 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1978/10532
K: 1978/11350
T: 21.09.1978
DAVA: Davacı, ihbar, kıdem ve kötüniyet tazminatını ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre yerinde bulunmayan ve sebepleri bildirilmiş olmayan davacının temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı; ihbar, kötüniyet ve kıdem tazminatı istemiştir.
Davalı davacının kanun dışı greve iştirak etmesi ve grevin ihtiyati tedbir kararı ile durdurulmasına rağmen kanun dışı greve iştirakini sürdürmesi nedenile iş aktinin feshedildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme, ihbar ve kıdem taminatını hüküm altına almış, kötüniyet tazminatını reddetmiştir.
275 sayılı Kanunun 29.maddesinde, kanun dışı greve katılan işçinin hizmet aktini fesih ihbarına lüzum olmaksızın ve herhangi bir tazmnat ödemeye mecbur bulunmaksızın feshedebileceği yazılıdır.
Davalının, davacının iş aktini, kanun dışı yapılan greve iştirak etmesi ve bu grevin ihtiyati tedbir kararı ile durdurulmasına rağmen kanun dışı greve iştirakini sürdürmesi nedenile, fesih ihbarına lüzum görmeksizin feshettiği anlaşılmaktadır.
Bu duumda davalının yaptığı işlemde kanuna aykırı bir durum yoktur. Davacının kanun dışı greve iştirak etmesinde davalının yanıltıcı bir tutum ve davranışı da söz konusu olmadığından mahkenmece lehine verilen ihtiyati tedbir kararından davacıyı haberdar etmek zorunluluğu da yoktur.
Kanun dışı bir grevin devamı süresince işveren grevci işçinin işine her zaman son verebilir.
Esasen fesihten bir haftta önce sözü edilen ihtiyati tedbir kararı davacının üyesi bulunduğu sendikaya tebliğ edilmiştir. Bu nedenle davacı ihbar ve kıdem tazminatı alamaz.
Mahkemenin aksi görüşle ihbar ve kıdem tazminatına karar vermiş olması bozmayı gerektirmiştir.
3- Kabule göre de, avukatlık ücret tarifesinin 4. maddesinin 2. fıkrasına göre aynı konuda birden çok işin sayısı dikkate alınarak her biri için tarifede yazılı miktarlardan indirim yapılarak avukatlık ücreti verilmek gerekirken bu yönün düşünülmemesi isabetsizdir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın üçüncü bentte gösterilen sebepten oybirliğiyle ikinci bentte gösterilen sebepten oyçokluğuyla (BOZULMASINA) peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 21.9.1978 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davada; davalı işveren Ankara 7. İş Mahkemesi'nin 12.7.1976 tarih ve 1976/1201 sayılı grevin durdurulması kararına rağmen, işbaşı yapılmaması nedeni ile 19.7.1976 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere davacının iş aktini 275 sayılı Yasanın 29 ve 1475 sayılı İş Yasasının 17/II-f maddesine göre bildirimsiz ve tazminatsız feshettiğinden bu hakların tahsili istenmiş mahkeme de isteği hüküm altına almıştır.
Bu şekilde iş akitleri feshedilen işçilerin adedinin 382 olduğu ileri sürülmektedir.
İşyerinde davacının üyesi bulunduğu sendika 21.11.1975 tarihinden beri yeni bir toplu iş sözlemesi yapma görüşmelerinin sonuç vermemesi nedeniyle grev uygulaması yaptığına göre bu niteliği ile de uygulanan grev hak grevi olmayıp menfaat grevidir. Ve 25 sayılı özel Yasa 19. maddesinde ancak hak grevlerinde mahkemenin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulabileceğini kabul etmiş ve bir de 21. maddede öngörülen nedenler ve biçimler içinde Bakanlar Kuruluna yetki tanımıştır. Ancak taraflar uygulanan bu grevin yasaya uygun olup olmadığı konusunda uyuşmazlık içinde bulunduklarından grevin gerek amaç gerekse biçim yönünden yasaya uygun olup olmadığının saptanması önem kazanmıştır.
