Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1978/913
K: 1978/14367
T: 18.12.1978
  • OYAK'IN HUKUKSAL YAPISI (UYGULANACAK KURALLAR)
  • MALÜLİYET RAPORLARI
  • HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN BAŞLANGICI
1) Oyak, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına belli sosyal yardımları sağlamak amacıyla kurulmuş, özel hukuk kurallarına bağlı, parasal [mali] ve yönetsel [idari] bakımdan özerk olan, tüzelkişiliğe sahip bir güvenlik kurumudur. Kurum ile mensubu arasındaki anlaşmazlıklar ancak ve sadece 205 s. Yasa kurallarıyla, bu kurallar yetersiz ise özel hukuk kurallarıyla çözümlenir.
2) Oyak mensubu kişinin maluliyetini sapta yan Sağlık Kurulu Raporları üzerinde M.S. Bakanlığı ve Emekli Sandığı'nın bir işlem yapma yetkisi olmadığı gibi, bu raporların onaylanmakla kesinleşeceği de düşünülemez.
3) 205 s. Yasanın m. 27'deki bir yıllık süre hak düşürücü süredir ve bu süre rapor tarihinde ya da geç öğrenmede öğrenme tarihinde işlemeye başlar. Raporlar için Onay. la kesinleşme sözkonusu olmadığından hak düşürücü Sürenin kesinleşme tarihinde başlayacağı kabul edilemez.
(205 s. Oyak K m. 26, 27)
Taraflar arasındaki alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 205 sayılı (Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanunun)nun 26/b maddesinden kaynaklanan kısmi malüliyet yardımının ödenmemesinden doğmuştur.
Aynı Yasanın 27. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde malüliyet yardımından yararlanılmak için iki süre öngörülmüştür. Bu sürülerden birincisi bir yıllık olup, bunun başlangıç tarihi "malüliyete duçar olan üyenin malüliyetinin tespiti" günüdür. Bu hükme göre, malüliyetini öğrenen üye bizzat veya kendisiyle ilgili herhangi bir şahıs tarafından durumu yazı ile kuruma bildirmekle yükümlüdür. Bu süre içinde durum bildirmediği takdirde "malüliyet yardımı talep hakkı" sukut eder.
Aynı maddede öngörülen ikinci süre ise beş yıllık olup, bu süre "her halde maluliyeti tevlit eden hadisenin vukuu tarihinden itibaren" işlemeye başlar. Bu durumda da az yukarıda anılan şekilde kuruma yazı ile başvurulması gereklidir.
Görülüyor ki, 205 sayılı Yasanın 27. maddesi, maluliyet yardımı talep hakkını hak düşürücü bir süre ile sınırlamıştır. Bu sürenin hak düşürücü süre olduğu, maddenin sonunda mevcut olan "talep hakkı sukut eder" sözleriyle belirtilmiştir. Bundan başka, başvurunun behemehal yazılı olması hususu da bir geçerlik şekli olarak öngörülmüştür.
Davacının malüliyetinin Gülhane Askeri Hastalı Annesi'nin Sağlık Kurulu tarafından verilen 4.12.1974 gün ve 2801 sayılı raporuyla tespit edildiği ve davasının 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 30. 12. 1975 gününde Ordu Yardımlaşma Kurumu'na başvurduğu konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık yoktur. Ancak davacı, hak düşürücü 1 yıllık sürenin rapor tarihinden değil, bu raporun tasdik edilmek suretiyle kesinleştiği tarihten itibaren işlemesi gerektiğini ileri sürmüş ve iddiasına dayanak olarak da (160/1 Türk Silahlı Kuvvetleri Mensuplarının Sıhhi Muayeneleri Talimatı)nı ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 50. maddesiyle aynı Yasanın 52. maddesi hükmünce çıkarılmış olan tüzük hükümlerini göstermiştir.
O halde, bu davada çözümlenmesi gereken sorun, davalı kurumun hukuksal yapısı ile bu kurumun güttüğü amacın ve kurum ile davacının dayandığı hukuk kurallarının ilişkisinin değerlendirilmesi ve saptanması olmalıdır.
