 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1979/8385
K: 1980/3655
T: 20.03.1980
DAVA : Habil adına avukat Erdinç ile İsmail adına avukat Yılmaz arasındaki dava hakkında (Akhisar Asliye Hukuk Mahkemesi)nden verilen 14.12.1978 gün ve 452 sayılı hükmün dairenin 16.5.1979 gün ve 2469/6569 sayılı kararı ile onanmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davacı avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalıya ait olan ve Sindeli Köyü'nde bulunan taşınmaz üzerinde kendisinin 8 adet zeytin ağacı bulunduğunu ve davalını bu ağaçlardan yaralanmasına engel olduğunu ileri sürerek "ağaçların bedeli olan 19.500 liranın davalıdan tahsilini veya zeytin ağaçlarının sökülerek kendisine verilmesini" talep etmiş ve 10.5.1978 tarihli dilekçesinde de ağaçlar üzerinde Medeni Kanundan öne mevcut mülkiyet hakkına dayandığını açıklamıştır.
Yerel mahkeme, davayı konu yapılan zeytin ağaçlarının davalıya ait taşınmaz içinde ve onun müttemmim cüz'ü olduğu esasından hareketle davayı reddetmiş; vaki temyiz üzerine red kararı dairece onanmıştır.
1 - Dava konusu ağaçların bulunduğu taşınmazın davacıya irsen intikal ettiği ve tapulama sırasında 239 nolu parsel içinde senetsizden davalı adına tescil edildiği ve üzerindeki zeytin ağaçları ile ilgili bir kayıt bulunmadığı anlaşılmaktadır. Medeni Yasanın yürürlüğe girmesinden önceki hukuka göre; meyveli ağaç, bağ, zeytin, fıstıklık gibi ağaçlar üzerinde, arzdan yarı olarak mülkiyet hakkının kurulması (Medeni Yasa hükümlerinin aksine) mümkün idi ve buna göre ağaçların bütün veya bir bölümü başka, zemini başka kişiler adına tapuya bağlanabilirdi. İşte bu şekilde ağaçlar üzerinde kurulmuş mülkiyet hakkının devam edeceği, Medeni Yasayı yürrülüğe koyan 864 sayılı Yasanın 2.1 maddesinde kabul edilmiştir. Aynı Yasasını 39. maddesi ile de, bu şeklide kurulmuş aynı hakkın teşcil edilmeyip, sadece lüzumu derecesinde işaret olunmakla iktifa edileceği hükmü getirilmiştir. Taşınmazın Tapulama Yasası hükümlerince tesbit ve tescili sırasında, 864 sayılı Yasanın 21. maddesi gereğince, ağaçlar üzerindeki geçerli mülkiyet hakkı da, Tapulama Yasasını 40. maddesi hükmü kapsamında düşünülmelidir, (Nusret Özanalp - Tapulama Kanunu Şerhi - Say. 580). Ancak burada tartışılması gereken sorun (... 40. madde gereğince sicilini beyanlar hanesinde kaydı gereken taşınmazda bulunan muhdesat (ağaç, bina vs. üzerindeki haklara, aynı Yasanın 31/II. maddesinde getirilen sürenin etkisinin ne olacağı...) dır.
Bilindiği gibi, Tapulama Kanununun 31/II. maddesinde, "bu sicillere belirtilen haklara, tescilleri tarihinden itibaren 10 sene geçtikten sonra tapulamaya takaddüm eden sebeplere dayanılarak itiraz olunamıyacağı ve dava açılamıyacağı" hükmü getirilmiştir. Kuşku yoktur ki buradaki 10 yıllık süre bir hak düşürücü süredir ve hakim tarafından re'sen gözetilmesi ve uygulanması gerekir. Tapulam Yasasının 40. maddesi gereğince tapu siciline düşürülen beyan, ayni bir hak doğrumayıp muhttesatın ancak sahibini belirttiğine göre, Tapulama Kanununun 31/II. maddesini kapsamına girmez (Yargıtay 1. HD. 15.6.1979 gün 7883 E., 7944 K. sayılı yayınlanmamış ilamı). Ancak, yukarıda da belitildiği gibi davada, Medeni Yasadan önce teessüs etmiş ve 864 sayılı Yasanın 21. maddesi ile varlığı kabul edilen bir ayni hakka dayanmıştır. bu nedenle Tapulama Kanununun 40. maddesi gereğince işleme tabii olsa dahi, ortada bir aynı hak söz konusu olduğuna göre 31. maddenin tayin ettiği hak düşürücü süre tescile tabii ayni haklarda olduğu gibi bu konuda da geçerlidir. Çekişmeli zeytin ağaclarının bulunduğu taşınmaz mal ile ilgili tapulama tesbitinin tapuya tesçili ise kesin olarak belirlenememiştir. Kural olarak 10 yıllık sürenin başlangıç tarihli tesbit tarihi, değil, tescil tarihidir. Çünkü Tapulama Yasasının 31. maddesi tescilden söz etmektedir. (Nusrat Ozanalp - age - 259) (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.2.1980 gün, 978/1 - 958 E., 980/182 K. sayılı ilamı).
2 - Davacı dava dilekçesinde başka bir açıklama yapmadan ağaçların kendisine ait olduğunu ileri sürerek talepte bulunmuş ve 10.5.1978 günlü cevap cevap dilekçesinde, ağaçlar üzerinde iddia ettiği hakkın Medeni Yasadan önce var olduğunu belirtmiştir. Davacının bu son açıklamasına karşı davalının 14.12.1978 tarihli celsedeki itiraz Usul hukuk açısından geçerli değildir. Çünkü davacı iddiasını 10.5.1978 tarihli dilekçe ile genişletmemiş, "dayandığı hakkın Medeni Yasadan önce mevcut olduğunu belirterek" açıklamıştır. kaldı ki, bu yolda tevsi iktirazı da dilekçesinin tebliğinden çok sonra yapılmıştır.
O halde mahkemenin, tescil tarihi Tapulama Kanunun 30 ve 31. maddelerine göre tespit ettikten sonra, dava tarihi ile tescil tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçip geçmediğini saptayıp; şayet bu süre dolmuş ise şimdiki gibi davayı reddetmesi; aksi halde davacının talep ettiği hakkın özünü teşkil eden aynı hakkın mecut olup olmadığının tesbiti için tarafların göstereceği delileri incelemesi ve sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken, anılan hususlar incelenmeden davanın reddine karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan hükmün bu nedenlerle bozulması gerekirken, her nasılsa onandığı anlaşıldığından davacının karar düzeltme isteği Usulün 4440. maddesi gereğince kabul edilmeli, onama kararı kaldırılmalı ve hükmü yazılı nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Usulün 440. maddesi gereğince davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne, onama kararının kaldırılmasına ve hükmün gösterilen nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, evvelce alınan onama harcının istek halinde geri verilmesine 20.3.1980 gününde oybirliğiyle karar verildi.