Davacının mensup olduğu sendika, İstanbul 5. İş Mahkemesi'nin 12.3.1975 gün ve 32-6 sayılı kararı ile Bölge Çalışma Müdürlüğünden 275 sayılı Yasanın 12. maddesine göre aynı mahalde ve aynı işkolunda kurulu diğer sendikaların adreslerini gösterir listeyi aldıktan sonra yasanın öngördüğü yazılı bildiri ve ilanı yapmaması üzerine çıkan yetki uyuşmazlıkları özellikle işverenin 31.3.1975 tarihine kadar Ağaç-İş Sendikası ile yapılmış toplu iş sözleşmesi taraf sendikaca feshi ihbarda bulunulmadığından 275 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca bir sene daha uzamış sayılacağı nedeniyle yapılan itiraz çağrıda bulunan sendika yararına İstanbul 5. İş Mahkemesi'nin 2.5.1975 gün ve 105 sayılı 7. İş Mahkemesinin 19.8.1975 gün ve 242 ve 6. İş Mahkemesi'in 18.8.1975 gün ve 228 sayılı kararı ile sonuçlanması üzerine toplu iş sözleşmesi görüşmelerine başlanmıştır.
İlk toplantıya katılan işveren daha sonraki toplantılara katılmaması ve konudaki toplantı ve görüşmelerin sonuçsuz kalması nedeniyle buradaki prosedüre uygun olarak 9.10.1975 tarihinde grev kararı almış ve grevi 21.11.1975 tarihinden itibaren uygulamaya başlamıştır.
Ancak davalı işveren bu defa Ankara 5. İş Mahkemesi'ne halen yürürlüğü bir yıl daha uzatılmış toplu iş sözleşmesi varken ikinci bir sözleşme yapamayacağının tesbiti ve yoldaki muarazanın önlenmesi için dava açmış ve mahkemenin davanın reddine dair kararının dairemizce bozulnması üzerine mahalli mahkemece ısrar kararı verilmiş fakat ısrar kararı da Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.6.1976 tarih 941-2277 sayılı kararı ile daire bozması ve istek paralelinde bozulmuştur.
Bunun üzerine mahalli mahkeme sendikanın bozmada ve yukarıda yazılı geekçeye göre toplu sözleşme yapamıyacağına 27.7.1976 gün ve 158-1658 sayı ile karar vermiş ve bu karar artık temyiz edilmiyerek 3.8.1976 tarihinde kesinleşmiştir.
Kollektif iş hukukunun özellikleri gözönünde tutulduğunda 275 sayılı Yasanın 29. maddesine göre kanunsuz greve katılan işçinin iş sözleşmesinin ihbarsız ve tazminatsız iş aktinin bozulabilmesi için işçinin iştiraki yanında kusurlu olup olmadığının da araştırılması gerekir. İşçi, yasanın kendisine tanıdığı bir hakkı kullandığı inancı içinde ise kusurlu olduğundan söz edilemez. Aksine düşünce Anayasa ve Yasanın esprisi ile bağdaşmaz.
Nitekim davalının grevin kanunsuzluğunun tesbiti ve tedbir yolu ile durdurulması için Ankara 7. İş Mahkemesi'ne açtığı dava sonunda da; gerek grev kararının alınması ve gerekse uygulanması yasadaki prosedüre ve İstanbul İş Mahkemelerinin kesin ilamlarına dayandırıldığından bu aşamada yasaya aykırı olduğundan söz edilemiyeceğinden, ancak sendikanın toplu iş sözleşmesi yapamıyacağının 27.7.1976 tarihli Ankara 3. Mahkemesinin kararının kesinleşmesinden sonra greve devam edildiği takdirde kanunsuzluğundan bahsedilebileceğine oysa 12.7.1978 tarihli tedbir kararının 20.7.1976 tarihinde mahallen infazı ile durmuş bulunan grevin kanunsuzuğu ileri sürülemiyeceği kabul edilerek 26.10.1976 tarihinde davanın reddine ve karar verilmiş ve bu karar da Yargıtay'ca onanarak kesinleşmiştir.
Kesinleşen bu kararla da hukuki bir gerçek ve durum ortaya çıkmaktadır. O da sendikanın toplu iş sözleşmesi yapamıyacağına dair Genel Kurul veya mahkeme kararının karar düzeltme ve diğer kamu yolları süresi geçmesi ile keinleşmesinden sonraki aşamada greve devam edildiği takdirde işçinin kusurlu yani yasal hakkını kullandığı inanacıyla hareket etmediği gerçeğidir. İş akitleri ise bu aşamadan önce feshedilmiştir. Bu gerekçe ile kısmen de karar yerindeki gerekçe ile bozma kararının ikinci bendinde gösterilen çoğunluk görüşünden ayrılıyorum.