Davacının tazminat davasının kaynaklandığı 205 sayılı Kanuna dayanılarak kurulmuş olan Ordu Yardımlaşma Kurumu (Oyak), Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına belli sosyal yardımları sağlamak amacını güden ve 205 sayılı Kanun ile hukuk hükümlerine tabi olan ve aynı zamanda mali ve idari bakımdan muhtar olan tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur. Bu kuruluşun gelirleri kanunun 18. maddesinde sayılmıştır. Hiç kuşku yoktur ki davalı OYAK, belli bir mesleği icra edenlerin, o meslek mensupları için ihdas edilmiş ek bir güvenlik kurumudur; ana hedefi de kendisine yapılan çeşitli ödemeleri (gelirleri) kabil olduğu kadar tasarrufa dönüştürmektir. Türkiye'de gerek kamu gerek özel ekonomi kesiminde bir çok kuruluşlar, ya asil gaye olarak ya da asli gayelerinin gerçekleştirilmesini destekler mahiyette tali gaye olarak, kendilerine yapılan ödemeleri az veya çok tasarrufa dönüştürmektedirler. Asli gayesi tasarruf yaratma olan kuruluşlar ülkemizde başlıca iki guruba ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi; kamu kesiminde yer alanlardır ki bunlar başlıca sosyal güvenlik kuruluşları yani Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur'dur. İkincisi ise, özel kesimde yer alan kuruluşlar olup bunlarda üç gruba ayrılmaktadır.
a) OYAK ve kuruluş hazırlığı yapılan MEY AK gibi, aslında sosyal güvenlik sistemlerine tabi kişilere de yarar ve de ek güvence sağlıyan ve kanunla kurulan müesseseler,
b) Yine kanunla kurulmuş olmakla beraber mensuplarına (sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmadıkları için) birinci derecede sosyal güvenlik sağlıyan kuruluşlar (Ticaret odaları, sanayi odaları, ticaret borsaları ve bunların birliklerinde çalışanları kapsıyan emeklilik sisteminde olduğu gibi),
c) Özel Hukuk hükümlerine göre kurulan ve mensuplarına bazen birinci derecede (özel bankalarla, sigorta şirketleri emekli sandıkları) bazen de munzam olarak (birçok büyük müesseselerin sosyal güvenlik hükümlerine tabi mensuplarının kendi aralarında kurdukları yardımlaşma, emeklilik vs. sandıkları (tesisleri) sosyal güvence sağlıyan müesseselerdir. (Bu konuda geniş bilgi için bakınız. Prof. Memduh Yaşa- Kurumsal Tasarrufların Değerlendirilmesi - Makale - İstanbul Hukuk Fakültesi Yayını - Halil Arslanlı'nın Anısına Armağan - Sayfa 236).
Görülüyor ki davalı OYAK, özel kesimde yer alan ve asıl amacı aslında Sosyal güvenlik sistemine bağlı olan mensuplarına ek bir sosyal güvenlik sağlıyan ve böylece tasarruf yaratma amacı güden bir müessesedir. Bu bakımdan ne Milli Savunma Bakanlığı'nın ve ne de T.C. Emekli Sandığı'nın bir kademesi değildir. Diğer bir ifade ile davalı kurum mensuplarının aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensubu olması ve Emekli Sandığı'nın asil üyesi bulunması OYAK mensuplarının da 205 sayılı Yasa dışında ve bu yasada ön. görülmeyen hukuk kurallarına (örneğin, davacının ileri sürdüğü gibi Sıhhi Muayene Talimatına 160/1 ve 5434 sayılı Kanunun 50 ve 52. maddesine ve 52. madde hükmünce çıkarılmış olan tüzük hükümlerine) tabi olmasını gerektirmez. Böyle bir iddia ve düşünceye herşeyden önce 205 sayılı Yasanın 1. maddesinin ikinci fıkrası hükmü engeldir. Zira anılan fıkrada aynen "Kurum bu kanun ile (yani 205 sayılı kanunla) özel hukuk hükümlerine tabidir" denilmektedir. 0 halde, şu açık hükme rağmen 205 sayılı Yasada mevcut olmıyan bir pozitif hukuk kuralının uygulanması suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi mümkün olamaz. Kaldı ki, 205 sayılı Kanun davacının dayandığı hukuk kurallarına da yollamada bulunmuş değildir. Hal böyle olunca, davalı kurum ile mensubu arasında çıkan uyuşmazlıkların, ancak ve sadece 205 sayılı Yasa hükümleriyle ve bu yasa hükümleri yetersiz ise, o takdirde özel hukuk kurallarıyla çözümlenmesi gerekir. Halbuki davacının dayandığı hukuk kuralları özel hukuk kuralları niteliğinde değildir.
