Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1978/773
K: 1980/2310
T: 17.10.1980
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesi)'nce davanın kabulüne dair verilen 24.09.1975 gün ve 1974/62, 1975/286 sayılı kararın incelenmesi davalı EKİ, vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 16.12.1976 gün ve 5406-5406 sayılı ilamiyle, "...özel daire, devalüasyon sebebiyle meydana gelmiş mücbir sebebe dayanmaktadır. Mukavelenin 9. maddesinde taraflarca kabul edilmiş olan (mücbir sebepler) arasında devalüasyon bulunmaktadır. esasen sözleşmenin 1. maddesinde tayin edilen fiyatın, sözleşmenin 5. maddesinde belirtildiği üzere, Zonguldak merkez Ambarı'na teslim fiyatı olduğu ve her türlü işçilik, nakliye, vergi, resim vs. masrafları davacıya ait bulunduğu, davacının bu fiyattan başka hiç bir bedel ve ücret talep edemeyeceği, yazılı bulunmaktadır.
Kaldı ki, sözleşmenin konusu rulmanların yurt dışından ithal edilmek suretiyle teslim edileceğine dair bir kayıtta bulunmamaktadır.
Davanın dayanağı olan mücbir sebebi düzenleyen BK.'nun 117. maddesine göre, mücbir sebebin sözkonusu olabilmesi için, önceden tahmin edilememiş bulunması, borçluya kabili isnat olmaması ve önlenemeyen, giderilemeyen, yenilemeyen bir nitelik taşıma ve borcun ifasını imkansız bir hale getirmesi gerekir. Zaten sözleşmenin 9. maddesi aynı hususları muhtevi bulunmaktadır. tacir olan davacının TTK.'nun 20/2. maddesi gereğince (müddebir bir tacir) olarak taahhüdünün ifası için taahhüde girmeden önce gerekli tedbirleri alması ve bu çümleden olarak gerekli malzemeyi temin imkanlarını önceden sağlamış olması lazımdır. Kaldı ki, zamanımızda sık sık yapılmakta olan para ayarlamaları önceden tahmin edilemeyecek bir keyfiyette değildir.
Mücbir sebebin en mühim unsuru olan ifanın imkansız hale gelmiş bulunması da olayda düşünülemez. Çünkü, davacı daha fazla bir para vermek suretiyle iddiasına göre edasını ifa etmiş bulunmaktadır.
İlk sözleşmeye göre Rulmanlar sözleşme tarihinden itibaren 10 ay zarfında teslim edilecektir.
Davacı, süresinde taahhüdünü yerine getirmiş olsa idi, şüphesiz teslimin devalüasyondan sonra yapılması bahis konusu olmayacaktır.
Davalı işletmenin süre uzatımında bulunması, dava konusu mücbir sebebin kabulü anlamına da gelmez. Bu bakımlardan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulünde isabet görülmemiştir." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı Ereğli Kömür İşletmeleri vekili.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı idarenin ihtiyacı olan Rulmanları ithal edip teslim etmeyi taahhüt edip bir kısmını süresinde teslim ettiği halde geri kalanını sonradan davalı idarenin de kabul ettiği mücbir sebepler dolayısıyla zamanında teslim edemediğini, bu arada, 10.08.1970 tarihli devalüasyon kararı alınıp para değerinin % 67 oranında düşürüldüğünden ve davalı idarenin bu sebepten doğan fiyat farkını ödemeye yanaşmadığından (169.384.42) lira tutarındaki farkın faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemesine göre davanın kabulüne talep edilen meblağın davalı idareden aynen tahsiline karar verilmiş ve bu karar özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Taraflar arasındaki ilişki, sabit fiyat esasına dayanan satış akdinden ibarettir.
Davacının aynen kabul ettiği ve uyulması gerektiğinde uyuşmazlık bulunmayan 17 Mayıs 1969 tarihli sipariş mektubuna eklenen listede vasıfları, fiyatları ve teslim tarihleri ayrı ayrı gösterilen 41 kalemde 1447 adet Rulmanın (109.416.90) lira bedel mukabilinde davalı idarenin Zonguldak Merkez Ambarı'nda teslimini davacı taahhüt etmiştir.
rulmanlar listede bilirtildiği gibi (STEYR, FEDERAL) markalarını taşımakta olup yabancı menşelidirler. Ancak, ithal edilerek teslim edileceğne dair herhangi bir kayıt mevcut değildir.
Her kalemin teslim edileceği gün ayrı ayrı gösterilmiş olup, Rulmanların tamamının teslimi 10 ayda yani 17.03.1970 tarihinde tamamlanacaktır.
Davacı bu rulmanların bir kısmını davalının Zonguldak Merkez Ambarı'na teslim etmiştir. Her kalen için öngörülen teslim tarihlerindeki gecikmeler nedeni ile, idarece ceza da tahakkuk ettirilmiştir. Nitekim sipariş mektubunun 7. maddesinde vadesinde teslim edilmeyen miktarlar gecikme süresinin beher günü için bedellerinin % 1 nisbetinde gecikme cezasına tabi tutulacağı, hükmü mevcuttur.
Davacı bu cezadan kurtulabilmek için 09.02.1970 tarihli yazı ile (transferlerin geciktiğinden, imalatcı fabrika da reorganizasyon olduğundan) bahisle davalı idareden süre uzatımı isteğinde bulunmuş ve idareden cevap almadan gene gecikmelerle ifaya devam etmiştir.
Teslim süresi geçtikten sonra bu kez idareye yazdığı 10 Kasım 1970 tarihli yazıda "İhracaktı firmanın yapmış olduğu fiyat ardtışı, banka faizleriyl komisyonların artışı, gümlrük masraflarının artması ve 03.08.1970 tarihli devalüasyondan bahisle fiyat farkı talebinde bulunmuştur
Davacının böylece davalıdan ayrı ayrı tarihlerde iki istemi olmuştur.
1- Taahhüdün mücbir sebepler nedeni ile geç ifası zorunda kalındığından süre uzatımı verilmesi,
2- Yukarıda 4 kalemde özetlenen nedenlerle fiyat artırımı yapılması,
Mücbir sebeplere, sipariş mektubunun 9. maddesinde yer verilmiş, "Taahhüdün gecikle ile ifa edilmesine veya hiç yerine getirilmemesine amil olan ve aynı zamanda önceden nazara alınmasına ve bertaraf edilmesine imkan bulunmayan ve firmaya isnadı mümkün olmayan hususlardan doğan sebepler mücbir sebep" olarak kabul edilmiştir.
Davacının yukarıda değinilen süre uzatımını içeren başvurusu, rulmanların tamamının tesliminden çok sonra 08.05.1971 tarihinde incelenmiş ve "esasen firma devalüasyondan defi miktarda zarar görmüştür. Süre uzatımı tanınmazsı faturalardan (20.375.85) lira olarak kesilmesi gereken ceza süre uzatımı verilerek kaldırılmalıdır." görüşü ile kabul edilmiştir.
Fiyat farkına gelince; Taraflar arasında sabit fiyat esasına göre bir satış mevcuttur.
Sipariş mektubunun 5. maddesinde " her türlü işçilik, nakliye, vergi, resim ve sair masrafların satıcıya ait olacağı, bu fiyattan gayri hiç bir bedel ve ücret ödenmeyeceği" öngörülmüştür. Bu madde hükmüne göre fiyatı etkileyecek unsurlar da meydana gelecek değişiklikler nedeniyle idare aleyhine bir fiyat farkı söz konusu olamaycaktır. müzakereler sırasında; sabit fiyat esasını öngören sözleşmelerde koşullar değişmiş, yüklenicinin ağır zararlara maruz kalması tehlikesi başgöstermiş ise sözleşmenin değiştirilmesi ve fiyat farkı ödemek suretiyle zararın tazmini hakkaniyet, nesafet ve iyiniyet kurallarının kaçınılmaz icabı olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından 10 Kasım 1970 tarihli mektubu ile fiyat fakrı istenirken fiyatı etkileyen unsurlar;
a) ihracatçı firmanın yapmış olduğu fiyat artışı,
b) Banka faizleri ile komisyonlarının artışı,
c) Gümrük masraflarının artması,
d) 03.08.1970 tarihli devalüasyon olarak gösterilmiştir,
Satılan ve teslimi taahhüt edilen rulmanlar her ne kadar yabancı menşeli iseler de bunların davacı tarafından ithal edilerek yükümlülüğünün yerine getirileceğine dair bir kayıt olmadığı gibi gene taraflar arasındaki sözleşmedenh davacının bu işin ithalatçısı başka bir deyimle ithalatçı firma olduğunun davalı tarafça bilindiğine dair bir kayıtta yoktur.
