 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:1979/2-66
K:1982/1
T:13.01.1982
- İŞGAL TAZMİNATI (HUKUKSAL DAYANAĞI - KOŞULLARI)
- İSPAT YÜKÜ
- PAYDAŞLARIN İŞGAL TAZMİNATI İSTEMELERİ
- ZARARIN KAPSAMI
* ÖZET:1 - Başkasının taşınmazını haksız olarak zapt edip kullanmış olan kötüniyetli kimsenin, o taşınmazı haksız olarak elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde ettiği veya elde etmeği ihmal eylediği semereleri ödemekle yükümlüdür.
2 - Çünkü, başkasının malını haksız olarak kullanmak haksız bir eylem teşkil eder; böyle olunca da bir zarara uğradığını ispatlayamamış olan malik ya da zilyet işgal tazminatı isteyemez.
3 - Bir paydaş paylı taşınmazdan, diğer paydaşların kullanmasına [intifama] engel olmadıkça kendisinden işgal tazminatı isten enemez.
4 - Ancak taşınmazın doğal ve hukuksal [tabii ve hukuki = medeni] semerelerinden pay istemek için yararlanmadan engelleme [intifadan men] koşulu aranmaz.
(818 s. BK m. 41, 42, 270/II)
(743 s. MK m. 906, 908, 625, 629)
(YİBK., 9.12.1931 gün ve 29/24 s.)
(YİBK., 25.5.1938 gün ve 29/10 s.)
(YİBK., 1.3.1950 gün ve 11/2 s.)
(YİBK., 8.3.1950 gün ve 22/4 s.)
(YİBK., 4.6.1958 gün ve 15/6 s.)
Taraflar arasındaki "ecrimisil (işgal tazminatı)" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 19.10.1977 gün ve 1765-658 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ikinci Hukuk Dairesi'nin 14.2.1978 gün ve 922-1116 sayılı ilamiyle; (...Bir paydaş, paylı taşınmazdan, öbür paydaşların kullanılmasına engel olmadıkça kendisinden işgal tazminatı istenemez. Oysa paydaşlardan birinin ekip biçtiği yerlerden elde edilen üründen öbür paydaş pay isteyebilir ve bu gibi hallerde yararlanamaya engel olma şartı aranmaz. Öyle ise yapılacak iş, dava konusu yerlerin davalı tarafından ekilip biçilmesi sebebiyle inceleme yapılıp, sonucu uyarınca hüküm verilmesinden ibarettir. Buna rağmen davanın reddedilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davacılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü
Bilindiği gibi ecrimisil, diğer bir ifade ile işgal tazminatı konusu Yargıtay'ı uzun yıllar işgal etmiş ve fakat bu konuda oluşturulan kanal içtihatlar yine de uygulamaya kesin yön vermek, kararlılığı sağlamak işlevini yerine getirememiştir, 9.12.1931 gün, 29/24 ve keza 25.5.1938 gün ve 29/10 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarına rağmen bu yönün 8.3.1950 gün ve 22/4 sayılı İçtihadı Bilileştirme Kararına yeniden konu edilmiş olması, bu gerçeğin en belirgin kanıtıdır. Son olarak anılan karar, ilk iki karar hilafına konunun esasına hal yoluna gitmiş ve özellikle ecrimisil isteğinin hangi hukuki sebepten kaynaklandığı yönünü kesinlikle belirlemiştir. Yargıtay 8.3.1950 günlü içtihadı Birleştirme Karariyle, 25.5.1938 tarihli kararındaki tavsifinden dönmüş ve "fuzuli işgalin kiraya benzetilemeyeceğini, keza başkasının malını haksız olarak kullanmanın bir sebepsiz iktisap dayı teşkil edemiyeceğini, çünkü iktisabın ancak hukuki muamelelerle olabileceğini gaspta ise ne bir ve ne de iki taraflı hukuki muamele bulunmadığını; bu bakımdan fuzuli işgalin bir haksız fiil sayılması gerektiğini ve bu sebeple ancak bir zarar meydana gelirse bunun tazmin ettirileceğini" kabul etmiştir. Böylece Yargıtay "fuzuli işgal" adı verilen ve bu günkü hukukumuzda kötüniyetli zilyedin bir şeye hakimiyetinden doğan talep haklarının, yani ecrimisilin, MK. 908 anlamında, kötüniyetli zilyedin faydalanmasından doğan bir işlemden başka bir şey olmadığını" açıkça vurgulamıştır. 