 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1979/11135
K: 1979/14236
T: 19.12.1979
- TEMYİZ YETENEĞİNDEN YOKSUNLARIN HUKUKSAL SORUMLULUĞU
- AİLE BAŞKANININ SORUMLULUĞU
- KURTULUŞ BEYYİNESİ
ÖZET: 1- Temyiz yeteneği bulunmıyanların işlemiş olduğu haksız eylemlerden doğan objektif (sebebiyet) sorumluluğu düzenleyen BK. 54/1. hükmünün amacı, "sorumluluğu hakkaniyet düşüncesiyle kusur sorumluluğu hali dışında genişletmek olup", mümeyyiz olmıyanların eyleminden hukuksal bir sonuç doğmıyacağı hakkındaki genel kurala bir istisna koymaktır.
2- MK. 320/1 de düzenlenen (ev reisinin sorumluluğu) kusura dayanması; bu bakımdan ne aile reisinin ve nede gözetim ödevine bağlanmış olan küçüğün kusuru şart değildir.
3- davalı küçüğün, elinde bulunduğu sopayı başka bir çocuğa atması ve o çocuğun eğilmesi üzerine sopanın davacı küçüğün gözüne isabet etmesi halinde (hukuka aykırı eylemle zararlı sonuç arasında) illiyet bağı var demektir.
4- Aile reisinin sorumluluğu "objektifözen ve gözetim görevinin ihlali karinesine" dayanır. Ancak aile reisi bu karineyi çürütmek imkanına sahiptir (kurtuluş beyyinesi).
5- Somut nasihat ve talimat verme, özen ve gözetim ödevinin yerine getirildiğinin kanıtı olamaz.
6- Davalı küçüğün gördüğü filmlerden - esinlenerek Kızılderili, kovboy ve harp oyunlarına katılmasının yaşamın deneyimlerine ve olağan akışına uygun bir davranış olduğu ve bir aile reisinin gözetimi altında bulunan çocuğunun bu oyunları oynamasına engel olması kendisinden beklenemiyeceği ve bu itibarla meydana gelen zarardan sorumlu tutulamıyacağı yolundaki görüş MK. 320'de öngörülen kuralla bağdaşmaz.
(743 s. MK m. 320, 321)
(818 s. BK m. 54, 41, 42, 47, 51)
Taraflar arasındaki tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukakı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu
Küçük Ayline velayeten dava açan babası Yalçın; olay günü evlerinin yanındaki boş arsada oynayan davacı kızı Aylin'in, davalılardan küçük Alper'in attığı bir deynekle gözünden yaralandığını ve gözünün görme kabiliyetini kaybettiğini ileri sürerek, haksız eylemi işleyen küçük Alper ile onun aile reisi olan babası diğer davalı Erdinç'ten 150.000 lira maddi ve 150.000 lirada manevi tazminatın müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davanın şu açılış şekline ve özellikle duruşma sırasında vaki açıklamalara göre, davalı Alper'in sorumluluğunun hukuki dayanağı "haksız eylemin faili olması" ve diğer davalı Erdinç'in sorumluluğunun mesnedi de "haksız eylemi işleyen küçük Alper'in velisi bulunması" olgularından kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifade ile küçük Alper'in BK.nun 54. ve davalı aile reisi Erdinç'in de MK.nun 320. maddeleri hükümlerince doğan zarardan müteselsilen sorumlu oldukları (BK. 51) ileri sürülerek dava açılmıştır.
Mahalli mahkeme (... davanın MAK.nun 321. maddesi hükmünden kaynaklandığını, genellikle çocukların sinemalarda gördükleri filmlerden esinlenerek Kızılderili, kovboy ve harp oyunu oynadıklarını, bir babanın bütün ihtimalleri düşünerek tedbir almaya zorlanamıyacağını, nitekim davalının çocuğunun da yaşı ve çevresinin gereği olarak diğer çocukların yaptığı gibi oyuna katıldığını, hayatın normal akışı karşısında davacının yaralanması ile sonuçlanan bu olayda davalı babaya herhangi bir sorumluluk yüklenemiyeceğini...) benimseyerek davanın reddine karar verin iştir.
Öncelikle, davacının gözünden yaralanması ile sonuçlanan cismani zararın, davalı küçük Alper'in attığı sopanın davacının gözüne isabet etmesinden doğduğu mahkemece de kabul edildiğine ve davalılar tarafından (gerekçe yönünden) bir temyiz söz konusu olamadığına göre, subut yönünden delillerin eleştirilmesine dairece gerek görülmemiştir.