O halde sabit fiyat esasını öngören satım akti dolayısıyla davacı rulmanları temin edip davalının Zonguldak Merkez Ambarı'na teslimle yükümlüdür.
İfa imkansızlığının olmadığı olayda, tacir olan davacının "müdebbir bir tacir" olarak TTK.'nun 20/2. maddesi gereğince siparişi kabul edince gerekli tedbirleri alması "ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi" gerekmekte idi.
Kendisinin ithalat işleri ile uğraştığını ileri süren davacının memleketin o dönemdeki ekonomik durumunu bilmesi ve taahhütlerinden bu hususları gözönünde bulundurması icabeder.
O dönemde Türkiye'deki fiyat artışları, Türk Parası'nın durumu güncel konu idi. "Esasen 1970 devalüasyonuna Türkiye'nin dış ticaretinde önemli rol oynayan OECD Üyesi Ülkelerdeki mali gelişmeler neden olmuştu (empoze edilmişti). Bunun yanı sıra bir önemli neden de Türkiye'deki ortalama fiyat artışının bu ülkelerdeki artıştan daha büyük olması idi, çünkü 1969 yılının sonuna doğru fiyat artışı hızlanmıştı (Yılmaz Akyüz-Money And Inflatıan Turkey 1950-1968 s. 4-5).
Günlük gazeteler ve haftalık dergiler dış ödemeler dengesindeki açıklık ve iktisadi düzendeki bozukluğu etraflı olarak yer vermekte idiler (4 Mayıs 1969 tarihli Hürriyet Gazetesi'ndeki Vehbi Koç'un "Türkiye'deki bozukluğa ve dış ödeme açıklığına" ait görüşü). Türk Lirası'nda devalüasyon yapılacağı Prof. Hallis Chereny'nin görüşleri Türk Parası'nın ve döviz rezervlerinin durumu, Para Fonu heyetinin devalüasyon tavsiyesinde bulunduğu basında yer almakta idi.
Hatta bazı yayın organları Türk Parasını kapak resmi yaparak "Türk Lirası gene ameliyat masasında" sloganı ile yayınlanmakta idi (3 Haziran 1967 tarih ve 676 sayılı Akis Dergisi).
Bu durum karşısında davacının devalüasyon olabileceğini bilemeyeceği, bu hususun müddebir tacirden beklenemeyeceği görüşü dayanaksız kalmaktadır.
Olayda, ifanın davacının ticari faaliyetinin mahfına neden olabileceği de söz konusu değildir. Esasen taahhüt ifa olunmuştur. Bu itibarla Hukuk Genel kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK. 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), davacı Türkiye Kömür İşletmeleri yararına takdir olunan (1400) lira avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine 17.10.1980 gününde ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı, davalı (Ereğli Kömür İşletmeleri) ile kendi arasında mün'akit (alım-satım) anlaşması icabı olarak, teslim süresi değişik vadelere bağlanmış olan Avrupa malı 1417 adet (RULMAN) yurd dışından ithal edip teslimini (kapalı zaraf) usulü ile yapılan ihaleye istinaden deruhte etmiş bulunmaktadır.