0 halde özetlenecek olursa, ecrimisilden amaç, hak sahibi zilyedin kötü niyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminattır. Nitekim bu yön; ecrimisil, yani işgal tazminatı davalarında zamanaşımını düzenleyen 4.6.1958 gün ve 15/6 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında da aynen vurgulanmış ve 8.3.1950 günü içtihadı Birleştirme Kararının ayakta olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu içtihadı Birleştirme Kararlarına rağmen konu yine de hiçbir zaman açıklığa kavuşmamış ve ecrimisil istenebilmesinin koşulları ve ispat yükü konularındaki çelişkiler, kuşkular ve duraksamalar daha da yoğunlaşmıştır. Fakat temyize konu bu davada, doğrudan doğruya anılan konularda herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı ve istek paydaşlar arasındaki bir işgal tazminatı ile ilgili bulunduğundan ve dava konusunu oluşturan taşınmaz devamlı kullanılan ve ziraat yapılan bir yer olduğundan, gerek zarar ve gerekse sair konuların bu davada tartışılmasına gerek görülmemiştir.
Somut olayda davacılar, "... Kök Muris Hasan'ın 1969 yılında öldüğünü, geriye oğlu davalı ile kendi miras bırakanları Güler'in kaldığını, Güller' in de 1971 yılında öldüğünü, davalının ise Hasan'ın ölümünden soma tüm taşınmaz mallara el koyup bir kısmını bizzat kendisi kullanmak ve bir kısmını da yarıcıya vermek suretiyle faydalandığı ve kendilerinin yararlanmalarına açıkça engel olduğunu, taşınmazlara yanaştırmadığını. ileri sürerek ve fazla haklarını saklı tutarak, şimdilik kaydiyle 5 yılık haksız kullanma karşılığı 40.000 liranın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı ise savunmasında "...muris ile birlikte oturduğunu, malları beraberce kullandıklarını, ölümünden sonra da davacılar kendisini açıkça yasak etmediklerinden bu kullanmaya devam ettiğini, hiçbir ve hile davacıları yararlanmadan [intifadan] men etmediğini. ." bildirmiştir.
Mahkeme, "...davalı paydaşın, davacı paydaşları yararlanmadan men ettiği yolundaki iddianın ispat edilemediğini, bu Yönün gerçekleşmesi nedeniyle davacıların ecrimisil istemeyen hakları bulunmadığını..." kabul ile davanın reddine karar vermiş, özel daire ise hükmü (metni yukarıya aynen alınan ilamıyla) bozmuş; mahkeme de "...davacıların davalıdan kira esasına dayanan Ecrimisil istediklerini, ecrimisil isteğinin, üründen pay isteme anlamına gelmeyeceğini, kaldıki hakimin davada ileri sürülen istek ile bağlı bulunduğunu, davalının davacıları yararlanmadan men etmediğine göre, davanın reddi kararının yasa hükümlerine uygun bulunduğunu... " ileri sürerek eski kararında direnmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarından, dosyadaki kanıtlardan, davacı 1 arla davalının davanın konusunu oluşturan taşınmaz mallar üzerinde paydaş oldukları; taşınmazların tümünün davalının tasarrufu altında olduğu, ekip biçtiği; öte yandan davalının davacıları kullanmadan [intifadan] men etmediği anlaşılmaktadır. Esasen anılan konularda ve özellikle intifadan men olgusunun gerçekleşmediği hususunda mahkeme ile özel daire arasında bir uyuşmazlık yoktur. Yani özel daire dahi, davalının davacıları kullanmadan yasaklamadığı yönünü bozma kararında açıkça vurgulanmış ve fakat (... bir paydaş paylı taşınmazdan, öbür paydaşlarının kullanılmasına engel olmadıkça kendisinden işgal tazminatı istenemez. Oysa paydaşlardan birinin ekip biçtiği yerlerden elde edilen üründen öbür paydaş pay isteyebilir ve bu gibi hallede yaralanmaya engel olma şartı aranmaz...) demek suretiyle bir bakıma paydaşlardan biri tarafından ekilip biçilen mahsulü, taşınmazın semeresi gibi kabul ederek, devşirtilen bu mahsulden diğer paydaşların pay isteyebileceğini ileri sürmüştür ki, bu görüş kurulun çoğunluğu tarafından aşağıda açıklanan gerekçelerle paylaşılmamıştır.
MKm. 625/fık. ile göre "...hissedarlardan herbiri., diğer hissedarların hakları ile kabili tevfik oldukça müşterek şeyden istifade ve onu istimal eder... " Şu halde, her paydaş diğer paydaşların istifadeleri ile bağdaşmak şartiyle, müşterek maldan istifade edebilecek ve onu kullanabilecektir. Müşterek mülkiyette her paydaş doğal ve hukuksal [tabii ve hukuki] semerelerden payları oranında yararlanma hakkını haizdir. Bu kullanma ve yararlanma hakkının özüne dokunulmamak koşulu ile ve çoğunluk oylarıyla paydaşın yararlanma hakkı başka türlü düzenlenebilir. Öte yandan kural olarak doğal ve hukuksal [medeni] semerelerin aynen bölüştürülmesi gerekirken, çoğunluk karariyle doğal semerelerin satılarak parasının bölüştürülmesi de mümkündür. Bu durumda her paydaş satış parasından payına düşeni isteyebilir. Eğer ortada böyle bir karar yoksa, bir paydaş da ürünlerin, yani doğal semerelerin tamamını toplamışsa, öbür paydaş, bu üründen payına düşenin parası için talepte bulunabilir, koşulları varsa tazminat da isteyebilir. Doğal ve hukuksal ser nerelerden pay istemek işin hiçbir veçhile faydalanılmadan engellenme [men edilme] koşulu aranmaz. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, semereden amaç sadece doğal ve hukuksal semerelerdir; yoksa bir malı kullanma yolu ile elde olunan faydalanmalar hiçbir veçhile semere olarak nitelendirilemez. Bu yön gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde oybirliği ile benimsenmiştir (1.3.1950 gün ve 11/2 sayılı İçat. Bir. K. gerekçesi), (ayrıca HGK. 15.4.1964 gün ve D-1/223 E., 330 K. sayılı kararın 4 paragrafı). Bu ilke müşterek malı kiraya verir, kiraları (hukuki semereleri) malvarlığına dahil etmiş olan paydaştan pay istenmesi halinde de aynen uygulanacak ve yine yararlanmadan men koşulu aranmayacaktır (4.6.1958 gün ve 15/6 sayılı içt. Bir. K.).
Ancak hemen belirtmek gerekir ki, müşterek mülkte paydaşların doğal ve hukuksal semerelerden aynen ya da nakden pay isteme hakları dışında, her paydaşa şeyi eylemli olarak kullanma yetkisi de tanınmıştır. Bu kullanma yetkisi bölünmeye elverişli değildir. Diğer bir ifade ile bu yetki eşyanın tümünü kapsar, yani pay oranında bir kullanma söz konusu edilemez. Demek oluyor ki, paydaşlardan her biri, şeyin tahsis edildiği amaca uygun olarak bütününü, ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde kullanabilir. Fakat bu yetkinin ölçüsü, diğer paydaşların kullanma hakkına tecavüz etmemesidir; yani bu yetki, diğer paydaşların kullanıma yetkileriyle sınırlıdır. 0 halde, diğer paydaşların müşterek malı kullanmasına engel olucu bir davranış söz konusu olmadıkça, bir paydaşın müşterek malın tamamını tek başına kullanması bir tecavüz teşkil etmiyecektir (HGK. 29.1.1964 gün ve 3/95., 85 K: HGK. 14.2.1968 gün ve 2/1562 E., 78: HGK. 27.12.1967 gün ve 355/648: HGK. 30.12.1967 gün ve 16/604 E. 657 K. sayılı kararları) durum bu olunca da yararlanmadan men edilmemiş olan paydaş, şeyin tamamını kullanan paydaştan işgal tazminatı isteyemeyecektir.