1- Az yukarıda kısaca değinildiği gibi dava, iki davalı aleyhine açılmıştır. Davalılardan biri, haksız eylemi işleyen, yani davacı küçüğü gözünden yaralayan küçük Alper'dir. Olay tarihinde 1967 doğumlu olan Alper, temyiz kudretini haiz değildir. Temyiz kudreti bulunmayanların işlemiş olduğu haksız eylemlerden doğan sorumluluk BK.nun 54. maddesinde düzenlenmiştir. Objektif sorumluluğu (sebebiyet sorumluluğunu) düzenleyen bu madde hükmüne göre, "hakkaniyet gerekli kılıyorsa hakim, temyiz kudreti bulunmayan bir 'kişiyi kısmen veya tam olarak tazminata mahkum edebilir. Anılan hükmün amacı, "sorumluluğu, hakkaniyet düşüncesiyle, kusur sorumluluğu hali dışında genişletmek olup, mümeyyiz olamayanın eyleminden hukuki bir sonuç doğmıyacağı hakkındaki genel kurala bir istisna koymaktır (MAK.nun 15/II). İşte BK.nun 54. maddesinin 1. fıkrası hükmü bu istisnalardan biri, belki de en önemlisidir. Hal böyle olmasına ve davacı davalı Alper aleyhine de dava açmış bulunmasına rağmen mahkemenin, bu davalı hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar oluşturmamış bulunması bozmayı gerektirir.
2- Bilindiği gibi, reşit olmayan kişinin eğitimi ve yetiştirilmesi kural olarak aileye düşer. Nitekim bu yön, MK.nun 320. maddesinin birinci fıkrası hükmünde ('Ev reisinin sorumluluğu) şeklinde düzenlemiştir. Ev reisinin sorumluluğu kusura dayanmaz. Diğer bir deyimle, bu sorumluluk kusursuz bir sorumluluktur. Bu bakımdan ne kendisinin ve ne de gözetim ödevine bağlanmış olanların kusuru şart değildir. MK.nun sözü edilen maddesinde öngörülen ana ilke, "ev reisinin gözetimindeki özen ödevini yapmaması"dır. Ancak aile reisinin sorumluluğuna ilişkin şartlar, önce olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayrılır. Olumlu şartlar da kendi arasında genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Olayımızda genel olumlu şartların (kusur hariç)(Zararlı Davranış/Hukuka Aykırılık/Zarar/Uygun illiyet Bağının) Oluştuğu dosyada mevcut kesin kanıtlarla anlaşılmaktadır. Ancak yeri gelmişken burada bir konu üzerinde kısaca durulmasında yarar görülmüştür. Mevcut tanık beyanlarına göre davalı küçük Alper'in elinde bulunduğu sopayı başka bir çocuğa attığı ve fakat bu çocuğun eğilmesi sonucu, sopanın davacı küçüğün gözüne isabet ettiği anlaşılmaktadır. Olayın bu şekilde meydana gelmesi durumunda dahi, (hukuka aykırı davranışla, zararlı sonuç arasında uygun bir illiyet bağının varlığı) kuşkusuzdur. Zira, aile reisinin sorumlu tutulabilmesi için, çocuğun doğrudan doğruya zarar vermiş olması gerekmez. Yani hayatın genel tecrübelerine göre davacının yaralanmasına sebeb olan zararlı davranışı başlatacak (doğuracak) şekilde, zarar veren çocuğun iradesini kullanması yeterlidir (Dr. Mehmet Ünal - Türk Medeni Hukukunda Aile Başkanının Sorumluluğu - Ankara 1979 - Sayfa 101 ve dipnot 58 ile ilgili metin ve orada anılan F. M. kararı).
Olayda bu şartlar yanında özel olumlu şartların da oluştuğu anlaşılmaktadır. Bunun dışında, davalı aile reisi Erdinç, sorumluluğun olumsuz şartı olan kurtuluş heyyinesi de getirememiştir. Bilindiği gibi, gerek bilimsel ve gerekse yargısal görüşlerde oybirliği ile kabul edilen görüşe göre, genel ve özel olumlu şartların subutu halinde, aile bakanının MK.nun madde 320/le göre sorumluluğu gerçekleşmiş sayılır. Zira onun bu sorumluluğu "objektif özen ve gözetim görevinin ihlali karinesine dayanır". Ancak aile reisine bu karineyi çürütmek imkanı da tanınmıştır. Bu inan, 'kanun dilinde "kurtuluş beyyinesi" olarak tanımlanmaktadır. Gerçekten, (...evin reisi, riyaseti altında bulunan küçüğün yaptığı zarardan mutad veçhile ve ahvalin muktazi bulunduğu dikkatle ona nezaret ettiğini isbat etmedikçe mesuldür). Bir olayda babanın özen ödevini yapıp yapmadığını tesbit görevi hakime aittir; fakat takdir hakkının söz konusu olduğu her olayda olduğu gibi, bu konudaki takdirin de yerinde yapılıp yapılmadığı hususu Yargıtay'ın denetimine tabidir. Aile reisinin özen ve gözetim ödevinin kesin olarak sınırlarını çizmek mümkün değildir. Bu itibarladır ki, hakim, özen ve gözetim eksikliğinin mevcut olmadığını incelemeden önce, hayatın gereklerini gözönünde tutmak zorunluğundadır. Diğer bir ifade ile hakim, her olayın somut koşullarını gözönünde tutmalıdır. Hakim takdir hakkını kullanırken özen ve gözetim ödevine bağlı olanın yaşını, karakterini, olgunluk derecesini, özellikle tehlikenin varlığını ve çeşitlerini idrak edebilme ve bunları önleyebilme yeteneğini, sosyal çevreyi ve koşulları gözönünde bulundurmalıdır (4. HD., 10.3.1975 gün, 15164/3030 s. K.). Gerçi, aile reisinden, özen ve gözetim görevinin konusu ile ilgili olarak makul ölçüden daha fazla, zararı önleyici tedbirleri alması beklenemez. Bu sınırın genellikle objektif ölçülere göre takdiri gerekir. Burada önemli olan aynı durum ve şartlar altında orta seviyede makül bir aile reisinden beklenebilen tedbirlerin alınıp alınmadığının belirlenmesidir. Zira aila reisinden, hiçbir zaman çocuğun ruhi ve bedeni gelişmesini engelliyecek bir sonuç doğuracak yoğunlukta bir özen ve gözetim ödevi istenemez ve beklenemez. Bu bakımdandır ki soruna daima hayatın gerekleri ve sosyal yarar açısından bakarak yaklaşmak ve takdir hakkı bu yolda kullanılmak gerekir. Nihayet, aile başkanı, çocuğuna iyi terbiye verdiğini isbat suretiyle sorumluluktan kurtulamaz. Çünkü o, terbiye ve terbiyenin sonuçlarından değil, kendisine düşen özen ve gözetim görevinin gerekli kılındığı tedbirleri alıp almamaktan sorumludur. Ayrıca mücerret afaki nasihat ve talimat, özen ve gözetim ödevinin yerine getirildiğini kabule elverişli olamaz.
Ancak mahkeme kararı incelendikte, soruna çok yüzeysel bir yaklaşımla bakılıp, yargıya varıldığı ve sonunda da red kararı verildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, dava reddedilirken yukarıda kısaca değinilen ilkelerin gözetilip gözetilmediği karardan tesbit olunamamaktadır: Zira, karar yerinde olayın somut koşulları ve sair faktörler ne açıklanmış ve ne de tartışılmıştır. Mahkeme, çocuklar tarafından genellikle (Kızılderili kovboy ve harp oyunları) oynandığını, bir alia reisinin, çocuğunun bu tür oyunlar oynamasını engellemesine hayatın normal akışı içinde yer olmadığını, dolayısiyle özen ve gözetim ödevinde bir savsama söz konusu bulunmadığını benimsemiştir. Oysa yukarıda kısaca değinilen ana ilkeler karşısında bu kadar soyut bir gerekçeye katılmak mümkün değildir. Böyle bir ilkeyi kabul sayılamıyacak kadar büyük sakıncalar doğurur. Nitekim bu görüş iledir ki Yargıtay bu konuda çok hassas olduğunu uzun yıllardan beri vaki uygulaması ile belirtmiştir. Çocukların sinemalarda gördükleri filmleri oyun haline soktuklarından, bunun da olağan olduğundan sözetmek, en azından aile reisinin bu konuda göstermesi gereken özen ödevinin gereği gibi yerine getirilmediğinin bir kanıtı olabilir. Kaldı ki, davalı küçük Alper'in gerçekleşen eylemi, onun aile reisi tarafından tehlikeli şeyler yapmaktan uzak tutulmadığını ve kendisine bu konuda gerekli bilgi veri (ip aydın (atılmamış olduğunu vurgulamaktadır.
Bütün bu nedenlerle yasaya aykırı olan red kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle davacı yararına (BOZULMASINA) ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 19.12.1979 gününde oybirliğiyle karar verildi.