Davacının, teslimini taahhüt ettiği değişik evsaf ve büyüklükteki (rulmanların) ithal malı olacakları, sözleşmenin (bir) numaralı (eki) olarak gösterilen ve 17.05.1969 tarihini taşıyan şartnamede (steyr) ve (Federal Alman) cinsi olarak açıkça yazılı bulunmaktadır. Bu itibarla, Yargıtay özel dairesinin bozma kararında yer alan, (... kaldı ki, sözleşmenin konusu rulmanların yurt dışından ithal edilmek suretiyle teslim edileceğine dair bir kayıt da bulunmamaktadır...) mealindeki maddi vakıayı tesbit şekli ile, daire bozmasını benimsemek suretiyle bu kabul şeklini tasvip eden (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu) eksriyet kararı maddi vakıanın tesbiti yönünden, dosya muhtevasına ters düşmektedir. Diğer taraftan, bir an içcin dava konusu (rulmanlarını) sözleşmenin eki olan (şartnamede) ithal malı olacakları hususu açıkca belirtilmemiş bile olsa; ki, olayda, yukarıda da işaret etmiş olduğumuz veçhile (şartnamede) açıkca (Steyr-F. Alman malı) olarak belirtilmiştir. İşin mahiyet ve halin icabından, satış konusu malların ithal malı olacakları gerçek maksatları nazara alınarak yine sonuca varmak mümkündür. Dava dosyası muhtevasına göre, davalı işletme, olay tarihi itibariyle Türkiye'de (rulman-bir nevi bilya) imal edildiğini iddia etmediği, bilakis, davacının rulmanları ithal edebilmek için (T.C. Merkez Bankası)'ndan döviz sağlayıp (akreditif açtıramamış olması halini, (mücbir sebep) kabul ederek, 8 Mayıs 1971 tarihli (Yönetim Kurulu) kararıyla, davacıya geri kalan bir kısım rulmanları ithal edebilmek için, (ek süre) bile vermiş bulunmaktadır.
Yukarıda söz konusu edilen ve davalı işletmenin en yetkili organı tarafından alınmış bulunan kararda; 10.08.1970 tarihli (devalüasyon kararı) nedeniyle davacının yeterince (mağdur) olduğu açık ve kesin olarak belirtilerek T.C. Merkez Bankası'nın davacıya zamanında döviz tahsis etmemesi ve bu nedenle de akreditifin açtırılamamış olması hali, davacı lehine (mücbir sebep) sayıldığı halde gerek Yargıtay Özel Dairesi4nin ve gerekse özel daire bozma kararını benimseyen Hukuk Genel Kurulu'nun HUMK.'nun 74. maddesinde yer alan ve mahkemeleri, tarafların iddia ve müdafaaları ile mukayyet kılan hükmü hilafına olan, bu görüş ve kararına katılmamıza, elbette imkan yoktur.
Sözleşmenin yapılmasından önce görülmeyen ve fakat akdin vücut bulmasından sonra ortaya çıkan şartlar, taraflardan birinin sözleşmeye sadık kalması halinde, onun durumunu fevkalade güçleştirecek derecede (ağır) ve (yüksek külfetler) tahmil ederse, böyle bir duruma düşen borçlu için artık, o akdin ifasının imkansızlığını (BK. m. 117/f. 1) kabul etmek gerekir. Diğer bir deyişle, sözleşme yapıldığı sırada, tarafların sözleşmeyi yapmalarına ve iradelerini o istikamette birleştirmelerine sebep olan şartlar daha sonra önemli surette değişmişse, artık taraflar, o akitle bağlı tutulamazlar. bu görüşe doktrinde; "clausula rebus sic stantibus-beklenmeyen hal ve şartı" veya "emprevizyon teorisi" adı verilmektedir.
Borcun ifasındaki büyük (güçlük-imkansızlık) hali genellikle (harp) veya (devalüasyon) kararlarının yarattığı iktisadi kriz devrelerinde söz konusu olmaktadır. İki eda arasındaki münasebet, akitlerden birinin edası diğer tarafın yapmaya mecbur olduğu mütekabil edanın artık (aklen muadili arasındaki sözleşmenin (feshi) mümkündür. Bu takdirde, taraflar arasındaki uyuşmazlığın BK.'nun 117(f. f ve (kıyas yoluyla) 365/f 2. hükümlerine göre halledilmesi iktiza eder, (mütevaffa, Ord. Prof. Dr. ANDREAS B. SCHWARZ, Harbin hususi akitler üzerindeki tesiri, Türk Hukuk Kurumu adına 21.03.1943 tarihinde Ankara Dil-tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde verilip Doç. Dr. Hikmet Belbez tarafından tercüme edilen konferans, Adliye Dergisi, sene: 1944, Sayı: 2, sayfa: 1990-191). Adı geçen konrenasıcın da belirttiği üzere, (hasılat icarı) ile ilgili ve BK.'nun 2832/f. 1 de yer alan (fevkalade felaket hallerinde yahut tabii hadiselerden dolayı bir zirai gayrimenkulün her vakit ki hasılatı ehemmiyetli surette azalırsa kiracı, kiradan münasip bir miktarının indirilmesini isteyebilir) hükmünün, (kıyas yoluna) gidilerek, (alım-satım) akitlerinde de uygulanması mümkündür.
Yukarıda da değinildiği üzere, sözleşme şartlarının değişmesi diğer bir deyişle sözleşmenin yapıldığı sırada, tarafların sözleşmeyi yapmalarına ve iradelerini o istikamette birleştirmelerine sebep olan hal ve şartlar daha sonra önemli bir surette değişmişse ve bu değişiklik de borçlu için (hoş görülemeyecek) bir nisbeti aşıyorsa, diğer tarafın (pacta sund'servanda-ahde vefa) iddiasında ısrar etmesi hali, MK.'nun 2. maddesinde yer alan (objektif iyiniyet kuralları)'na aykırı bir davranış olacağı için, bu nevi bir iddia kanuni himayeden tamamen mahrumdur. Böyle bir durumda hakim, ya sözleşmenin (iptaline) veya (mukabil edimin artırılması) cihetine gitmeye zorunludur. Borçlar ve Medeni Kanun'umuzu iktibas ettiğimiz İsviçre Federal Mahkemesi de, 7 Aralık 1971 tarihli bir kararında aynen, (sözleşmenin kurulmasından sonra meydana gelen ve önceden görülmeyen haller sebebiyle edimler arasında açık bir nisbetsizlik bulunur ve bu nisbetsizlik karşısında taraflardan birinin kendi talebinde direnmesi, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini alırsa, hakim MK.'nun 2. maddesi gereğince sözleşmeyi değiştirmek veya iptal etmek imkanına sahiptir.) demektedir (BGE, 97//390-jdt-1973/1-80, Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay-Borçlar Hukuku, 4. Bası, İstanbul, 1979, Sh. 813. dip no. 13/b). Bu hususta doktrin ittifak halinde bulunmaktadır. (A. Von THUR, Borçlar Hukukun Umumi Kısmı, Merhum Cevat Edege tercümesi, İstanbul 1952, sh. 179 No: 25 ve 267. Dr. H. OSER-DR. W. SCHÖNENBERGER, Borçlar Hukuku, merhum Dr. Recai Seçkin Tercümesi, Ankara 1947, sh. 844 Prof. Dr. SELAHATTİN SULHİ TEKİNAY, Borçlar Hukuku, İstanbul 1979 sh. 807-817, Prof. Dr. KENAN TUNÇOMAĞ, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C. 1. İst. 1972, sh. 482-483 Ord. Prof. Ahmet ESAT ARSEBÜK, Borçlar Hukuku, İstanbul 1943, C. 2 Sh. 886-887).
