 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1979/13170
K: 1980/3355
T: 14.03.1980
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı 1000 liranın davalı (F.F.)'dan alınarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalılarla bir vekalet ve ücret sözleşmesi yaptığını ve ("murislerinin ölümü nedeniyle bir destekten yoksun kalma tazminatı davası açıp, yürütme") konusunda kendileriyle anlaştıklarını, bu cümleden olarak desteğin ölümüne neden olan kişi hakkında Edirne Asliye Ceza Mahkemesinde derdest bulunan 977/503 esas sayılı ceza davasına müdahale ettiğini, ancak davalıların hiçbir sebeb yok iken 18.10.1977 günlü azilname ile kendisini azlettiklerini ileri sürerek, yazılı sözleşme ile kararlaştırılan 50.000 lira ücret ile haksız ve sebebsiz azil nedeniyle halele uğrayan kişilik haklarına karşılık 20.000 lira manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, davacının sadece müdahale ettiği ceza davası için 1000 lira ücretin davalı (F.)'dan tahsiline karar vermiş ve davacının diğer isteklerinin ve (F.)'dan gayri davalılar hakkındaki davanın reddi cihetine gitmiştir.
1 - Davacının manevi tazminat isteğinin reddine yönelik temyiz itirazları, yersizdir. Çünkü davalıların davacı vekillerini azletmelerini engelleyen bir yasa hükmü bulunmadığı gibi azilnamede davacının kişilik haklarını ihlal eden sözler de mevcut değildir.
2 - H.U.M.K.'nun 275. ve onu izleyen maddelerinde çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi mütalaasına başvurulabileceği yazılıdır. Bu itibarla yargı hakkına taalluk eden ve mahkemenin hukuki bilgisi ile çözümlenmesi mümkün olan, özel ve fenni bir bilgiyi gerektirmeyen konularda bilirkişi mütalaasına başvurulması mümkün değildir. Çünkü yargı hakkı hiç kimseye devredilemez. Bu itibarla taraflar arasındaki sözleşmenin ("geçerli olup olmadığı, geçerli değilse neden geçerli bulunmadığı; geçerli ise, hangi hukuki nedenlerden ötürü geçerli olduğu ve kimleri bağlayıcı; bu davamızda olduğu gibi azlin halkı bir nedene dayanıp dayanmadığı") gibi konuların halli görevinin bilirkişiye terk ve tevdi edilmesi, yukarıda anılan ilkelen muvacehesinde düşünülemez.
Mahkeme ise, işi iki kez bilirkişiye tevdi etmiş ve neticede yukarıda da belirtildiği gibi ikinci kez bilirkişi incelemesi yaptırdığı halde tekrar birinci rapora dayanarak karar vermiştir ki, böyle bir uygulamaya usul hükümleri asla elverişli değildir.
Hal böyle olunca bu davada öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, taraflar arasında yasaya uygun bir yazılı ücret sözleşmesi bulunup bulunmadığı ve azlin halkı bir sebebe dayanıp dayanmadığı konuları olmalıdır.
A) Bilindiği gibi, 1136 Sayılı Yasanın 163. maddesinin 5. fıkrası hükmünce "vekil ile müvekkil arasında yapılacak ücret sözleşmesinin yazılı olması" şarttır. Yazılı şeklin var sayılması için tali ve feri şartlarıyla birlikte veya yalnız belirli bir tutar ya da yüzdeyi gösteren ücretin ödeneceğinin yazılması ve özellikle taraflarca imza edilmesi lazımdır. O halde müvekkilin ve vekilin tesbit edilen ücret konusunda iradelerinin birleşmesi ve bunun iki tarafın imzalarıyla belgelendirilmesi, şekil şartının var sayılabilmesi için zorunludur. Oysa davacının dayandığı 22.9.1977 günlü ücret sözleşmesi davacı avukatın imzasını ihtiva etmemesi sebebiyle, yazılı bir ücret anlaşması niteliğinde sayılamaz. Zira B.K.'nun 13. maddesi gereğince de yazılı olması gerekken sözleşmelerde, borç yüklenenlerin imzaları bulunmak lazımdır. Bu bakımdan şekil eksikliği yüzünden bu sözleşme geçersizdir, ve tarafları bağlamaz. H.G.K.'nun 10.7.1971 gün T/805 E. 451 K. sayılı ilamında da aynı ilke vurgulanmıştır. O halde, davacı ile davalılardan (M.) ve (M.)'e velayeten ve kendisine asaleten (F.) tarafından yapılan ücret sözleşmesine dayanılarak bir hak istenmesi mümkün değildir. Ancak, adı anılan bu davalılar azlin halkı olduğunu ispatlıyamadıklarına göre davacı avukat Asgari Ücret Tarifesi uyarınca (azledilmesi sebebiyle açılmasına imkan verilmeyen tazminat davası için) ücret isteyebilecektir.
B) Yine yukarıda anılan hukkuki nedenlere ve esasen davacı ile davalı (Z.) ve (S.) arasında bir ücret sözleşmesi bulunmadığına göre, davacı aynı ilke uyarınca bu davalılardan da tarifeye göre ücret isteyebilir. Mahkemenin bu yönleri gözetmeksizin yalnız 1000 lira ücret ödenmesine karar vermiş olması yasaya aykırıdır. Ve hüküm davacı yararına bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın 2. bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, öteki temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen nedenle reddine (...) 14.3.1980 gününde oybirliğiyle karar verildi.