 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1979/2087
K: 1979/4280
T: 03.04.1979
DAVA : Taraflar arasındaki davada;
Davacı hata ve hile ile alınan vekaletname ile satış suretiyle davalı adına tesis olunan kaydın iptalini adına tescilini istemiştir.
Davalı iddianın varit olmadığını söylemiştir.
Sabit olmayan davanın reddine dair verilen kararın duruşmalı olarak yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü :
KARAR : Davadan birden fazla nedene hileye ve vekalet görevinin kötüye kullanılması gibi değişik sebeplere dayanılmıştır. Mahkemece bu yön gözönünde tutulmadan deliller tarafların durumların uygun düşecek şekilde değerlendirilmeden yanlış takdir sonucunda dava reddedilmiştir.
Davacı 1313 doğumlu yaşlı cahil sağır kandırılması kolay saf bir kadındır. Buna karşılık davalı Süleymanın becerikli ve yetenekli bir kişi olduğu davacı gibi gözü kapalı kimselerle alış - veriş yapmayı ve bu alış verişlerden kendi yararına karlı sonuçlar elde etmeyi alışkanlık haline getirdiği ileri sürülmüştür. Bazı hallerde davanın tarafı olan kişilerin durumlarının ve uyuşmazlık konusu olayın hangi koşullar içinde geçtiğinin açık ve kesin şekilde saptanması böylece olayın ve delillerin tarafların özel durumları göz önünde tutularak değerlendirilmesi zorunludur. Mahkemece bu şekilde işlem yapılmadığı hayatın gerçeklerinden uzak soyut bir platformda kalındığı taraflar canlı bir kişi olarak değil soyut-Manken -varlıklar imiş kabul edildiği takdirde vicdanları sızlatan ve yaşamın gerçeklerine ters düşen haksız sonuçlara düşünülmesi mukadderdir. Bu davada hakimin takdiri gerçeklerden çok biçimsellikden kaynaklandığı için çözüm yanlış olmuştur.
Bu davada hangi koşullar altında doğmuştur?
Davacının evlenememiş bir kızı vardır.Bu nedenle davacı her ana gibi kızının bir an önce baş göz olması arzusu içindedir. bu arzunun yaşlı anada bir zaaf ve duyarlılık yarattığı kuşkusuzdur. Ayrıca dava konusu taşınmazı paralı ve istekli bir müşteriye yüksek fiata satarak karlı bir alış veriş yapmak muhtemelen son demlerini sıkıntısız geçirmek düşüncesindedir. Çevresinde ve yakınında davacıya istediği parayı verecek kimse yoktur. Böyle bir müşteri ancak Almanya da çalışan işçiler arasından çıkabilir. Davacının durumu budur.
Davacının komşusu sayılıbilecek kadar yakınında olan davalı bu durumu öğrenmiş kolları sıvayıp işe koyulmakta gecikmemiştir. Davalı becerikli bir erkektir. Davacının isteklerini gerçekleştirebilecek güç ve yeteneklere sahiptir. Davalı davacıya sokulmuş ve kendisine teyze senin tarlayı Almanyadan birisine metresi 100 liradan satar, kızına Almanyadan gelen bir koca buluruz. diyerek oltayı atmış yaşlı ananın düşlerini gerçek edecek kapıyı aralamak suretiyle onu kandırmanın yolunu bulmuştur. Artık yaşlı kadın kendisine yapılan öneriye inanmış davalıya teslim olmuş ve onun tuzağına düşmüştür.
Bu iş nasıl yapılacaktır ?
Bu konuda izlenecek yol ve yöntemleri davalı bilmektedir. Davacı davalının karısına bir vekalet verecek ve tarlanın yağlı müşteriye satışı bu suretle sağlanacaktır. Davacı kendisinden istenileni yapar. davalının karısına vekalet verir, evli karı davacının taşınmazını senboluk sayılacak bir bedel göstermek suretiyle davalı kocasına ferağ eder. Artık davalı ayak oyunlarıyla amacına ulaşmıştır.
Bu bir senaryo değildir. Tanıkların parça parça verdikleri bilgiler ve özellikle abdullahın etraflı açıklaması bu kabulün kesin kanıtları ve dayanıklarıdır. Tecrübeli ve gerçekci bir gözle bakıldığı tarafların kişilikleri ve özellikleri gözönünde tutulduğu deliller gerçeğe uygun şekilde değerlendirildiği zaman olayı başka türlü görmek olasılığı yoktur. Davacının kandırıldığı ve davalının kandırdığı bellidir. Bu kadar açık olan ve böyle değerlendirilmesi gereken olay karşısında mahkemenin "deliller yeterli değildir" diyerek davayı reddetmesi bağışlanması zor olan bir yanılgıdır.
Ayrıca mahkeme taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin tesbit ettirip satış bedeliyle karşılaştırmış olsaydı davalının karısı olan vekil ile el ve işbirliği ederek davaıacının taşınmazını karşılıksız olarak ele geçirmiş olduğunu, vekaletin bu suretle kötüye kullanılmasının bir haksız fiil teşkil ettiğini bu gibi hallede iadenin aynen mümkün olmasından ötürü davanın kabulü lazım geldiği sonucuna kolaylıkla ulaşmış olurdu. Bu konuda daha pek çok şey söylenmesi ve yazılması mümkündür.
SONUÇ : Yukarda açıklanan davanın kabulü yolundaki görüşün doğruluğunu kanıtlamaya yeterli olduğundan mahkemece davanın reddine dair verilen kararın HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ve gelen temyiz eden vekili için 1400 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edilenden tahsiline peşin harcın iadesine 3.4.1979 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.