 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1979/1393
K: 1979/1954
T: 12.04.1979
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi)nce verilen 20.12.1978 tarih ve 125/567 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş olmakla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirkete kasko sigortalı, davalıya ait araçların yurt dışında bir otobüsle çarpışmaları sonucu hasara uğradıklarını, davalıya toplam 440.800 lira sigorta tazminatı ödendiğini ve olayda tam kusurlu Yugoslav otobüsünün malikine karşı müvekkilinin rücu hakkı doğduğu halde, davalının hasarı da kapsayacak şekilde ayrıca otobüs sahibi firma aleyhine belirterek ödenen paranın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili savunmasında, müvekkilinin davacının rücu hakkını ortadan kaldıracak şekilde bir davranışta bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve belgelere göre, olayda davalının sadece dava açmış olması TTK.nun 1301/2. maddesindeki şartları doğurmadığı, sigortacının ihlal edilmiş bir hakkı olmadığı ayrıca, davalının kusurlu araç maliki aleyhine Yugoslavya'da açtığı davanın henüz sonuçlanmadığından, haksız bir zenginleşmesinin bulunmadığı kusurlunun ibra edildiği de ileri sürülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra TTK.nun 1301. maddesinde yer alan yasal halefiyet hükmünden yararlanarak hukuken sigorta ettiren kimsenin yerine geçer. Bunu doğal bir sonucu olarak da sigorta ettirenin zarar nedeniyle üçüncü şahıslara karşı dava hakıkı mevcut ise, bu hak sigortacıya intikal eder. bu suretle sigorta ettireni aynı zarardan dolayı iki defa tazminat almasına olanak verilmemiş olur. Esasen yasa koyucu, halefiyet ilkesi ile, sigorta ettirenin sigorta aracılığıyla zenginleşmesine engel olmak istemiş ve bu nedenle de 1301. maddesinin ikinci fıkrasındaki müeyyideye yer vermiştir. Buna göre sigorta ettiren kimse sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek birhal ve harekette bulunmuşsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Burada söz konusu olan (hak), dava hakkıdır. Sigorta ettiren, bu hakkın bedelini aldıktan sonra sigorta ettirenin üçüncü kişiyi (ibra) etmesi ne ise, söz konusu zarardan dolayı üçüncü şahıs aleyhine dava açması hali de, sigortacı yönünden aynı şeydir. Her iki halde de sigortacı rücu hakkını kullanmaz hale gelmiştir. Buna karşı sigorta ettiren kimse ya üçüncü kişiden tazminat almıştır, ya da alma imkanını elde etmiştir. Bunun sonucu olarak da sigorta ettirenin muamelelerinde haksız bir zenginleşme olmuş veya olma imkanı doğmuştur.
Dava konusu olayda, davalının davacı sigorta şirketinden sigorta bedelini aldıktan sonra, üçüncü şahıs aleyhine sigortacının tazmin ettiği hasarı da kapsıyacak bir şekilde dava açtığı ihtilafsız olduğuna göre; mücerret bir davranış (hakkın ihlali) olarak kabul edilmeli ve ona göre bir karar verilmelidir. Davalının üçüncü kişiden henüz tazminat almamış olması hali kendisini sorumluluktan kurtarmaz.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA ve 1400 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 12.4.1979 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.