 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1979/470
K: 1982/90
T: 12.02.1982
DAVA : Taraflar arasındaki "Alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi)'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.11.1977 gün ve 981-269 sayılı kararın incelenmesi her iki taraf vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 20.04.1978 gün ve 1257-1881 sayılı ilamıyla; (... Taraflar arasındaki tazminat davasının duruşması sonunda verilen karar dairemizce bozulması üzerine bu kararın düzeltilmesini hedef tutan davacı isteği de reddedilmiş ve dosya 19.07.1976 gününde yerel mahkemeye gönderilmiştir. Davacı vekili 04.11.1977 günlü dilekçe ile mahkemeye başvurarak oturum günü belirtilmesini istemiştir.
Mahkemece, karar düzeltme isteğinin reddi üzerine dosyanın 19.07.1976 gününde mahkemeye gelip, yenileme dilekçesinin bir yıllık süre geçirildikten sonra 04.11.1977 gününde verildiği gerekçesiyle Usulün değşiik 409/2, 3 ve 5. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına ve yenileme isteğinin reddine karar verilmiştir.
Kural olarak, usul hukukundaki sürelerin tefhim ve gerekli ise usulüne uygun olarak yapılan tebliğ gününden başlaması Usulün 160. maddesi hükmü gereğidir.
Oturum gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken halleri düzenleyen Usulün değişik 409. maddesinin 2. fıkrasındaki bir aylık başvurma süresi başlangıcının dosyanın Yargıtay'dan geliş günü olarak kabulü sözü geçen madde hükmüne aykırı düşer.
Öte yandan, süresi sınırlandırılmış olmayan karar düzeltme incelemesinin ne zaman yapılacağını bilecek durumda bulunmayan tarafları, sürenin geçirilmesi kuşkusu ile hemen hergün değilse bile sık sık işini bırakarak mahkeme kalemine gitmeye zorlamak, hukukun kişilere huzurlu bir yaşam sağlama amacına ters düşen bir uygulama teşkil eder. O halde duruşmalı olarak yapılan temyiz incelemeleri dışındaki temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden sonra oturum gününün belli edilmesi için taraflara tanınan bir aylık başvurma süresinin son işlem gününden değil bu işlemi öğrenme (ıttıla) gününden başlayacağının kabulü zorunludur....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: 1- Davacı vekili, 2- Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : HUMK'nun 409. maddesinin 1711 sayılı Yasa ile değişik şekline ve 15.10.1980 gün ve 2/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre; dosyanın işlemden kaldırılmasını gerektiren bir diğer hal de "... oturum gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hallerde, gün tesbit edilmemiş ise, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmesi..." durumudur. Mesela; muameleli gıyap kararının tabliğinden itibaren bir ay zarfında, müteakip oturum günü tesbit ettirilmezse, bunun sonucu dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilecektir. Keza, ilk derece mahkemesinin kararı Yargıtay'ca bozulduktan sonra yine aynı mahkemeye gönderir ve ilk derece mahkemesine dosyanın gelmesinden itibaren bir ay zarfında taraflar bir mahkemeye müracaatla oturum gününün tayinini istemezlerse, mahkeme yine dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verecektir (15.10.1980 gün ve 2/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı), (Necip Bilge / Ergun Önen - Medeni Yargılama Hukuk Dersleri - 3. Baskı - Ankara 1978 - Sayfa 630). Kuru'nun da belirttiği gibi: bu hüküm daha çok Yargıtay'ın bozma kararı üzerine mahkemede yapılacak ilk duruşma gününün tayin edilmesi halinde uygulanır (Prof. Dr. Baki Kuru - Hukuk Muhakemeleri Usulü - 3. Baskı - 1974 - Sayfa 6337). Aynı uygulamanın karar düzeltme incelemelerinden sonra da söz konusu olacağı kuşkusuzdur. Esasen 409/II hükmünün, az yukarıda anılan hallerde uygulanma olanağı bulunduğu, (uygulamaya paralel olarak) bilimsel alanda da baskın görüş halinde kabul edilmektedir (İlhan Postacıoğlu - Medeni Usul Hukuku Dersleri - İstanbul 1975 - Sayfa 521) (Bilge / Önen - age - 630) (Ergun Önen - Medeni Yargılama Hukuku - Ankara 1979 - Sayfa 197). Ancak, bütün sorun ve duraksama, bir aylık sürenin başlangıç gününün ne olacağı konusunda düğümlenmektedir. Nitekim özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık da bu konuda çıkmıştır.
Bilindiği gibi, Yargıtay'ın bozma kararı ya da somut olayda olduğu gibi (bozma ilamı aleyhine vaki karar düzeltme isteğinin reddine) ilişkin Yargıtay Kararı üzerine dava dosyası kendisine gönderilen yeri mahkeme, (dava tarihinde yürürlükte bulunan hükme göre) kendiliğinden tarafları duruşmaya çağırabilmesi, taraflardan birinin mahkemeye başvurması ve özellikle posta giderlerini ödeyerek duruşma günü tayinini istemesine bağlıdır. Ancak, böyle bir başvuru için dosyanın Yargıtay'dan geldiğinin bilinmesi zorunludur. Tarafların usulen muttali olmadıkları bir işlemin onlar bakımından 409/II'deki biraylık süreye başlangıç sayılmasına ve bunun doğal sonucu olarak 409/V hükmünce davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine usul hükümleri elverişli değildir. Bu bakımdan anılan maddedeki bir aylık sürenin özel daire çoğunluk görüşünde vurgulandığı gibi, tarafların temyiz ya da karar düzeltme incelemelerinden sonra dosyanın mahkemeye gelmiş olduğunu öğrendikleri günden işlemeye başlayacağını kabul, yararlar dengesi yönünden de uygun olacaktır (Prof. Dr. Baki Kuru / Dr. Ejder Yılmaz - 1711 sayılı Kanuna göre Gıyap ve Davanın Yenilenmesi Rejimi - İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Enstitüsü'nce düzenlenen sempozyumda verilen tebliğ İstanbul 1976, Sayfa 249). Esasen Usulün 160. maddesi hükmü bu kabul desteklemektedir. Çünkü, yasal bir hakkın kullanılmasını sağlayabilmek için ilgililerin durumdan haberdar edilmeleri, usul hukukunun ana kuralları cümlesindedir. Bir dosyanın Yargıtay'dan ne zaman döneceğinin bilinmemesi ve kestirilememesi yüzünden kişilerin yasal haklarını arayamaz durumda bırakılmaları; bir başka ifade ile haklarını kaybetmeleri, adalet ilkeleri ile bağdaştırılamaz.
Nitekim yasa koyucu anılan nedenlerle kişilerin haklarının ziyaa uğramasını engellemek amacıyla bilahare 2494 sayılı Yasa ile yürürlüğe koyduğu 429/II. madde ile gerçek amacının tebliğ olduğunu vurgulamış ve böylece içtihaden kabul edilen yorumu ve uygulamayı yasallaştırmıştır
O halde, davacının dosyanın Yargıtay'dan döndüğüne muttali olduğuna dair dosyada bir belge ve kanıt bulunmadığına göre, anılan süre işlemeye başlamaz. Bu nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 12.02.1982 gününde oyçokluğuyla karar verildi.