 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1979/913
K: 1979/925
T: 28.02.1979
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Nazilli As. 2. hukuk Hakimliğince verilen 27.1.1978 tarih ve 236/506 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar oknudu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin, davalı şirketin 26.3.1978 günlü olağan genel kurul toplantısında, ortak olmamasına karşın idare meclisi azalığına seçildiğini, iş bölümü ve imza sirküleri düzenlenmesinden sonra ise bağlıyabilmesi için, eşine ait nama yazılı senetlerin devir istemlerinin, idare meclisinin 2 üyesince neden gösterilmeden reddedildiğini, genel kurulu seçim iradesine aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki karar yüzünden ise başlamasının engellendiğini, bu nedenle müvekkilinin pay sahipliğinin kabulü ile idare meclisi azalığının tanınmasını talep ve dava etmiştir. Yargılamada ise, istemlerinin iptal davası değil, tesbit olduğunu bildirmiştir.
Davalı vekili savunmasında, idare meclisi kararı aleyhine dava açılamayacaını, genel kurul seçiminin, pay sahipliğinni idare meclisince tanınması ve üyeliğe kabul koşuluna bağlı nitelikte olduğunu, ana sözleşmenin 8 ve 9. maddesi hükmünce üye kaydı ve pay sahipliği hakkının tanınmasında idare meclisinin takdir hakkının bulunduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, ana sözleşmenin 8 ve 9. maddeleri hükmünce, pay enetlerini nama yazılı oldğu ve devirlerinin idare meclisinin kabulüne bağlı bulunduğu, bu konuda takdir yetkisine sahip idare meclisince paydaşlığı kabul edilmeyen davacının idare meclisine giremeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davalı anonim ortaklık genel kurulunca, yönetim kurulu üyeliğine seçildiği ve seçimden sonra davalı ortaklığın ortağı bulunan karısındaki nama yazılı pay senetlerini devraldığı halde, yönetim kurulunun bu devre muvafakat etmeyerek göreve başlatmadığından sözedilerek, davacının pay sahipliğinin kabulü ile yönetim kurulu üyeliğinin tanınmasına ilişkindir. Bu niteliği itibariyle, dava müset tesbit davasıdır.
Davalı ortaklık ana sözleşmenin 8 ve 9. maddeleri hükmü gereğince, nama yazılı pay senetlerinin devri, yönetim kurulunun kabulüne bağlıdır. B usuretle dava, yönetim kurulunun kararına karşıdır. Osa, yönetim kurulu kararlarına karşı ortakların dava hakkı TTK.nunda kabul edilmemiştir. Anonim ortaklığın iç ilişkisine ait bulunan yönetim kurulu kararına karşı ortak veya ilgili, ortaklık genel kuruluna itiraz edebilir ve genel kurul kararına karış da, TTK.nun 381. maddesindeki koşulların varlığı halinde, iptal davası açabilir. Davada, davacı genel kurula itaraz suretiyle (yoluna) gitmediğine ve genel kurul kararı aleyhine dava açılmadığına göre, mahkeme hükmünün sonucu itibariyle ve bu gerekçe ile onanması gerekmiştir.
Her ne kadar TTK.nun 312/2. maddesinde, pay sahibi olmayan kimselerin aza seçilmesi halinde, bunların pay sahibi sıfatını kazandıktan sonra işe başlayacakları hüküm altına alınmış ise de, genel kurulun pay sahibi olmayan bir kimseyi yönetim kuirulu üyeliğine seçmiş olması, yönetim kurulunun ana sözleşmesinin 8 ve 9. maddesiyle haiz bulunduğu, nama yazılı pay senetlerinin devrini kabul edip, etmeme yolundaki kararı yerine geçemeyeceğinden, bu hüküm sonucu etkilemez.