Her ne kadar, gerek özel daire kararında ve gerekse bu kararı benimseyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında tacir olan davacının davalı işletmeye karşı taahhüde girmeden daha önce TTK.'nun 20/f.2 gereğince (müdebbir bir tacir) gibi hareket ederek gerekli tedbirleri alması gereğine ve icap eden malzemeyi temin etmesi icap ettiğine değinilerek sık sık yapılan devalüasyonların memleketimiz hukuku bakımından (önceden tahmin edilemeyecek bir keyfiyet olmadığına) işaret edilmiş ise de, dava konusu olayda söz konusuj olan 10 Ağustos 1970 tarihli devalüasyon kararı ile Türk Lirası'nın yabancı paralara ve özellikle Amerikan Doları'na karşı değerinin % 66 nisbetinde düşürülmüş olması halini, asla TTk.'nun 20/f. 2'de yer alan (basiretli bir iş adamı gibi hareket etme) ilkesi ile çözümlemeyi imkan yoktur. Basiret ancak, normal piyasa şartlarının devam ettiği sürece söz konusu olur. son derece bir gizlilik içerisinde ne zaman ne miktar ve ne şekilde alınacağı bilinmeyen bir (devalüasyon) kararını (basiretli iş adamı ile telif etmeye elbette imkan yoktur. Bilindiği üzere basiret ancak, normal piyasa şartlarının devam ettiği süre içinde söz konusu olur. Son derece bir gizlilik içerisinde ne zaman ne miktar ve ne şekilde alınacağı bilinmeyen bir (devalüasyon) kararını (basiretli iş adamı ilkesi) ile telif etmeye elbette imkan yoktur. Bilindiği üzere, 4 Ağustos 1958 tarihinden 10 Ağustos 1970 tarihine kadar aradan geçen 12 sene içerisinde (Türkiye'de) hiçbir suretle Türk Lirası'nın değerine dokunulmamış ve diğer bir deyişle, (devalüasyon) kararı alınmamıştır. Dava konusu olay, bu uzun süreden sonra bir kalemde, Türk Lirası'nın Dolar'a nazaran-değerinin % 66 nisbetinde düşürülmesi yani 100 kuruşun (satın alma) gücünün 34 kuruşa indirilmesinden doğmuş bulunmaktadır. Bu şekilde uzun bir süreden sonra alınan ve para değerini % 66 nisbetinde düşüren bir (devalüasyon kararı)'nı (basiretli iş adamı gibi hareket etme ilkesi) ile bağdaştırmaya aklen ve mantıkan imkan yoktur. Şayet davada, son bir kaç yıldır zaman-zaman uygulanan ve her defasında % 2-3 civarında ancak dolaşın bir (devalüasyon) kararı söz konusu olsa idi, o zaman bizin için de bu yönden ekseriyet kararına hak vermek elbette mümkün olurdu... Fakat bilindiği gibi, her dava, o olayın vukubulduğu tarihteki hal ve şartlara göre, bağlanmak zorunluluğundadır.
Bir Devlet, bir kalemde aldığı (devalüasyon) kararı ile Bir Lira'nın değerini 34 kuruşa düşürecek ve daha sonra da kendisinin tek taraflı olarak aldığı bu karardan yine bizzat kendisi yararlanarak, kendi akdine; (... sen bana devalüasyon önceki fiyat üzerinden teslimini taahhüt ettiğin ecnebi mahreçli ithal mallarını yine eski fiyat üzerinden teslim edeceksin!..) diyebilecek ve bizler de birer hakim olarak bu şekildeki bir isteği tasvip edeceğiz?... Bu türlü bir düşünce şekli, bir (hakim) olarak şahsen benim, hak ve adalet duygularımı rencide ettiği ve (objektif iyiniyet kurallarına) aykırı düştüğü için, ekseriyet kararına katılamıyorum.
Her ne kadar, taraflar arasındaki sözleşmenin 5. maddesinde davacının teslim fiyatı dışında işçilik, nakliye, vergi, resim ve sair masraflar namı altında hiç bir şey isteyemeyeceği yazılı ise de, Hükümetin aldığı devalüasyon kararından neşet eden fiyat artışı, ne bir (resim) ve ne de bir (vergidir), o nevi şahsına münhasır ve tamamen dava dışı bir resmi organının yani Hükümetin idari bir tasarrufunun ortaya çıkardığı bir fiyat yükselişidir. Bu itibarla, davanın, sözleşmenin adı geçen maddesi hükmü ile çözümlenmesi mümkün değildir. Esasen sözleşmede yer alan, (sair masraflar) ibaresi orada sayılan hususlardan dahi hafif ve tarafların sözleşme yapılırken düşünemedikleri noktalara matüf bir ibaredir. Bu itibarla, devalüasyonun ortaya çıkardığı fiyat farkını oraya sokmaya ve dolayısıyla tarafların sözleşme yapılırken nazarı itibare aldıklarını kabul etmeye imkan yoktur.
