 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1979/1528
K: 1982/412
T: 21.04.1982
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 1.7.1977 gün ve 1976/684 - 1977/406 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 9.11.1977 gün ve 1977/10596 - 10716 sayılı ilamiyle; (...Dava adam öldürme nedeni ile destekten yoksun kalmadan ötürü maddi ve ayrıca manevi tazminat isteğidir. Davacının böyle bir istekte bulunabilmesi için ölenin babası olması yeterlidir. Davanın miras hukuku ile ilgisi bulunmadığından veraset belgesinin ibrazı gerekmez. Ölenin babasının davacı olduğuna dair bir uyuşmazlık yoktur. Olsa bile bunun varaset belgesinden başka diğer delillerle isbatı olanak içindir. Nitekim davacının ölenin babası olduğu ceza dosyasından anlaşılmaktadır. Ölüm olayı da aynı dosya ile sabit olduğuna göre, ölenin kayden sağ olması davanın reddini gerektirmez. Yargılama davacının gıyabına dönüşse bile davalı davayı kovuşturmakta bulunduğundan davacının ölenin desteğinden yoksun kalıp kalmadığı araştırılarak sonucuna göre BK'nun 45 ve 47. maddeleri hükmünce maddi ve manevi tazminata hükmedilmek gerekir. Mahkemece davacının bir delil getirmediğinden ölenin kayden sağ bulunduğundan ve yargılamanın gıyapta görüldüğünden söz edilerek davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevirlmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Davacı Selahattin, (...Davalı Komiser Lütfü'nün 13.1.1973 gününde oğlu İsmail'in başına sert bir cisim ile vurmak suretiyle öldürdüğünü ve bu suçtan mahkum olduğunu, böylece kendisini müstakbel desteğinden yoksun bıraktığını...) ileri sürerek 50.000 lira maddi ve 100.000 lira da manevi tazminat istemiş ve delil olarak ceza davasına ilişkin dosyaya dayanmıştır.
Davalı savunmasında (...davacının, ölenin babası olduğuna ilişkin varaset belgesi ibraz etmediğini, esasen ölenin işsiz ve güçsüz bir kişi olması nedeniyle davacıya destek olamıyacağını, ölenin davacının eski eşinden doğma çocuğu olduğunu ve öldüğü tarihte çalışacak yaşta bulunmadığını ve hiç bir geliri de olmadığını...) ileri sürmüştür.
Yerel mahkeme 18.11.1976 günlü oturumda delillerini (bu arada veraset belgesini) ibraz etmesi ve bazı konularda beyanda bulunması için davacıya mehil vermiş ve davalı aleyhine açılan ceza davasına ilişkin dosyanın celbini ve ölenin ölüm kaydı ile mirasçılarının kim olduklarının nüfus idaresinden sorulmasını karar altına almıştır.
Karar gereğince, ceza dosyası ile nüfus kayıtlarının celbolunduğu ve davacının 15.12.1976 günlü dilekçesinde, ölen İsmail'in Mısır Çarşısı'nda isportacılık (seyyar satıcılık) yaptığı ve günlük 50-70 lira arasında bir kazanç sağladığı yolunda beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacının bilahere davasını takip etmemesi üzerine yerel mahkeme (...davacıya verilen mehillere rağmen davayı ispat için delil ikame etmediği ve öldüğünü bildirdiği oğlu İsmail'in celbolunan nüfus kaydında sağ görüldüğü, ölüm kaydının celbi için verilen mehle rağmen karar gereğini yerine getirmediği ve üstelik davasını da takip etmeyerek gıyaba düştüğü...) gerekçesiyle davayı reddetmiş; red kararı özel dairenin (yukarıya metni aynen alınan) ilamiyle bozulmuş; ancak mahkeme aynı gerekçe ile eski kararında direnmiştir. O halde, mahkeme ile özel daire arasında gerçekleşen şu uyuşmazlık muvacehesinde, destekten yoksun kalma tazminatı ile ilgili davaların gerek esas ve gerekse usul (ispat) hukuku açısından niteliği üzerinde kısaca durulmasında yarar görülmüştür.
Bilindiği gibi, destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğini yitiren kimsenin, ölümün meydana gelmesinden önce içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik yaşama düzeyinin devamını sağlayacak yardımın karşılığı olan paranın, bir başka ifade ile bakım giderinin ödettirilmesinden ibarettir.
