Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1979/1281
K: 1979/2951
T: 04.06.1979
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara As. 2. Ticaret Mahkemesince verilen 29.11.1978 tarih ve 579/722 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davaulı tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 10.4.1979 gününde davacı avukatı Oya Teker ile davalı Ekin Paksüt gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı avukatı ve davalı asıl dinledikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştır. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının 30.3.1959 ve 19.3.1959 tarihli ortaklığa iştirak taahhütnameleri ile 30 alet hisse senedi almayı teahhüt ettiği, 30.000 liradan 9.585,19 lira ödediğini ve kalan 20.414,81 lirayı banka yönetim kurulunun saptayacağı esaslar içinde ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği halde ödemediğini, icra takibine itiraz ettiğini, itiraz haksız ve dayanıksız olup itirazın iptalini 20.414.81 liranın % 15 icra tazminatı ve % 10 faizle beraber tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde, iki adet ortaklığa iştirak taahhütnamelerini imzalandığı tarih bakımından bu taahhütnamelerin hukuken geçerli olmadığını, taahhütün 15.3.1959 tarihine kadar lüzum ifade edeceğini, esasen sermayenin 30 milyon'a çıkarılmadığını, zaman aşımının cereyan ettiğini, % 15 tazinatın istenemiyeceğini belirterrek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere, göre, ödenmeyen apel borcçu söizleşmeden doğmakla 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu zaman aşımının cereyan etmediği ve davalının borçlu olduğu sabuta erdiğinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
1- Mahkemece, bundan önce açılan aynı nitelikteki davanın aşamalarını belirterek, davacı şirketin bakiye alacağının muaccel olduğu tarihe göre zamanaşımı süresinin dolmadığı ve müddeabih miktarının ihtilafsız olduğu görüşü ile davayı kabul etmiş ve davadan önce açılan icra takibine, davalının haksız olarak itiraz ettiğini de nazara alarak İ.İ.K.nun 67 nci maddesi uyarınca, davacı şirket yararına icra inkar tazminatına da hükmetmiştir. Bu nedenlerle, davalının mahkeme kararının gerekçesiz olduğu ve icra inkar tazminatına haksız olarak hükmedildiği yolundaki temyiz itirazları yerinde değildir.
2 - Gerçekten, taraflar arasında, davalının, davacı şirkete ortak olmasından doğma bir ortak ve şirket ilişkisi bulunmaktadır. Bu tür ilişkilerde uygulanacak zamanaşımı süresi B.K. 126/4. maddesi hükmüne göre beş yıldır. Mahkemenin taraflar arasındaki ilişkiyi sözleşmeden doğan bir münasebbet kabul etmesi ve zamanaşımının 10 yıllık süreye bağlaması doğru değil ise, de iştirak taahhütnamesinden doğan bakiye borçun davadan ve icra takibinden hemen önce musccel kılındığı ve 5 yıllık zamanaşımı süresinin de dolmamış olduğu anlaşıldığından, sonuca etkisi olmayan ve bu hususa da değinen davalı vekilinin temyiz itirazı yerinde görülmemiştir.
3 - Her ne kadar, iştirak taahhütnamelerinin arkasında yer alan izahhamelerin 12. maddesinde, iştirak taahhütnamelerinin ne zamana kadar lüzum ifade edeceği sorusunun karşısına 15.3.1959 tarihi yazılmış olmasına rağmen, bu sürenin geçmiş olmasından 4 gün sonra birinci iştirak taahhütnamesinin 19.3.1959 ve 15 gün sonra da ikinci iştirak taahhütnamesinin 30.3.1959 günü tanzim edildiği ve şirket sermayesinin 4.000.000 liradan 30.000.000 liraya çıkarıldığı açıklanmış olduğu halde, mübraz şirket statüsünün 8 inci madesinde bu sermayenin 22.800.000 lirada kaldığı anlaşılmış ise de, davalı iştirak taahhütnamelerini imzalamış, 1/4 taahhütdünü ödemiş ve taahhütte bulunduğu 1959 yılından, ilk icra takibinin yapıldığı 1970 yılına kadar, iştirak taahhütnamesinin geçersizliği konusunda bir itirazda bulunmamış ve bu rızai kabul nedeniyle sermaye tesyidine ait işlemlerde tekemmül etmiş olduğundan bu davada davalının bu yoldaki itirazlarının incelenmesi mümkün değildir. Zira TTK.nun 392 nci maddesi gereğince, onanim şirketlerin sermaye tesyidene ati muamelelerinde, kuruluşa ait hükümler özellikle aynı yasanın 299 ncu maddesinin 5 nci ve sonuncu fıkrası da uygulanacağından, şirket sermayesinin artırılma işleminin onanmasından ve tescilinden sonra ilgililer ancak sermayenin artırılmamış sayılması yolunda mahkemeden karar alabileceğinden ve böyle bir dava açılmamış olduğu gibi sözü edilen maddenin son fıkrasındaki subutu hak müddetide geçmiş bulunduğundan davalının iştirak taahhütnamelerinin geçersizliğine ilişkin temyiz itirazı de isabetli değildir. (Bakınız Prof. Dr. Halil Aslanlı Anonim Şirketler Cilt 1. Sh. 114)