Yukarıda açıklanan durum, iştirak halinde mülkiyette de aynıdır. Bilindiği gibi istihak halinde mülkiyet, aralarında bir ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir eşyaya. birlikte malik olmaları durumundur (Kemal Oğuzman/Özer Selici Eşya Hukuku İstanbul 1978-sayfa 327, dipnot 156 ile ilgili metin). İştirak halindeki mülkiyet şeklindeki şey üzerinde ortakların da doğrudan doğruya hakları yoktur; mülkiyet ortakların bütününe aittir. Ortaklardan herbirinin ayrı birer mal sahibi niteliği yoktur. Bu mülkiyette, mülkiyet hakkı, ortaklar yönünden bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. İştirak halinde mülkiyette malikler paydaş değil, ortaktır; bu malkiyette maliklerin belli mülkiyet payları ayrılmış değildir. MK. 629'da ortaklardan her birinin hakkının -o şeyin tamamına san olacağının ifade edilmesiyle bu husus açıklanmak istenmiştir. Şu halde, iştirak halindeki mülkiyete konu taşınmazda bir ortak diğerinin kullanmasına ve yararlanması-na engel olmamalıdır. İştirak halinde yararlanılan taşınmazlarda şayet bir ortak diğer ortağın yararlanmasını engelliyorsa o takdirde, aynen müşterek mülkiyette olduğu gibi yararlanmadan engellenen ortak, engelleyen ortak aleyhine muarazanın önlenmesi ve ecrimisil davası açabilecektir (HGrK. 26.2.1975 gün ve 8/1201 E. 244 K., HGK. 1.2.1971 gün ve 5/632 E. 737 K.). Demek oluyor ki, uygulamada olduğu gibi Türk Hukuk öğretisinde d-e, müşterek ve istihak halinde mülkiyet ayrımı yapılmaksızın, bir paydaş ya da ortağın ötekinden bir ecrimisil (işgal tazminatı) isteyebilmesi, muhakkak surette eylemli olarak yararlanmadan men koşulunun gerçekleşmesine bağlı kılınmıştır. Homherger çok açık bir ifade ile MK. 908'de yer alan kuralın müşterek mülkiyet ve iştirak halindeki mülkiyete de uygulanacağını vurgulamıştır. (A. Homberger-Ayni Haklar-Zilyedlik ve Tapu Sicili Ankara 1950-Suat- Bertan çevirisi sayfa 1958, N. 4). (Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer,-Gayrimenkul Tasarrufları ve Tapu Sicili Tatbikatı İstanbul 1956 Sayfa 197), (Oğuzman/Seliçi-age-258), (Mustafa Reşit Karahasan Türk Medeni Kanunu-Eşya Hukuku İstanbul 1977-Sayfa 1291 ve orada anılan eserler). Ancak hemen belirtmek gerekir, iştirak halindeki mülkiyet söz konusu olan durumlarda da doğal ve hukuksal semerelerden hak istenmesi için (aynen müşterek mülkiyette olduğu gibi) yararlanmadan engelleme koşulu aranmayacaktır.
O halde yapılan bütün bu açıklamaların ışığı altında özetlenecek olursa:
1 - Gerek müşterek ve gerekse iştirak halindeki mülkiyete konu olan şeylerin doğal ve medeni semerelerinden, bir paydaşın ya da ortağın hak isteyebilmesi için yararlanmadan alıkonulma [intifadan men] -koşulunun gerçekleşmesi aranmayacaktır. 2 - Ancak, yukarıda da etraflıca belirtildiği, gibi bir malı kullanma yolu ile elde olunan faydalanmalar (mesel ekip biçme sonucu elde olunan ürün gibi) hiçbir şekilde doğal semere olarak nitelendirilemez. 0 halde, bu dava da Olduğu gibi, iştirak halindeki taşınmazlar, (davacıların yararlanmalarına engel olmaksızın) ekip, ürününü devşiren davalıdan, davacı paydaşların ne kira esasına göre bir tazminat, ne de elde olunan üründen (bu ürün doğal semere olmadığı için) pay istemezler. Bu itibarla özel dairenin, yararlanmadan men koşulu aranmaksızın, davacıların davalının elde ettiği üründen pay isteyebileceği yollu bozma nedeni doğru görülmemiştir.