Bu itibarladır ki, BK. nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ve ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanmaz, sadece ona eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulunmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlıyacak olan kimse de destek sayılır. O halde destek sayılabilmek için bakımın (yardımın) eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür. Öte yandan, ölüm gününe kadar desteklik etmemiş olmakla beraber ilerde bakım gücüne kavuşarak belli nitelikteki bakımı yine eylemli ve düzenli olarak yerine getirmesi beklenen kimse de destek adlolunur. Bu tür davalarda tazmini gereken zarar, eylemli (gerçek) destek halinde desteğin filhal sağlandığı ve varsayımlı (farazi) destek durumunda ise, ilerde sağlıyacağı yardımların toplamından ibarettir. Bu bakımdan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin davalarda, (bakımgücü) ile (bakım ihtiyacı)nın ispatlanması sorunu büyük önem taşır. MK.nun 6. maddesi hükmünce kural olarak ispat yükü bu davalarda da davacıya düşer. Çünkü, desteğin bakım gücüne sahip olduğu ya da ilerde bu güce kavuşacağının beklenir bulunduğu ve davacının da bakım ihtiyacı içinde olduğu gercekleşmeli (sabit olmalı) dır ki, destekten yoksun kalındığından söz edilebilsin; zira, kural olarak, yetişmiş çocukların, elverişli ekonomik durumda olsalar bile ana-babalarına bakma ödevleri yoktur. MK. m.315 ile, nafakanın ödemesi gerek ve koşulları ayrıca özel olarak düzenlenmiştir. Öyle ise, yukarıdan beri yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bu tür davalarda davacılar, kendilerinin sosyal ve ekonomik durumlarını, ölenin sağ olması halinde kendilerine düzenli bir şekilde yardım ve muavenette bulunacağını ispatla yükümlüdürler. Ne var ki, genel yaşam deneylerine ve yaşamın olağan akışına dayanan kişi, artık iddiasını ispatla yükümlü değildir. Bilindiği gibi bu kurallar, yani eylemli (ya da beşeri) karine denen yaşam deneyi kuralları, tarafların olay iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında, hakimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam deneylerinin ortaya koyduğu değer hükümleridir (Bilge Umar / Ejder Yılmaz - İspat Yükü - 2. Bası - İstanbul 1980 - Sayfa 165 vd. 174 ve 60 vd.). Delil değerlendirme serbestisinin yürüdüğü durumlarda (HUMK. m. 240) bu değer hükümleri dolaylı olarak hakim tarafından gözönünde tutulurlar. Bu karinenin iki işlevinden en önemli olan bir tanesi şudur. Hakim, hatta hakkında delil gösterilmemiş olan olay iddiasının doğruluğunu, yaşam deneyi kurallarına dayanarak kabul edebilir ve bu durumda delil gösterme yükü, o olayın aksini ileri süren tarafa geçer. Nitekim Yargıtay emsal nitelikteki bir çok kararlarında, aynı ilkeyi benimsemiş, genel kural uyarınca zararın, zarara uğrayan davacılar tarafından ispatı gerektiğini vurguladıktan sonra, (genel yaşam deneyimlerine ve çevre telakkilerine göre) bir çok davalarda desteklik durumunu, ispat edilmeden sabit saymıştır. (Umar / Yılmaz - age. - 60, dipnot 53 ile ilgili metni), (HGK., 16.10.1968 gün ve 4/1143 E.692 K.; 17.10.1973 gün 4/899 E. 798/K., 8.11.1967 gün, 4/943 E., 516 K. sayılı içtihatları için bakınız. Mustafa Reşit Karahasan - Tezminat Davaları - İstanbul 1976 - Sayfa 666 vd.)
Şu kısa açıklamaların ışığı altında somut olay ele alınıp incelendikte : 1- Gerek ceza dosyası içeriğinden gerek celbolunan nüfus kayıtlarından ve özellikle de davalının 25.10.1976 günlü cevap dilekçesinden
a) 18.2.1956 doğumlu İsmail adlı kişini babasının Selahattin ve anasının seher olduğu
b) Bu şahsın 13.1.1973 gününde davalı tarafından kafasına sert bir cisimle vurulmak suretiyle öldürüldüğü ve davalının bu suçu sabit görülerek TCK.nun 448. 452/2, 59. maddeleri gereğince 4 yıl 2 ay uyarınca bu cezasının ortadan kaldırılmasına karar verilip bu hükmün yargıtay birinci Ceza dairesinin 14.10.1975 güni ve 2651/3230 sayılı ilamıyle onandığını
C) İsmail in ölüm gününde 17 yaşında olduğu ve olay gününde amcası hasanın tek atlı arabasıyla yem taşıdığı ve davacı babası ile birlikte oturduğu 2 - Yine davacının 7.9.1976 günlü dava dilekçesinin 2. paragrafındaki sözlerden ölen çocuğun davacını eylemli desteği durumunda olmadığı ve ilerde destek olabileceği 3 - davacı Selahattin 1928 doğumlu olduğu kesinlikle anlaşılmaktadır.
Yukarıda da kısaca değinildiği veçhile davacı farazi desteğinin desteğinden yoksun kaldığını ileri sürerek maddi tazminat isteğine göre birlikte olarak (bakım gücü) ve (bakım ihtiyacı)nı kanıtlaması gerekse yargısal görüşlere göre eylemli destek durumunda olmıyan çocukların ileride destek olmaları beklenebilir ise ya da yukarıda açıklandığı gibi ölen çocuğun gelecekte ana- babasına bakacağı yaşamın ve olayları normal akışı içinde beklenebiliyorsa çocuk onlar için destektir. Kaldı ki davacı ile ölen oğulunun sosyal ve ekonomik durumları dikkat nazar alındıkta çocuğun baba için ileride bir dayanak bir destek olabileceği kuşkusuz kabul edilmek gerekir. Bu davacıda elde mevcut verilen artık bakım gücü ve bakım ihtiyacının ayrıca ispatına gerek bırakmaz. O halde bu durumda mahkemece yapılacak iş; ölen çocuğun sosyal durumu yaptığı ve özellikle askerlikten sonra yapabileceği iş ve sağlayacağı gelir (bakım gücü) ile davacı babanın içinde bulunduğu ekonomik durum itibariyle (bakım ihtiyacı) içinde olduğu gözönüne alnarak bu yardımın (PMF cetvelinden yararlanmak suretiyle) süresi de belirlenip yaptıracak bir bilirkişi incelemesi ile maddi tazminatı belirlemeden ve gerekirse BK.unun 42 ve 43. maddelerinden yaralanmak suretiyle (HGK.16.10.1968 gün ve 4/1143 E. 692K.) maddi tazminata hükmetmekten; öte yandan eldeki verilere göre uygun bir manevi tazmanat ödetilmesine karar vermekten ibarettir. O halde hukuk genel kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararı uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : temyiz itirazların kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.4.1982 gününde oybirliğiyle karar verildi.