Daha önce de değinmiş olduğumuz veçhile;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, menkul mal (alım-satım) akdi ile ilgili olup BK.'nun 182. ve müteakip maddelerine dayanmaktadır. Her ne kadar ekseriyet kararında; (sabit fiyat esasına dayanan satış akdi) ibaresi kullanılmış ise de, bu tabirden neyin kasdedildiğini anlamak, bizce mümkün olamamıştır. Şayet bu ibare, BK.'nun 364. maddesinde yer alan ve münhasıran (istisna) akitleri için söz konusu olan, (götürü inşaat taahhüdü) karşılığı olarak kullanılmış ise, bu hükmün (menkul mal) satış akitleri için uygulama olanağı bulunmadığı kanaatındayız. Çünkü, esasen satış akdinin vücut bulması ile birlikte (mal ve semen) de belirli ve kesindir.
Diğer taraftan, ekseriyet kararında satış konusu rulmanların, (... ithal edilerek teslim edileceğine dair her hangi bir kaydın...) mevcut olmadığı ileri sürülmüş ise de, davalı işletme, ekseriyet kararındaki bu görüş hilafına olarak davacının, söz konusu rulmanları yurt dışından ithal edebilmesi içingerekli dövizi zamanında temin demeyip akreditifi açtıramamış olması halini, davacı lehine, (mücbir sebep) sayarak 8 Mayıs 1971 tarihli (Yönetim Kurulu Kararı) ile (ek teslim süresi) vermiş bulunmaktadır. söz konusu (Yönetim kurulu) kararı, dosya içinde bulunmaktadır. Bu itibarla, bu maddi vakia karşısında, ekseriyet kararındaki bu yöne ilişkin görüş ve mütalaa dosya muhtevasına ters düşmektedir. Kaldı ki, humk.'nun 74 ve 75. maddeleri hükümlerine göre, tarafların ileri sürmediği bir hususun mahkemece, yani Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca, (amme intizamını ilgilendirmedikçe) resen nazara alınması da mümkün değildir. Davalı işletme davacının, döviz temin edip satış konusu malları yurd dışından temin edemediğini ileri sürdüğü zaman davacıya karşı, (...böyle bir gecikme sebebini ileri süremezsin, çünkü, bu malları yurd içinde, temin etmen mümkündür. Aynı patent altında bu mallar yurd içinde de imal edilmektedir!...) şeklinde, asla tek kelimelik bile olsa bir savunmada bulunmuş değildir. Daha önce de değinildiği veçhile, işin mahiyet ve sureti cereyanından teslimi taahhüt olunan rulmanların (ithal malı) olacakları anlaşılıyorsa, olayda, BK.'nun 18. maddesi hükmeni tevfikan, akdin, tarafların (gerçek niyetine) göre tefsir ve değerlendirilmesi yoluna gidilmesi gerekir. Bu yol dahi, bizi ekseriyet kararındaki görüş hilafına, (alım-satım) konusu rulmanların ecnebi mahreçli olduklarına ve yurdiçinde imal edilmedikleri ve mutlaka ithalleri gerektiği sonucuna ulaştırmaktadır.