Ne var ki, yerel mahkeme de iki konuda hataya düşmüştür. Bunlardan birincisi şudur:
HGK.nun 9.1.1963 gün ve 1/5 E., ve yine HGK.nun 15.4.1964 gün ve 1/223 E., 330 K. sayılı içtihatlarında da açıklandığı veçhile; bugün yasalarımızda kira parası esaslarına göre hesaplanan ve ecrimisil diye adlandırılan bir ayrı ve özel tazminat türü yoktur. (Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 24.9.1974 gün ve 215/264 sayılı kararında da vurgulandığı gibi) ecrimisil sözü bu günkü hukukumuzda, Mecelle' den aktarılarak kullanılagelen ve fakat aslı (haksız işgal nedeniyle tazminat) olarak nitelenen özel bir zarar giderim biçimidir. Bu zararın en azı, kira geliri karşılığı olan zarardır. Ancak haksız işgalden doğan zarar her zaman kira karşılığı olan gelir değildir. Bu zarar çok daha kapsamlı olabilir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 292.1968 gün ve 1720/2201 sayılı bir kararında belirtildiği veçhile bu zarar
a - Haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklindeki olumlu zarar,
b - Haksız işgal sırasında hor kullanmadan doğan olumlu zarar,
c - Haksız işgalden doğan ve malik ya zilyedin normal olarak elde etmesi muhakkak iken yoksun kalınan faydadan (olumsuz zarardan ibarettir (Feyzi N.... Zilyetlikle iadenin Mevzuu ve Şumulü-Hususiyle Ecrimisil Meselesi İstanbul 1958 Sayfa 323 vd.), (Ayrıca bakınız. HGK. 22.11.1967 gün ve 6/1203 E., 559 K.). Bu itibarla mahkemenin ısrar kararında, "..davacıların kira esasına dayanarak ecrimisil istediklerinden, bu bakımdan üryan esasına ilişkin bir istek ileri sürülmediğinden..." söz etmesi, işgal tazminatının yukarıda anılan niteliğine ve açıklanan kapsamına ters düşmektedir.
Öte yandan mahkemenin hataya düştüğü 2. yön de şudur:
Davacılar dava dilekçelerinde, bir kısım taşınmazların davalı tarafından yarıcıya verildiğini ileri sürmüşlerdir. Taşınmazların halk deyimiyle yarıcıya verilmesi BK.nun 270/II. fıkrasında deyimini bulan "iştirakli kiradır. Kira gelirleri ise medeni bir semeredir. Yukarıda etraflıca belirtildiği gibi, paydaşların semerelerden pay isteyebilmeleri için kendilerinin yararlanmadan men edilmeleri şart değildir (HGK. 29.1.1964 gün ve 3/95 E., 89 K.) Hal böyle olunca davalı, davacıları intifadan men etmiş olmamasına rağmen, iştirakli kiradan elde ettiği yararlardan davacılara paylarını vermekle yükümlüdür. Davacılar da dava dilekçelerinde bu yolda iddiada bulunduklarına göre mahkemenin davacılardan bu iddiaları doğrultusunda diyeceklerini sorup, tanık beyanlarını bundan sonra değerlendirip, isteğin ne kadarının (iştirakli kira) ile ilgili olduğunu belirleyip, gerekli araştırmayı yapıp hasıl olacak sonuç uyarınca bir karar vermesi gerekirdi. Mahkemenin bu yönü tahkiksiz bırakmış olması nedeniyle ısrar kararı sadece yukarıda anılan nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA) 13.1.1982 günün, oyçokluğu ile karar verildi.