Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1979/7978
K: 1979/10405
T: 27.09.1979
DAVA : Davacılar, hukuki ehliyetsizlik sebebiyle satış suretiyle davalı adına tesis olunan 89 ada 9 parsele ait kaydın iptalini adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı, idianın varit olmadığını 30000 liraya değil, 100000 liraya satın aldığını söylemiştir.
Satış aktinin mümeyyiz bir kimsenin muamelesinden farksız olduğu ve bu sebeple zararına bir mahiyet görülmediği sebebiyle davanın reddine dair verilen kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar miras bırakanı Sami, dava konusu 89 ada 9 parsel sayılı taşınmazını satış yoluyla davalıya temlik etmiştir.
Davacılar, miras bırakanları Sami'nin temlik tarihinde hukuki tasarrufa ehil olmadığını ileri sürerek davalı üzerindeki kaydın iptalini ve kendi adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı, iddianın yerinde bulunmadığından davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme, satışın gerçek değer üzerinden yapıldığı katin gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme, satışın gerçek değer üzerinden yapıldığı aktin mümeyyiz bir kimsenin yapacağı işlemden farksız oluduğu ve bir zarar da doğurmadığı gerekçesiyle davayı red etmiştir.
Açıklandığı üzere davada dayanılan hukuksal neden ehliyetsizlik iddiasıdır. Gerçekten muris Sami'nin satış aktinin yapıldığı 17.9.1973 tarihinde hukuki tasarruf ehliyetinden yoksun olduğu Adli Tıp Meclisi'nin 17.10.1977 günlü raporuyla kanıtlanmıştır. Bu konuda bir uyuşmazlık yoktur.
Türk Medeni Kanunu sistemine göre bir ayni hakkın kazanılması için, tescilin haklı ve geçerli bir hukuki sebebe dayanması zorunludur.
Haksız ya da lüzum ifade etmeyen bir işleme dayanılarak yapılan tescil geçersiz bir tescildir. Tescil isteğinin geçerli bir hukuki sebebe dayanmaması, ayni hakkın doğumunda ve kazanılmasında kurucu öge "unsur" olan tescil işlemini temelde sakat duruma getirir. Örneğin; tescilin hiçbir hukuki nedeni olmayan veya tescile dayanak olan hukuki işlemin geçerliliği bulunana ya da tescil isteğinin hukuki işlem yapma ehliyeti olmayan bir kimse tarafından istenmiş olduğu hallerde ortada yolsuz, geçersiz bir tescilin varlığı söz konusudur.
Ayırtım gücü "mümeyyiz" olmayan şahsın tasarrufunun hukuki bir hüküm ifade etmeyeceği Medeni Yasanın 15. maddesi hükmü gereğidir. Gerçi anılan maddenin 2. fıkrasında "kanunda muayyen istisnalar bakiidir." hükmü yer almış ise de; temel kural ayırtım gücü "mümeyyiz" olmayan kişinin tasarrufunun hukuksal bir değer taşımayacağı kendiliğinden geçersiz olduğu, bağlayıcı bir sonuç doğurmayacağı olgusudur.
Nitekim 28.7.1941 gün ve 4/21 sayılı İnançları Birleştirme Kararında; "ayırtım gücünden yoksun olanın yaptığı hukuksal işlem salt çürüklük" (mutlak butlan) nedeni ile geçersizdir. MK.nun 15. maddesi ayırtım gücünden yoksun olanı korumak amacı ile konulmuştur. Öteki yanın, iyi niyetli olması da gözönünde tutulmak denilmektedir.
Buna karşın 9.3.1955 gün ve 22/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının gerekçesinde "...MK.nun 15. maddesini mutlak surette yani mümeyyiz olmayanın yaptığı herhangi bir hareketini hukuken bir netice doğurmayacağı şekilde tefsir etmek doğru olmaz... hükmün vazında asıl gaye ve maksadın Medeni hakları kullanmaktan gayri mümeyyizlik sebebiyle mahrum olan kimselerin korunması olduğu meydandadır... 15. maddenin mümeyyiz olmayan kimse tarafından diğer taraf aleyhinde dermeyan edilmesi de, hal ve şartlara göre hüsnüniyet esaslarına aykırı bir durum mahiyeti arzedebilir. Filhakika mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretine sahip olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunacak idi ise, temyiz kudretinden mahrum olduğunu dermeyan etmemelidir... Mümeyiz olmayan tarafından hukuki muamelenin hükümsüzlüğü iddiası objektif hüsniyet kaidelerine aykırı olduğu takdirde dinlenmez" görüşüne yer verilmiştir.
Ne var ki 9.3.1955 tarihli İnançları Birleştirme Kararı 28.7.1941 tarihli İnançları Birleştirme Kararını yürürlükten kaldırmış değildir. Ayrıca her iki inançları birleştirme kararının amacı aynı olmadığı gibi; mümeyyiz olmayan kimsenin tasarrufunun hüküm ifade etmeyeceğini, hukuken batıl olduğunu vurgulayan 28.7.1941 tarihli inançları birleştirme kararı açık ve kesindir. Bunun yanısıra davaya konu olayda; davalı davacıların miras bırakanının ehliyetsizliği nedeniyle tasarrufunun geçersizliğiyle ilgili iddialarının iyiniyetle bağdaşamayacağı hususunda bir savunmada bulunmamıştır. Öte yandan davacıların iyi niyetli olmadıklarını ortaya koyan bir durumda mevcut değildir. Bu nedenle uyuşmazlığın 9.3.1955 tarihli İnançları Birleştirme Kararı çerçevesinde değerlendirilmesine gerek yoktur.