Kaldı ki, bu davadan önce Ankara 1 nci Asliye Ticaret Mahkemesinde açılıp, Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan da geçem suretiyle kesinleşen 1977/21 esas sayılı davanın görülmesi sırasında, dava konusu bakiye alacağının mevcudiyeti ve iştirak taahhütnamelerinin hüküm ifade edip etmedikleri konuları tartışılıp incelenmiş 16.12.1971 tarihli bilirkişi raporu ile davacı şirketin davalıdan müddesbin kadar alacaklı olduğu subuta ermiş ve Yargıtayca bu noktaları da kapsayan davalının temyiz itirazları reddedilmek suretiyle kesinleşmiş ve taraflar arasında muhkem karıye halini almıştır. Çünkü davalı, evvelce görülen o davadaki 6.3.1972 günlü temyiz dilekçesinin 2 nci sayfasında, iştirak taahhütnamelerinin geçersizliğine ve sermaye miktarının 30.000.000 den 22.800.000 liraya inmiş bulunmasına ilişkin itirazlarını açıklayan 20 ve 21 Aralık 1971 tarihli dilekçelerine atıflar yapmış ve bu yoldaki savunmalarını tekrarlamış, dairemizin 22.6.1972 tarihli bozma ilamının sonuç bölümünde "Davalının diğer temyiz itirazlarının reddine" denilerek, davalının bu konulara ilişkin temyiz itirazları reddolunmuş ve kesinleşmiştir. Taraflar için mahkem karıye halini alan konular yeniden inceleme ve temyiz mevzuu yapılamaz.
4- Bilindiği gibi ortakla şirket arasındaki ilişki TTK.nun Anonim şirketler bölümünün ilgili maddelerinde ayrıntılı olarak özel hükümlerle düzenlenmiş bir münasebettir. Bu ilişkinin dayağı olan iştirak taahhütnamesi de alalade bir alacak ve borç ilişkisini değil bir takım özellikleri olan ortakla- şirket arasındaki ilişkiyi simgelemektedir. TTK.nun sırasıyla 285, 286, 298, 299, 324, 329, 396, 398, 405,/2, 407/2, 408/3, 491/1, 424/2 ve 436 ncı maddeleri ayrı ayrı bu özellikleri açıklamakta ve vurgulamtadır. Bu özelliklere göre, iştirak taahhütnamesinden doğan borç-aksine karar alınmamış ve sattüde açıkça gösterilmemişi ise ancak yönetim kurulunca talep edildiği zaman muaccel hale gelebilir. Tabii olarakta muaccel hale gelmeden zamanaşımına uğramaz.
a) İştirak taahhütnamesinden doğan borcun ortaklar tarafından anonim şirkete karşı yüklenilen kişisel ve özellikleri olan bir borç olduğu ve bunun ifasının anonim şirket yönetim kurulunca her zaman istenebileceği ve bu borcun, ancak bu isteme anından sonra muaccel olacağı doktrinde de kabul edilmiştir. (Bakınız Prof. Dr. Halil Aslanlı Anonim Şirketler Cilt 1 Sayfa 101-193- Prof.Dr. HİRŞ Ticaret Hukuku Sayfa 275) Bu nedenlerle özelliği olsa ortak-şirket ilişkisinde, alelade borç münderecetlerinde uygulanan BK.nun 128 nci maddesinin uygulanması olanağı yoktur.
b) Bundan başka, taraflar arasında daha önce Ankara 1 nci Asliye Ticeret Mahkemesinde görülüp Yargıtay HGK.den geçmek suretiyle kesinleşen 1977/21 esas sayılı davada bu davanın da konusunu teşkil eden, iştirak taahhüdünden bakiye 21.414 lira alacağın o tarihlerde henüz muaccel hale gelmediği anlaşılmış ve bu husus, sözü edilen mahkemenin 8.7.1977 gün ve 1977/21-185 sayılı ilamının kesinleşmesi ile HUMK.nun 237 nci maddesi gereğince muhkem kariye halini almıştır. Davacı taafiye halindeki banka da kesinleşen bu ilama uygun olarak şirket statüsünün 12 ve 78 nci maddelerinin gösterdiği, şekilde, bakiye iştirak taahhüdü alacağını gerekli ilanları yaptırmak, davalıya taahhütlü mektup yollamak suretiyle muaccel hale getirmiş akabinde davalı aleyhine icra takibine girişmiş ve itirazs üzerine de süresi içinde bu davayı açmıştır.
Şu duruma, davanın ve taraflar arasındaki ilişkinin özelliğine ve mevcut muhkem kariyeye göre, olayda Borçlar Kanununun 120 nci maddesinin uygulanması imkanı bulunmadığından, davalının bu noktaya dokunan temyiz itirazları da isabetli değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalının tüm temyiz itirazlarının reddine usul ve kanuna uygun bulunan mahkeme hükmünün ONANMASINA, 1400 lira vekillik ücretinin davalıdan alınıp, davacı şirkete ödenmesine, aşağıda yazılı bakiye 515 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 4.6.1979 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini