 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1979/11-165
K. 1981/739
T. 18.11.1981
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi`nce davanın kabulüne dair verilen 13.07.1977 gün ve 390-399 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi`nin 29.12.1977 gün ve 5787-5946 sayılı ilamıyla ( 1 - Davacı banka dava konusu 02.04.1973 vade tarihli 50.000 liralık emre yazılı senedin teminat cirosu ile hamilidir. TTK.nun 601. maddesi gereğince haiz olduğu bu sıfattan dolayı senetten borçlu olanları dava ve takip hakkına sahip olduğu kuşkusuzdur.
2 - Senedin ilk cirantası olan davalı A., ziya sebebiyle iptal davası açmış ve davacı senet hamilinin ortaya çıkması üzerine onun hakkında istirdat davacı ikame etmiştir. Bu davalar dolayısıyla verilen ödeme yasağı kararı mevcut olduğu tarihte, senette yazılı vade tarihinin geçtiği ihtilafsızdır. Bonolar hakkında uygulama olanağı bulunan TTK.nun 643. maddesi hükmüne göre, mücbir sebep gibi aşılması olanaksız engeller yüzünden protesto keşide edilemediği ve engelin vade tarihinden itibaren 30 günden fazla sürdüğü hallerde, ibraza ve protesto keşidesine mahal olmadan senet hamili, cirantalara karşı müracaat hakkını muhafaza eder ise de, bu hükmün olayda uygulama olanağı mevcut değildir. Çünkü ibraza rağmen senedin ödenmemesi ile borçlunun temerrüdü oluşmakta, ödememe protestosunun fonksiyonunda ise, sebebi ne olursa olsun müracaat hakkının saklı tutulması için bu temerrütü tespit etmek amacı bulunmaktadır. Senedi elinde bulunduran davacı banka TTK.nun 620. maddesi gereğince en geç vade günü veya bunu izleyen iki iş günü içinde ödenmek üzere senedi esas borçlularına ibraz etmek, ödeme yasağından bahisle tediyeden kaçınma halinde de, durumu ödememe protestosu ile tespit ettirmek zorundadır. Aksi halde ciranta olan davalıya ve onun düzeyinde sorumlu olanlara karşı müracaat hakkı düşmüş olur ( TTK.nun 626 ve 642, 690 ). Görülüyor ki, davacının bu yola gitmesi için herhangi bir engel mevcut değildir. Böyle olunca da, TTK.nun 643. maddesinde yer alan mücbir sebebin varlığından ve unsurlarından, olayda gerçekleştiğinden söz edilemez.
3 - TTK.nun 662 ve 663. maddelerinde zamanaşımını kesen nedenler sayılı ve sınırlı olarak gösterilmiş olmakla beraber, zamanaşımının hangi hallerde duracağına ( inkita ) dair bir hüküm ihtiva etmediğinden birinci maddenin yaptığı yollamadan yararlanarak BK.nun bununla ilgili 132. maddesi, ticari senetler hakkında uygulanabilir. Ancak, senet hakkında ödeme yasağı konulmuş olması, hamilin alacağını bir Türk mahkemesi önünde iddia etmek olanağını ortadan kaldırmayacağından mahkemenin kabul ettiği gibi davacının anılan maddenin 6. bendinden yararlanması düşünülemez. Kaldı ki ödeme yasağı 14.06.1974 tarihli kararla kaldırılmış ve işbu dava 02.04.1976 tarihinde açılmış olmasına göre, senet hamilinin ciranta durumunda olan davalı aleyhine açtığı davanın tabi olduğu bir yıllık zamanaşımı da gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu itibarla icra takip dosyası da celp edilerek TTK.nun 662. maddesinde anılan ve zamanaşımını kesen nedenler mevcut olmadığı takdirde davanın bu yönden reddi gerekirken, yazılı olduğu şekilde olayda zamanaşımı bulunmadığına karar verilmesi de isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı banka teminat cirosu ile hamili bulunduğu 27.08.1972 tanzim ve 02.04.1973 vade tarihli emre yazılı senede dayanarak, bu senedin ilk cirantası A tarafından mahkemeye başvurulmak suretiyle ödemeden men kararı alındığını ve bu kararın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi`nde ilan edilmesi üzerine, TTK.nun 673. maddesi gereği senedin mahkemeye tevdi olunduğunu ve bu nedenle senet bedelinin vadesinde ödenmesini talep edemedikleri gibi, buna müteferri işlemleri ve bu arada protestosunu da yaptıramadıklarını, ödeme yasağı kararından sonra, yine ilk ciranta A tarafından açılan istirdat davası sonuçlanıncaya kadar bu engelin devam ettiğini ve bu hallerin, TTK.nun 643/4. maddesinde yazılı mücbir sebebin 30 günden fazla devam ettiğini, hal böyle olunca, protesto koşulu aranmaksızın ilk cirantaya karşı takip ve senet bedelini talep haklarının doğduğunu ileri sürerek, senet kapsamı olan 50.000 liranın davalıya ödetilmesini istemiş ve davasını "TTK.nun 643. maddesi hükmüne ve ayrıca istirdat davasının reddi ile haksızlığının anlaşılmış ve yasal süre içerisinde protestoyu önleyici yollara başvurmuş olan davalının genel hükümler açısından da haksız eylem kurallarına göre sorumlu olması gerektiği esasına" dayandırmıştır.
