 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1979/5603
K: 1979/5827
T: 21.12.1979
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara As.1.Ticaret Mahkemesince verilen 28.9.1979 tarih ve 156/237 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuluşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin, hamil sıfatıyle davalı tarafca aleyhine açılan icra takibi dayanağı bonoların cirantası olduğunu, bu bakımdan TTK.nun 690. maddesi delaletiyle 661. maddesine göre müvekkili yönünden bir yıllık zaman aşımına tabi olup bu takip ile ilgili son işlem tarihinden bu yana yani müvekkili aleyhine vaki haciz talep ve muamelesinin yapıldığı tarihe kadar bir yılı aşkın bir süre geçmiş bulunmakla takip konusu alacağın zamanaşımına uğradığını öne sürerek müvekkilinin işbu takip konusu (107.537) lira borçlu olmadığının tesbitine, takip kötüniyetle yapıldığından zikredilen meblağın en az % 15'i nisbetinde tazminat tahsiline ve bu arada İİK.nun 72. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, iddianın aksine söz konusu takibin kesinleşmiş bulunduğunu ve zamanaşımına uğramadığını, inikataların daha çok davacı borçlu tarafca vaki itiraz ve şikayetlerin sonuçlarının beklenmesinden doğduğunu ve bunların sonuçları alındıktan sonra takibe devam edildiğini ileri sürerek tedbir kararının kaldırılmasını, davanın reddini, teminat üzerine haciz konulmasını ve davacının suiniyetli olması bakımından da takip konusu meblağın % 15'inden aşağı olmamak üzere tazminat tahsilini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre, davacının takip dayanağı bonoların cirantası durumunda olması bakımından TTK.nun 661. maddesi uyarınca, 13.5.1977 tarihinden 25.4.1979 tarihine kadar geçen 1 yılı aşkın süre içinde hiçbir işlem yapılmamış bulunmakla davacının bu takibe konu borcunun zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesiyle davanın kabulü yolunda davacının işbu takip konusu toplam (107.537) lira borçlu bulunmadığının tesbitine ve borçlunun yasa ile tanınan zamanaşımından yararlanmasının, alacaklının haksızlığı ve kötüniyetli olduğu anlamına gelmiyeceğinden bahisle de tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi dava, bir (menfi tesbit) davasıdır. Ancak, burada önemli olan ve öncelikle üzerinde durulması gereken husus; zamanaşımı nedeniyle böyle bir dava (menfi tesbit) açılıp açılamayacağıdır. Zira zamanaşımı, gerçekte alacaklılık ve borçluluk ilişkisini ortadan kaldırmaz. Zamanaşımına uğrayan borç,(eksik bir borç) olarak varlığını muhafaza eder. Bundan dolayıdır ki, zamanaşımına uğramış bir borcu tediye eden borçlu, verdiğini geri istiyemez (BK.md.62).Böyle bir ödeme hukuken geçerli bir ifa sayılır. Öte yandan zamanaşımına uğramış bir alacağın (takas) edilmesine olanak tanınmasının nedeni de ancak bu suretle izah edilebilir (BK.md.118)
Zamanaşımının alacaklı olan kimseye karşı etkisini göstermesi için, mutlaka borçlu tarafından dermeyan edilmesi gerekir. Borçlunun bu yetkiyi kullanması ise alacağın (takip) veya (dava konusu) yapılması halinde ancak mümkün olur. Çünkü zamanaşımı tam anlamı ile bir defi hakkı doğurur. Borcu (sukut ettiren) diğer nedenler gibi (Örneğin tediye gibi), zamanaşımının infisahi bir olay etkisi göstermesi beklenemez (Von tuhr, Borçlar Hukuku,Cevat Edege Tercümesi Cilt 2, sh.761) Borcun sukut etmesi için zamanaşımı süresinin geçmesi yeterli olmayıp, defi hakkının kullanıldığı yolundaki irade beyanının buna inzimam etmesi gerekir. Böyle bir beyan ise, ancak takip veya dava sırasında vaki olduğu takdirde hukuki bir sonuç doğurur. Borç ile ilgili her hangi bir muaraza olmadan defi hakkının etkili olacağı düşünülemez.
Öte taraftan, alacaklıya karşı haiz olduğu zamanaşımı def'ini (takip) veya (dava) sırasında ileri sürmeyen borçlunun, sonradan böyle bir nedene dayanarak, (menfi tesbit) veya (istirdat davası) açması da mümkün olamaz. Çünkü borçlunun bu hakkını kullanmamış olması, bundan vazgeçtiği anlamına gelir (Yarg.HGK.nun 15.4.1972 gün ve 265/242 sayılı kararı).
Olayımızda olduğu gibi, borcun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde bazı sürelere riayetsizlikten dolayı zamanaşımına uğraması ve takibin yenilenmesi halinde ise borçlunun takip hukuki hükümlerine (İc.İf.K.nun 71,33,a) göre tetkik merciine başvurup bu konuda oradan bir karar alması gerekir. Nitekim davacı borçlu da böyle yapmış ve Ankara 5. İcra Hakimliğinden, (takibin durdurulması) yolunda 10.7.1979 tarih ve 282/306 sayılı kararı almıştır.
Borçlu lehine verilen bu karar 21.7.1979 tarihinde kesinleştiği gibi esasen ortada, İc.İflas Kanunun 71/son, 33 a/son maddeleri yollaması ile aynı kanunun 33. maddesinin son fıkrasına göre açılmış bir istirdat davası da mevcut değildir.
Yukarıdanberi yapılan açıklamalar karşısında, davacınınaçtığı (menfi tesbit) davasının dinlenmiyerek reddine karar verilmesi lazım geldiğinden, mahkemece (davanın kabulü) yolunda tesis edilen hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 21.12.1979 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.