SONUÇ : Yukarda yazılı neden ve gerekçe ile sonucu doğru olan mahkeme hükmünün ONANMASINA, 28.2.1979 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, ortak olmadığı halde karısına vekaleten iştirak ettiği genel kurulca, 26.3.1978 günlü toplantıda, TTK.nun 312/2. maddesinin verdiği olanakla yönetim kurulu üyesi seçilmiştir. 27.3.1973 gününde yapılan idare meclisi toplantısında, davacı (A.T.) idare meclisi başkan vekilliğine de seçilmiş, 16.4.1973 günlü idare meclisi toplantısında v ebunu takip eden 17.4.1973 günlü toplantıda davacının TTK. 312. maddesi gereğicne görevine başlayabilmesi için karısının davacıya nama yazılı hisse senetlerinin devri için yaptığı başvuru 2'ye 2 olmak üzere eşit oy almış ve aynı yasanın 330. maddesi gereğince istek reddedilmiş sayılmıştır.
Davalı taraf savunmasında, ana sözleşmeye göre sebep gösterilmeksizin pay sahipliği hakkının tanınmasından imtina edilebileceğini, takdir hakkının yönetim kurulan ait olduğunu, takdir hakkının olduğu yerde kazai murakabeye yer olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkeme de idare meclisinin takdir hakkını kabul ederek davayı reddetmiştir.
Davacı genel kurulca ve ittifakla yönetim kuruluna seçilmiştir. Yönetim kurul genel kurul kararlarını yerine getirmekle mükelleftir (TTK. md. 336/4). Aksi halde sorumlu olur. Yönetim kuruluna takdir hakkı tanınması, bu hakkın sınırsız olduğu anlamına gelmez. herkes haklarını kullanmakta iyiniyet kurallarına uymak zorundadır. Hakkın kötüye kullanılması yasaca korunamaz (MK. md. 2). Genel kurulun dahi objektif iyiniyet kurallarına uygun davranmak zorunda olduğu (TTK. 381/1) bir şirektler hukuku düzeninde, yönetim kurulunu bu kuralların dışında kalacağı ve mutlak takdir hakkına sahip olacağı düşünülemez.
Olayda yönetim kurulu genel kurul kararına aykırı hareket etmiştir. Bu nedenle TTK.nun 336/4. mddesi gereğince sorumlulukları vardır. diğer yandan, ana sözleşmenin 8. maddesindeki hisselerin devrindeki yönetim kurulunun takdir hakkı, bir ortağın şirket dışındaki bir kişiye devri halinde söz konusu olabilir. Filhakika, davacı da 3. kişidir ama, yönetim kuruluna seçilmiş bir kimsedir. Bu durumda ve genel kurulun seçim hususundaki ittifakla belirmiş eğilimi gözönüne alınarak davacı ortaklığının kabulü gerekirdi.
Kural olarak, yönetim kurulu kararlarına karşı genel kurula itiraz ve reddi halinde ondan sonra dava yoluna gidilmesi gerekir. Ancak bu kural genel kurulun daha önce karara bağlamamış olduğu konularda söz konusu olabilir. Olayda, genel kurulu davacıyı yönetim kuruluna seçmiştir. Bu aynı zamanda, davacının ortaklığını (pay sahibi olmasının) da kabul ve tasvibi anlamına gelir. Şirkete ortak olmadığı bilinen bir kişinin yönetim kuruluna seçilmesi hissedarlığının da kabulünü tazammum eder. Yönetim kurulu, genel kurulun bu kararına karşı çıkamaz ve bu nedenle de takdir hakkı söz konusu edilemez. O halde genel kurul, davacının pay sahibi (ve yönetici) olması hususunda yönetim kuruluna direktif vermiş olduğu cihetle, yönetim kurulunun aksine davranışı halinde, artık tekrar genel kurula baş vurulmasına gerek yoktur. Esasen davacı, yukarıda açıklandığı üzere, yönetim kurulan seçilmesine ilişkin genel kurul kararının yerine getirilmesini istemektedir. Pay sahibi olmak, genel kurulun söz konusu kararının tabii sonucudur.
Bu nedenlerle, çoğunluğun aksine, davanın kabulü ve hükmün bozulması görüşündeyim.