Davalı vekili, davanın dayanağını teşkil eden emre yazılı senetle yapılan icra takibine vaki itirazın tetkik merciince kabul edilmiş olması bakımından ortada kesin hüküm bulunduğunu, yasada öngörülen sürelerde senedin protesto edilmemiş olması itibariyle hamilin cirantaya başvurma hakkını kaybettiğini savunmuş ve zamanaşımı def`inde bulunmuştur.
Mahkemece, ( tarafların iddia ve savunmalarının incelenmesi için ) konu ile ilgili istirdat davası ve icra dosyaları getirtilip incelenmiş, senet bedelinin ödenmesinin men`i ile ilgili ilanları ihtiva eden T. Ticaret Sicili Gazeteleri ibraz ettirilmiş, ancak bu ilanlarla ilgili kararı kapsayan 1972/609 sayılı dosya bulunmadığından kapsamının incelenmesi mümkün olmamıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için başlıca üç noktanın açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bunlardan birincisi; olayda davalı lehine kesin hüküm olup olmadığı; ikincisi, zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ve üçüncüsü de TTK.nun 643. maddesinde öngörülen biçimde bir mücbir sebebin mevcut bulunup bulunmadığıdır. O halde, bu sorunların çözümüne esas olacak hukuksal durumun dayanığını teşkil eden olayın cereyan şekli ile maddi olguların ortaya konulmasında zorunluk bulunduğu açıktır.
Dava dosyasındaki belgelere ve mahkemece getirtilip incelenen dosyaların kapsamına göre; alacak davasına dayanak yapılan 02.04.1973 vade tarihli emre yazılı senet A. ve eşi S. tarafından davalı lehine düzenlenmiştir. Senet arkasındaki yazılara göre, senet davalı tarafından H.`ye ciro edilmiş ve H. de teminat cirosu ile senedi davacı bankaya ciro etmiştir. İlk ciranta olan davalı, henüz senedin vadesi gelmeden ticaret mahkemesine başvurarak, söz konusu senet ile, davaya konu olmayan diğer iki senedini kaybettiğini ya da çaldırdığını ileri sürerek, bu senetlerin iptallerine ve bedellerinin ödenmemesine karar verilmesini istemiştir ( Dosya No: 1972/609 ).
İstanbul 4. Ticaret Mahkemesi`nin kararı gereğince T. Ticaret Sicili Gazetesi`nin 06.01.1973 ve 08.01.1973 günlü nüshalarında "TTK.nun 690. maddesinin matufu olan 669-677 maddeleri gereğince kaybolan bu senetlerin muhteviyatının 3. şahıslara ödenmesinin meni ve senetleri ellerine geçirenlerin mahkemeye getirmeleri, aksi takdirde iptallerine karar verileceği..." hususları ilan olunmuştur.
Bu ilanlardan sonra davalı 24.07.1973 gününde bankaya karşı İstanbul 5. Ticaret Mahkemesi`nde 02.04.1973 vade tarihli emre yazılı senedin istirdadı ve bedelinin ödenmemesi hususundaki ödeme yasağının devamı istemiyle dava açmış ise de bu dava, bankanın iyiniyetli hamil olduğu gerekçesiyle reddedilerek, bononun bankaya geri verilmesine karar verilmiş ( 14.06.1974 ); 08.11.1974 gününde kararın kesinleşmesi üzerine, banka vekili mahkemeden senedin iadesini istemiş ve mahkeme, banka vekiline senedin iadesine karar vermiş ( 17.12.1974 ); banka vekili 07.01.1975 gününde mahkemeden alarak 23.01.1975 gününde senedin asıl borçluları ile, ilk cirantası olan davalı ve ikinci cirantaya karşı haciz yoluyla icra takibine geçmiştir.
Takibe karşı, davalı tarafından 07.02.1975 gününde vaki itiraz üzerine merci hakimliği TTK.nun 642. maddesine dayanarak ve lehdarın ödemeden men kararı almış olmasının protesto zorunluğunu ortadan kaldıramayacağı gerekçesiyle itirazın kabulüne karar vermiş ve bu karar Yargıtayca onanmak, karar düzeltme istemi de reddedilmek suretiyle 05.12.1975 gününde kesinleşmiştir.