Tüm bu açıklamalardan ayrı olarak salt, satışın gerçek değer üzerinden yapılmış olduğundan hareket ederek ve böyle bir kabule dayanarak bir zarar doğmadığı, ayırtım gücü "mümeyyiz" olmayan kişinin temyiz kudretine sahip, yani normal zekalı bir insan gibi hareket ettiği sonucuna varmak güçtür.
Temyiz kudretinden yoksunluk, kişinin serbest iradesini bozucu, yok edici bir unsur olduğuna göre kişiyi,; en azından bir gereksinimi olup olmadığını düşünmeksizin taşınmazını satmaya itmiş olacaktır. Serbest irade dışında yapılmış böyle bir satışı, velevki gerçek değer üzerinden yapılmış olsa bile, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşulların doğal gereği olarak özellikle taşınmaz mal alım satımlarında gözlemlenen astronomik rakamlara varan hızlı fiyat artışı yönünden zarar doğurucu saymamak mümkün değildir.
O halde açıklanan nedenlerden ötürü, davanın kabulü gerekli iken; yazılı olduğu üzere reddi isabetsizdir. Temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün anılan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğinde BOZULMASINA gelen temyiz eden vekili için 1400 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edilenden tahsiline peşin harcın iadesine bozmada oybirliğiyle sebebinde oyçokluğuyla 27.9.1979 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı Sami vasisi Güngör, 18.11.1974 günlü dilekçesinde vesayeti altında olan Sami'nin (19) parsel nolu kagir evini 17.9.1973 günü davalı Bekir'e (30.000) lira karşılığında sattığını, Ürgüp Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 23.8.1974 gün ve 973/208 esas ve 974/173 karar nolu kararıyla Sami'nin ehliyetsizliği sebebiyle vesayet altına alındığını vesayet altına alınmasının 31.8.1974 günü ilan edildiğini ehliyetsizliğin akit tarihinde de mevcut olduğunu, bu nedenle davalıya 9 parseli satmasının geçersiz olduğunu bildirerek, davalı namına satış suretiyle tesis edilen tapu kaydının iptali ile kaydın Sami namına tescilini istemiştir.
Davalı veğkili davacının akit tarihinde ehliyeti olmadığına dair bir raporu olmadığını akitten somnra vesayet altına alınmasının aktin iptalini gerektirmeyeceğini savunmuştur.
15.2.1978 günlü dilekçesinde de satışın 100.000 lira üzerinden yapıldığını, tapuda satış bedeli 30.000 lira gösterilmişse de harç yönünden böyle gösterildiğini banka dekonduyla 70.000 liranın da ödendiğini bildirmiş, yapılan keşifte de taşınmazın 100.000 lira değerinde olduğunun tesbit edildiğini, bu hale göre satışın normal koşullarla yapıldığını, davacının bir zararı söz konusu olmadığına, MK'nun 15. maddesi gereğince ehliyetsiz kimsenin yaptığı her aktin batıl olmadığını, iyi niyet kurallarına göre durumun incelenmesi bir zarar ve karşı tarafın kötü niyetli olduğu saptanmamış olması hallerinde 28.7.1955 günlü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre davacının akit tarihinde ehliyetsiz bulunsa bile aktin geçerli olduğunun kabulü gerektiğini bildirerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme, gerekçeli kararında davalının savunmasının doğru olduğunu bildirerek davanın reddine karar vermiştir.
1- Adli Tıp Meclisi'nin 17.10.1977 günlü raporu ile davacının akit tarihi olan 17.9.1973 günü kanuni ehliyeti olmadığı belirlenmiştir.
2- Taşınmazın 29.11.1973 günündeki değerinin 100.000 lira olduğu taraflar arasında ceryan eden 973/373 esas nolu müdahalenin men'i dosyasından yapılan 15.11.1974 günlü keşifte yerel bilirkişi beyanı ile saptanmıştır. Ancak bu keşifte davacı vasisi veya vekili hazır bulunmamıştır. Satış günündeki rayiç bedelin tesbiti için ve uzman bir bilirkişi huzuru ile keşif yapılmamıştır.
3- Davalı taşınmazı akit tablosuna göreğ 30.000 liraya satın almışsa da 100.000 lira satış bedelinin 19.7.1973 ve 15.9.1973 günlü Akbank dekontları ile davacının banka hesabına yatırıldığı saptanmıştır. Bu nedenle satışın 100.000 lira üzerinden yapıldığını kabulü doğrudur.
4- Davacı vasisinin dinlettiği şahitlerden Lütfü, akit yapılırken vasisininde hazır bulunduğunu bildirmiştir.
5- Tarafların dinlettiği şahitlerden davalının davacıyı zarara sokmak maksadıyla kötü niyetli hareket edip etmediği davacının bu davayı açmakta menfaati olup olmadığı böyle bir davanın açılmasının iyi niyet kuralları ile bağdaşıp bağdaşmadığı sorulmamış ve bu yönde bir inceleme yapılmamıştır.
Akit günü olan 17.9.1973 günlü rayice göre taşınmazın değeri uzman bilirkişice tesbit edilmeden ve davacının dava açmakta menfaati olup olmadığı, aktin mümeyyiz bir şahsın yapacağı akit niteliğinde olpu olmadığı ve davalının kötü niyetle hareket edip etmediği ve davacının ve davalının eylemlerinin MK'nun 2. maddesinde yazılı iyi niyet kurallarıyla bağdaşıp bağdaşmayacağının gereği gibi araştırılmadan eksik incelemey dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi yolsuzdur. Bu nedenle kararın yazılı nedenlerle bozulması reyindeyiz.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini