarından ve özellikle de davalının 25.10.1976 günlü cevap dilekçesinden:
a - 18.2.1956 doğumlu İsmail adlı kişinin babasının Selehattin ve anasının Seher olduğu,
b - Bu şahsın 13.1.1973 gününde davalı tarafından kafasına sert bir cisimle vurulmak suretiyle öldürüldüğü ve davalının bu suçu sabit görülerek TCK.nun 448, 452/2, 59. maddeleri gereğince 4 yıl 2 ay süreyle ağır hapis cezasıyla tecziyesine ve 1803 sayılı Af Yasası uyarınca bu cezasının ortadan kaldırılmasına karar verilip, bu hükmün Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 14.10.1975 gün ve 2651/3230 sayılı ilamıyla onandığı,
c - İsmail'in ölüm gününde 17 yaşında olduğu ve olay gününde amcası Hasan ın tek atlı arabasıyla yem taşıdığı ve davacı babası ile birlikte oturduğu,
2 - Yine davacının 7.9.1976 günlü dava dilekçesinin 2. paragrafındaki sözlerden ölen çocuğun davacının eylemli desteği durumunda olmadığı ve ilerde destek olabileceği,
3 - Davacı Selahattin'in 1928 doğumlu olduğu, kesinlikle anlaşılmaktadır.
Yukarıda da kısaca değinildiği veçhile davacı, farazi desteğinin desteğinden yoksun kaldığını ileri sürerek maddi tazminat isteğine göre, ilke olarak ( bakım gücü ) ve ( bakım ihtiyacı )'nı kanıtlaması, yani bu olguların gerçekleşmesi gerekir.Ancak gerek bilimsel ve gerekse yargısal görüşlere göre, eylemli destek durumunda olmayan çocukların ileride destek olmaları beklenebilir ise ya da yukarıda açıklandığı gibi ölen çocuğun, gelecekte ana-babasına bakacağı yaşamın ve olayların normal akışı içinde beklenebiliyorsa, çocuk onlar için destektir. Kaldı ki davacı ile ölen oğlunun sosyal ve ekonomik durumları dikkat nazara alındıkta, çocuğun baba için ileride bir dayanak bir destek olabileceği kuşkusuz kabul edilmek gerekir. Bu davada elde mevcut veriler, artık bakım gücü ve bakım ihtiyacının ayrıca ispatına gerek bırakmaz. O halde, bu durumda mahkemece yapılacak iş; ölen çocuğun sosyal durumu, yaptığı ve özellikle askerlikten sonra yapabileceği iş ve sağlayacağı gelir ( bakım gücü ) ile davacı babanın içinde bulunduğu ekonomik durumu itibarıyla ( bakım ihtiyacı ) içinde olduğu gözönünde alınarak, bu yardımın ( PMF cetvelinden yararlanmak suretiyle ) süresi de belirlenip yaptırılacak bir bilirkişi incelemesi ile maddi tazminatı belirlemekten ve gerekirse B.K.'nun 42 ve 43.maddelerinden yararlanmak suretiyle ( HGK. 16.10.1968 gün ve 4/1143 E., 692 K. ) maddi tazminata hükmetmekten; öte yandan eldeki verilerer göre uygun bir manevi tazminat ödetilmesine karar vermekten ibarettir. O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasa'ya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.