Bu maddi olguların ışığı altında Hukuk Genel Kurulu uyuşmazlığın çözüm yollarını aramış ve yapılan müzakereler sonunda aşağıdaki sonuçlara varmıştır:
1 - İcra tetkik merciinin takip hukukuna ilişkin kararının bu dava yönünden maddi anlamda kesin bir hüküm oluşturması söz konusu olamaz. Bilimsel görüşler ve Yargıtay içtihatları da bu yoldadır ( Yargıtay HGK. 10.10.1980 gün ve 1978/11-770 E, 1980/2301 K. ).
2 - Özel daire bozma kararında her ne kadar, icra dosyasının celbedilerek TTK.nun 662. maddesinde yazılı zamanaşımını kesen nedenlerin bulunup bulunmadığının araştırılması gereğine de işaret olunmuş ise de, yukarıda maddi olayların izahı kısmında da belirtildiği gibi, bozmadan önceki yargılama aşamasında icra dosyası getirtilerek incelenmiştir. İcra dosyasından da anlaşıldığı üzere takip 23.01.1975 gününde başlatılmakla zamanaşımı kesilmiştir ve alacak davası da 02.04.1976 gününde açıldığına göre, olayda zamanaşımının gerçekleşmiş olduğundan söz edilemez.
3 - Mücbir sebebin var olup olmadığı sorununa gelince TTK.nun mücbir sebepleri düzenleyen 643/1. maddesine göre, kanunen muayyen olan müddetler içinde poliçenin ibrazı veya protesto keşidesi bir devletin mevzuatı veya herhangi bir mücbir sebep gibi aşılması imkansız bir mani yüzünden mümkün olmamışsa, bu muameleler için muayen olan müddetler uzatılır."
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, mücbir sebepler tahdidi olarak sayılmamış, özellikle tanımı yapılmamış, ancak, bir devletin mevzuatı ( veya mücbir sebep gibi aşılması imkansız bir mani ) olarak nitelendirilmek suretiyle genel bir biçimde ifade edilmiştir. O halde, olayda mücbir sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğinin maddi olgulara göre değerlendirilmesi zorunludur.
Hamilin muayyen müddetler içinde emre yazılı senedi ödemeye ibraz edebilmesi ve kabul etmeme veya ödememe protestosunu çekebilmesi için senedi elinde bulundurması ya da bu olanağa sahip olması kuşkusuzdur.
4 - Ticaret mahkemesinin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi`ndeki ilanlarında, senetler hakkında ödeme yasağı konulduğu ve mahkemeye teslim edilmesi, aksi halde iptallerine karar verileceği açıkça belirtilmiştir. Davacı banka da iddiasında, bu ilan üzerinde TTK.nun 673. maddesi hükmü uyarınca senedi mahkemeye teslim etmek zorunda kaldıklarından yasanın öngördüğü sürelerde itiraz ve protesto olanaklarından yoksun kaldıklarını ileri sürmektedir. Her ne kadar 1972/609 esas sayılı dosyanın bulunmaması sebebiyle senedin ilanları müteakip mahkemeye teslim edilip edilmediği kesinlikle anlaşılamamakta ise de; 673. maddede, ihtarı müteakip senedin mahkemeye teslimi için belirli süreler kabul edildiği ve 676. maddede de, tayin edilen mühlet içinde senedin getirilmemesi halinde iptaline karar verileceği buyrulduğu gözönüde tutulduğu takdirde, bankanın böyle bir tehlikeden kaçınma zorunluğu ile senedi mahkemeye teslim ettiğinin kabulü, hayatın normal akışının doğal bir sonucu olmak gerekir.
Diğer taraftan, olayın değerlendirilmesinde ve mücbir sebebin takdirinde, yukarıda sözü edilen ilanla senetlerin ödenmesinin yasaklanmış olduğu vakıasının da gözden uzak tutulmaması zorunludur.
Bütün bu sebepler karşısında davacı bankanın, davalı tarafından yaratılan ve mahkeme kararına uyma zorunluğu altında ve mücbir sebeple senedi yasada öngörülen sürelerde protesto etme olanaklarından yoksun kaldığının kabulü, hem yasa ve hem de hakkaniyet kurallarına uygun düşmektedir, mücbir sebebin, vadenin gelmesinden itibaren 30 günden çok sürdüğü de dosya kapsamıyla belirtilir. O halde TTK.nun 643/4. maddesi gereği davacı banka protesto çekmeye lüzum kalmaksızın ilk ciranta durumundaki davalıya karşı müracaat hakkını kullanabilir. O halde senede dayalı alacak davasının kabulüne dair kararda direnilmesi, yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun görüldüğünden direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 18.11.1981 gününde üçte ikiyi geçen oyçokluğu ile karar verildi.