 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1979/5075
K: 1979/5456
T: 27.11.1979
DAVA : Davacı vekili, vekil edenin, davalının aracılığı ile bir konut satınalma girişiminde bulunduğunu, davalının, tapuda devrin güvencesi olarak ve tapu verildiğinde geçersiz olması koşuluyla (70.000) liralık bono imzaladığını, tapuda öngörülen satış gerçekleşmeyince senedi takibe koyduklarını, ancak davalının haksız biçimde itiraz ettiğini bildirerek senetten doğan (70.000) lira alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili savunmasında, vekil edenin emlak komisyoncusu olarak taşınmaz satımına aracılık yaptığını senedin güvence amacıyla imzalandığını, davacının taşınmaz sahipleri ile satış vaadi sözleşmesi yaptığını, sözleşme konusu taşınmazın sahibi olmadıklarına göre tapuda devir ediminin olanaksız bulunduğunu ve senedin adi senet niteliğinde bulunduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalının, komisyoncu sıfatıyla taşınmazın satışının sağlanması amacıyla bozucu koşula bağlı biçimde güvence bonosu verdiğinin anlaşıldığı noter aracılığı ile taşınmaz sahiplerinden satış vaadi olan davacının, yasal yoldan tapunun devrini sağlıyacağı yerde, senedi tahsile girişmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, bu nedenle Borçlar Yasasının 154. maddesi uyarınca bozucu (infisahi) koşulun gerçekleştiğinin kabulü gerektiği, ayrıca davalının tapu devrinin geçikmesinde yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Gerek taraflar, gerekse mahkeme uyuşmazlık konusu senedin garanti (teminat) için verilmiş bir senet olduğunda ittifak halindedirler. Davacı, 3. kişiden (M. B. ve S. B. bi7 arasayı, noterde resen düzenlenen satış vaadi sözleşmeleri gereğince satın almış, bedelini peşin olarak ödemiş, devir ve ferağ'da satıcıların haçtan dönüşlerine talik edilmiştir. Davalı bu satış vaadi sözleşmesinde tanık olarak hazır bulunmuş ve sözleşmeyi imzalamıştır.
Davalı davacıya (70.000) liralık bir bono vermiştir. Bononun arkasında "işbu bono Burdur'un Şirinevler mevkiinde tapunun parfa 8/1, ada 631, parsel 341'de kayıtlı 1/2 M. B. 1/2 S. B.'ye ait iki katlı karkas evi (225.000) liraya satın aldım. (70.000) lira hemen peşin, bakiyesini de 20 gün sonra ödeyeceğim, işbu bono evin tapusu verilince geçersizdir" kaydı mevcuttur. Bu şerh taraflarca imzalanmıştır. Mahkeme, bono arkasındaki bu kaydı bir infisahi şart olarak yorumlamış ve davacının, satıcılara karşı dava açmak hakkı olduğu halde davalıya karşı takibe geçmesinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu kabul ederek davayı reddetmiştir.
Mahkeme bononun hem teminat (garanti maksadıyla) olarak verildiğini kabul, hem de senet arkasındaki kaydı bir infisahi şart olarak yorumlamak suretiyle çelişkiye düşmüştür. Çünkü senet ya garanti için verilmiştir. Veya taraflar arasında infisahi şarta bağlı bir ilişki vardır. Bu iki hukuki müessese birbirinden farklıdır. Bononun tanzim tarihinde davacı tarafından ödenen (70.000) lirayı davalı kendisinin olmadığını beyan etmekle (cevap layihası), bunun sonucu olarak peşin ödenen (70.000) lira karşılığı olarak düzenlenmediğini de kabul etmiş olmaktadır.
Senet arkasındaki kayıt, mahkemenin benimsediği gibi bir infisahi şarta değil, garanti edilen (teminat altına alınan) bir tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmemesine ilişkin bir kayıttır. Davalı, satıcıların haç dönüşünde taşınmazın ferağ ve tapusunun vereceklerini garanti etmiş, eğer vermezlerse, aralarında düzenlenen senet muhtevası (70.000) lirayı tazminat olarak ödemeyi yüklenmiştir. Tapu verildiğinde tehlikenin gerçekleşmesi olasılığı kalmıyacağından, daha doğrusu ortadan kalkacağından seneti de geçersiz olacaktır. Davalı emlak komisyoncusu olduğunu bildirmişse de 6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Meriyet ve Tatbik Şekli Hakkındaki Kanunun 41/II-g bendi gereğince Borçlar Kanununun 404. maddesine eklenen 3. fıkra gereğince, gayrımenkul tellallığı akdinin yazılı olması muteberlik şartıdır. Böyle bir belge ibraz edilmediğine göre davalının gayrımenkul tellallığı savunması da boşta kalmaktadır.
Bilindiği üzere garanti sözleşmesi kefalet gibi fer'i nitelikte olmayan öyle bir sözleşmedir ki onunla bir kimse, başkasını belirli bir hareket tarzına yöneltmek amacıyla bu hareket tarzından o şahıs için doğacak tehlikeleri, kısmen veya tamamen üzerine alır (H. Tandoğan, Garanti mukavelesi, 1959, s. 12; S. Reisoğlu, Garanti mukavelesi, 1963, s. 9). Garanti sözleşmesi tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Garanti alanın yerine getireceği bir eda söz konusu değildir. (Tandoğan, age, s. 9), Reisoğlu age, s. 157) Garanti sözleşmesi bir şekle de tabi değildir (Becker, İsviçre Medeni Kanunu şerhi, VI cilt, Borçlar Kanunu, Fas IV, Saim Özkök çevirisi, s. 47; S. Tekinay, Borçlar Hukuku, 1971, s. 184. Tandoğan, age. s. 2; Reisoğlu, age, s. 141) Garanti edilen husus pozitif veya negatif, bir şey yapılması veya yapılmaması şeklinde bir eda olabilir (Becker, age, s. 45; Tekinay, age. s. 180; Reisoğlu, age, s. 15) Taahhüt edilen edanın yerine geterilmemesi veya yapılmayacağı taahhüt edilen şeyin yapılması tazminat alacağını muaccel kılar. Taahhütde bulunan, garanti veren taraf yapılacak veya yapılmayacak şeyi kendisi yerine getirmekle mükellef olmadığı için ona ihtarda bulunulmasını gerek olmadığı gibi, lehine taahhütte bulunulan kişiden, önce üçüncü bir kişiye başvurması da istenemez (Becker, age, s. 46; Reisoğlu, age, s. 151 m.). Garanti verenin sorumluluğu, kusuruna da bağlı değildir (Reisoğlu, age, s. 151). Taahhüt edilen şeyin gerçekleşmemesi tazminat için yeterlidir. Hatta bu durum kaza ve beklenilmeyen bir hal sonucu olsa dahi (reisoğlu, age, s. 11); yeterki, taahhüt olunan husus, gerçekleşmesi objektif olarak imkansız veya muhakkak olmasın (Tandoğan, age, s. 4; Reisoğlu, age, s. 9).
Borçlar yasasının 110. maddesindeki başkasının fiilini taahhüde ilişkin hükmün garanti sözleşmelerini düzenlemek için vazedilmediği, başkasının fiilini taahhüdün garanti sözleşmesinin bir türü olduğu ancak Borçlar Yasasında garanti sözleşmelerine ilişkin başka bir hüküm bulunmadığı cihetle aynı yasanın 110. maddesindeki başkasının fiilini taahhüt hükmüne dayanılarak garanti sözleşmeleriyle ilgili uyuşmazlıkların halli cihetine gidilmesinin uygun olacağı görüşü yanında (Tandoğan, age, s. 44 - S. Tekinay, age, s. 179 - Reisoğlu, age, s. 44) çoğunluk, başkasının fiilini taahhüt adı altında düzenlenmiş olan müessenin garanti sözleşmesinden başka bir şey olmadığı görüşündedir (Tandoğan, age. s. 44 - E. Arsebük, Borçlar Hukunun Umumi Esasları, 1937, s. 502 - Necip Bilge, Borçlar Hukuku, Özel Borç ilişkileri, 1971, s. 366). Hangi görüş benimsenirse benimsensin, başka bir hüküm bulunmadığından Türk uygulaması bakımından BK. nun 110. maddesinde düzenlenmiş bulunan hükmün, garanti mukavelesi esaslarına göre uygulanması ve yorumlanması gerekmektedir. Tandoğan, age. s. 48 - Reisoğlu, age, s. 48).
Garanti sözleşmesi (başkasının fiilini taahhüt) hakkındaki bu açıklamaların ışığı altında olayı incelediğimiz de davacı, dava dışı M. S. adlı kişilerden taşınmaz satın almak istemiş, satış vaadi sözleşmesi düzenlenmiş ve davacı taşınmaz bedellerini ödemiştir. Satış vaadi sözleşmesinde tapunun, satıcıların haçtan dönüşünden sonra verileceği husus kabul edilmiştir. Ancak işbu satış vaadi sözleşmesinin düzenlenmesinden önce, davalı davacıya karşı satıcıların tapuyu vereceklerine dair garanti olmak üzere dava konusu bonoyu vermiştir, diğer bir deyimle davalı satıcıların tapuyu vereceklerine dair garanti olmak üzere dava konusu bonoyu vermiştir, diğer bir deyimle davalı satıcıların tapuyu vermemeleri tehlikesini garanti etmiştir. Haç dönüşü satıcıların tapuyu vermemeleri suretiyle tehlike gerçekleşmiş, bu suretle alacak da (tazminat) muaccel olmuştur. Davacıdan evvela satıcılara başvurması istenemeyeceği gibi (Becker, age. s. 46 - Reisoğlu, age, s. 151 ve d) davacının satıcılara karşı bir dava hakkının bulunması da sonuca etkili değildir. Çünkü garanti verenin taahhüdü birinci derecededir. Garanti sözleşmesi müstakil bir sözleşme olduğu için, garanti alanla 3. şahıs arasındaki ilişki, garanti verene bir hak bahşetmez. (reisoğlu, age, s. 156 ve dip not 18). Garantinin konusu, dava yoluna başvurmadan satıcıların tapuyu vereceklerini teminat altına almaktan ibarettir. Aksi halde, dava hakkı taraflarca bilindiğine göre, verilen teminat gereksiz olurdu. Nitekim, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi benzer bir olayda. B'nin, A'yı C ile resmi şekilde olmayan bir gayrimenkul satışı mukavelesi yapmaya sevk ve C'nin 3 ay içinde ferağ takriri vermemesi halinde satış bedeline tekabül eden miktarı A'ya ödemeyi taahhüt etmesini, başkasının fiilini taahhüt olarak benimsemiştir. (3. Hukuk dairesi 15.4.1954 tarih, 3960/2620 sayılı kararı bbk. Tandoğan, age, s. 22 ve dip not 74).
Olayda BK. nun 421 maddesinin de uygulanma olanağı yoktur. Çünkü davalı BK. nun 416 ve d. maddelerinin anladığı anlamda bir komisyoncu da değildir. O halde, davalı, satıcıların haç dönüşü taşınmazın tapusunu vereceklerini garanti etmiş, vermedikleri takdirde (70.000) lira tazminat ödemeyi yüklenmiş bulunmaktadır. Satıcıların haç dönüşü tapuyu vermedikleri uyuşmazlık konusu değildir. bu durumda, davalının tazminat ödemek yükümlülüğü doğmuş bulunmaktadır. Mahkemenin bu gerekçelerle davayı kabul etmesi gerekirken, senet arkasındaki meşruhata başka anlam vererek davayı reddetmesi yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, duruşmaya gelen davacı vekili için takdir edilen 3000 lira duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 27.11.1979 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.