Keza, ekseriyet kararında, devalüasyonla ilgili olarak, 1969-1970 yılı için, Türkiye'nin iktisadi yönden iyi yolda olmadığı bakımından basında bazı yayınlar yapıldığına değinilmiş ise de, ne davalı işletme tarafından davanın hiçbir safhasında, bu yolda tek kelime bile ileri sürülmediği gibi, Hukuk Genel Kurulu müzekereleri sırasında da hiçbir konuşması bu yönde bir fikir ileri sürmüş değildir. Daha önce de değinmiş olduğumuz veçhile 4 Ağustos 1958 tarihinden 9 Ağustos 1970 tarihine kadar türkiye'de aradan geçen 12 sene içinde bir kuruşluk bile olsa (devalüasyon) yapılmış değildir. Bu uzun süreye rağmen nasıl olurda (devalüasyonu), normal ve her zaman (beklenebilir) ve (bilinebilir) bir olay sayabiliriz? Bu dava ile ilgili olarak Hukuk Genel kurul'nda ayrı ayrı zamanlarda yapılan birinci ve ikinci müzakereler esnasındaki müteaddit konuşmalarımda da ısrarla belirttiğim veçhile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bundan bir kaç yıl önce, İstanbul'daki (Katırcıoğlu Han) adıyla maruf bir hanın satışıyla ilgili ve (Gabin sebebiyle-BK. m. 21) satış akdinin feshini hedef alan bir davada (ivazlar arasındaki % 50'yi bulan bir nisbetsizliği), gayrimenkul (alım-satım) akdinin feshi için yeterli bir unsur olarak kabulettiği halde, aynı Hukuk Genel Kurulu'nun bu davadaki % 66 nisbetine varan bir devalüasyonu davacı taraf lehine nazara almaması hali, hiç şaphesiz ki, en azından istikrarsızlığının bir ifadesini teşkil eder. kaldı ki, aynı Hukuk Genel Kurulu, Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna ait (Kırıkkale-Barut Fabrikası) inşaatı ile ilgili bir davada, taraflar arasındaki sözleşmenin 11. maddesinde yer alan; (müteahhit ihale tarihinden sonra vergi ve resimler konulması, malzeme fiyatının yükselmesi nakliye ve işçi ücretlerinin artması ... gibi sebeplere istinat ederek fazla para verilmesi veya müddet uzatılması talebinde bulunamayacaktır) o şeklindeki, açık hükme rağmen, kinci cihan harbi nedeniyle malzeme ve işçilik ücretlerindeki fahiş fiyat yükselişini davacı müteahhit lehine Medeni Kanun'un ikinci maddesindeki (objektif iyiniyet kuralı)'na aykırı bularak 22.01.1958 gün ve E. 1958/T-1 K. 1958/7 sayılı kararı ile mahalli mahkeme kararını davacı müteahhit lehine bir karara bağlamış bulunmaktadır. Bu arada 16.07.1959 tarihli (Bakanlar Kurulu) kararları ile de 4 Ağustos 1958 tarihinde yapılan ve bir Amerikan Doları'nın değerini 260 kuruştan 980 kuruşa çıkarmak suretiyle Türk Lirası'nın değerini düşüren devalüasyon kararı dayanak yapılarak müteahhitlere fiyat farkı verilmesi şekli, kabul edilmiş bulunmaktadır.
TTK.'nun 24. maddesinde yer alan ve (cezai şartın) indirilmesini meneden amir hükmüne rağmen, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, MK.nun 2. maddesindeki (iyiniyet) kuralına dayanarak cezanın tenkis ve hatta büsbütün kaldırılmasını 20.03.1974 gün ve E. 1970/T-1053 K. 1974/222 sayılı kararı ile kabul etmiş bulunmaktadır. Bu karar, gerekçesi bakımından bizim bu muhalefet şerhindeki hukuki görüşümüzü teyit etmektedir.
Dava konusu olayda, davalı işletmenin 10 Ağustos 1970 tarihli % 66 nisbetli devalüasyon kararı ile davacı aleyhine ortaya çıkan fiyat farkını ödememesi hali, MK.'nun 2. maddesinde yer alan (objektif iyi niyet kurallarına) tamamen aykırı bir davranış olduğu için mahalli mahkemenin davayı kabul eden kararının (ONANMASI) fikrinde olduğumdan yukarıda açıklanan nedenlerle bozmaya ilişkin ekseriyet kararına katılamıyorumi@
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini