 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1979/3501
K: 1979/5473
T: 30.11.1979
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul As. 5. Ticaret Mahkemesince verilen 4.4.1979 tarih ve 518/189 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davalı vekili cevabında zamanaşımı definde bulunmuş ayrıca yangının kasten çıkarılması ve patlayıcı madde nedeniyle çıkmış olması sebebiyle sigorta teminatı kapsamı dışında kaldığından davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yangın tarihi ile dava tarihi arasında TTK'nun 1268. maddesinde yazılı 2 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş bulunduğu bu tarihler arasında hakem - bilirkişiye başvurulmasının zamanaşımını kesemeyeceği görüşü ile bu yönden davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yangın olayı 30.10.1974 tarihinde olmuş, taraflar hakem bilirkişilere başvurmuşlar, 3. Hakem - bilirkişi raporu 977 Ekim ayında verilmiş, işbu dava da 29.8.1978 tarihinde açılmıştır. Mahkeme TTK'nun 1268, maddesi gereğince olay tarihi ile dava tarihi arasında iki yıllık zamanaşımının geçmiş olduğu gerekçesiyle davayı zamanaşımı nedeniyle reddetmiştir.
Gerçekten TTK.nun 1268. maddesi genel kural olarak, sigorta sözleşmelerinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı hükmünü getirmiştir. İşbu iki yılın başlangıç tarihi ise, Borçlar Yasasının, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihten başlayacağını belirten 128/1. maddesindeki genel hüküm karşısında ve TTK.nun 1299 ve 1292. maddeleri gözönüne alındığında, rizikonun gerçekleştiğinin sigortalı tarafından haber alınmasından itibaren, ihbar yapılması gereken 5 günün sonudur. Bu itibarla olayda zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu şeklen kabul edilebilir. Taraflar arasında düzenlenmiş olan sigorta poliçesinin arkasındaki "Yangın poliçesi Umumi Şartlarını"incelediğimizde, bunun 16/g maddesinde "Hakem - Bilirkişi veya Hakem - bilirkişi kararına dayanmadan sigortacıdan tazminat talep ve dava edilemez" hükmünün bulunduğu görülmektedir. Yine bu genel şartların 16/4. maddesinde de "taraflar tazminat miktarı hususunda anlaşamadıkça, alacak ancak hakem - bilirkişi kararıyla muaccel olur ve zamanaşımı kesin raporun taraflara tebliğ tarihinden evvel işlemeğe başlamaz.." kaydı getirilmiştir.
Hakem - bilirkişiye başvurmanın Borçlar Kanununun 133/2. maddesindeki zamanaşımını kesen bir neden olmadığı gerek öğretide gerekse mahkeme uygulamalarında ittifakla kabul edilen bir husustur. Aksine hüküm olmadıkca zamanaşımı sözleşme ile değiştirilemez. (TTK. md. 6) Oysa yukarıda anılan poliçe genel şartları hükümleri alacağın muacceliyet tarihlerini hakem - bilirkişi raporunun alınmasına ve keza zamanaşımı başlangıcını da bu raporun taraflara tebliğine bağlamakla TTK. 1268, 1299, 1292 ve 6. maddelerine aykırı olarak dolaylı surette zamanaşımı süresini uzatmaktadır. O halde poliçenin bu hükümleri geçersizdir.
Böyle davranışları, bu genel şartların yasal olduğu, aksi halde bir sigorta şirketinin bu şartları poliçelere koymayacaklarına dair duydukları güvenin sonucudur. Davacı müşteri de (sigortalı) bu güveni uyandırıp hakem - bilirkişi yoluna başvurarak, belki de gerekli uzatmaları sağlayarak, zaman geçirmek ve sigortalının hakem - bilirkişi raporunu almasını müteakip, bu rapor kesin olmasına rağmen ödemiyerek sigortalıyı dava yoluna başvurmak zorunda bırakması ve dava açılması halinde de zamanaşımı defini ileri sürmesi, Medeni Kanunun 2. maddesindeki, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken iyiniyet kurallarına uymak zorunda olduğuna ilişkin kurala tam aykırı ve kötüniyetli bir davranıştır ve bu durumda da yasaların koruyaculuğuna sığınamaz. MK. md. 2/2.) Davalı sigorta şirketinin, kendi düzenlediği poliçe umumi hükümlerine evvela kendisinin uygun davranması iyiniyet gereğidir. Ayrıca karşı tarafta uyandırdığı güven ve karşı tarafın bu poliçe hükümlerine atfettiği değerin sonucudur. Bu nedenle, gerçekte geçmiş olmasına rağmen, süre geçmesi davalının iyiniyete aykırı davranışları nedeniyle olduğundan davalı sigorta şirketinin, sigortalının poliçe hükümlerine uygun davranmasına mukabil, zamanaşımı define dayanamayacağının kabulü gerekir. Mahkemenin yukarıda açıklanan değerlendirmeğe aykırı olarak davayı reddetmesi yasaya uygun görülmemiştir.
Diğer yandan TTK. 1264/4. maddesi gereğince, diğer maddeler yanında, aynı yasanın 1299. maddesi hükmü, sigortalı zararına olarak sözleşme ile değiştirilemez. Hükmün aksinden çıkan anlama göre, yasanın 1299, maddesine aykırı ve fakat sigortalı yararına olan değişiklikler geçerlidir. Yasanın 1299. madde hükmüne aykırı hükümler mevcuttur. Bu aykırı hükümlerin bir kısmı davalı sigorta şirketi, bir kısmı da sigortalı yararına olan hükümlerdir. Örneğin zamanaşımının hakem - bilirkişinin kesin raporunun taraflara tebliği tarihinden itibaren işlemeye başlayacağına dair hüküm davacı sigortalı yararınadır, ve 1264/4. madde hükmü gereğince hukuken geçerlilik kazanmaktadır. Bu aynı zamanda TTK'nun 6. maddesindeki zamanaşımı sürelerinin sözleşme ile değiştirilemeyeceği, meğerki kanunda aksine hüküm bulunsun, hükmündeki "kanunda aksine hüküm" mefhumumuna giren bir durum yaratmaktadır. Gerçekten, TTK.nun 1264/4 maddesi ile 1299. maddesindeki muacceliyetin başllangıç tarihinin sigortalı yararına değiştirilebileceğini kabul etmek, dolaylı da olsa zamanaşımı süresinin uzatılmasına olanak tanımak demektir. O halde poliçenin 16/g. maddelerindeki davacı sigortalı lehine olan şartların geçerli olduğunu ve bu hükümlere göre de zamanaşımının geçmediğini benimsemek gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacılar yararına BOZULMASINA, 30.11.1979 gününde oyçokluğuyla karar verildi.