Şu açıklamaların ışığı altında olay incelendikte varılacak sonuç şudur: 205 sayılı Yasanın 26. maddesinin (a) bendinin ikinci fıkrası gereğince malüliyet bir sıhhi heyet raporu ile tespit edilecektir. Gerçekten davacının malüliyeti 4. 12. 1974 günlü ve 2801 sayılı raporla saptanmıştır. O halde davacı malüliyetini öğrendiği bu tarihten itibaren 27. madde hükmüne uygun olarak durumu yazı ile davalı kuruma t yıl içinde bildirmek zorundadır. Makiliyeti hak düşürücü nitelikteki bu süre içinde yazılı olarak bildirilmediğine göre, artık malüliyet yardımı talep hakkı sukut etmiştir. Malüliyet raporlarının tasdiki ve kesinleşmesi gereğine işaret eden bir hüküm 205 sayılı Kanunda yoktur. Davacının ileri sürdüğü hukuk kuralları Milli Savunma Bakanlığı'nın ya da Emekli Sandığı'nın yapacağı resmi işlemlerle ilgili olup. 205 sayılı Yasa ile alakalı bulunmamaktadır. Nitekim, dairemizin emsal bir olay nedeniyle verdiği 5. 10. 1965 gün ve 6505 E., 4607 K., sayılı ilamında da aynı ilke dile getirilmiş bulunmaktadır. Olayımızda bu içtihaddan dönülmeyi gerektiren bir durum da söz konusu değildir. Bundan başka bu davada davacı 4. 12. 1974 günlü maluliyete ilişkin sıhhi heyet raporuna geç muttali olduğunu da asla iddia etmemiş ve bütün yazılı ve sözlü beyanlarında bu tarihi kesinlikle benimsemiş ve kabul etmiş ve davasında bu hukuki nedene değil, yukarıda anılan talimat ve tüzük hükümlerine dayanmıştır.
Bütün bu yazılı nedenlerle, mahkemenin hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş olması doğrudur ve hüküm onanmalıdır.
Sonuç: Davacının bütün temyiz İtirazlarının reddiyle temyiz olunan hükmün (ONANMASINA) ve davalı yararına takdir edilen 1400 lira duruşma avukatlık parası ile onama harcının temyiz edene yükletilmesine 18. 12. 1978 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Çoğunluk kararında olay geniş bir biçimde açıklanmıştır. Uyuşmazlığın ana noktası davacının 205 sayılı Ordu Yardımlaşma Kurumu Yasasının 27. maddesi gereğince malüliyet yardımı alabilmek için süresinde başvurmuş olup olmadığı hususudur. Bunun içinde anılan yasa maddesindeki (malüliyetin tesbiti) terimi üzerinde durmak, tesbitten ne anlaşıldığını açıklamak ve belirtmek gerekmektedir.
Çoğunluk, malüliyetin tesbiti tarihini Gülhane Askeri Hastahanesi'nin Sağlık Kurulunca verilen raporun tarihi olan 4. 12. 1974 tarihi olarak kabul etmiştir. Oysa bu benimseme, davalı OYAK'ın kabulüne dahi aykırıdır. Gerçekten davalı OYAK vekili 18. 12. 1976 günlü dilekçesinin 3 numaralı bendinde bu tesbit tarihinin hastahane baştabibinin raporu onay tarihi olan 16. 12. 1974 günü olduğunu açıkça kabul etmiştir. Tarih itibariyle sonuca etkili olmayan bu yöne değinilmekle yetinilmiştir. Ancak bu husus dahi tesbit tarihinin belirlenmesinin açık ve kolay olmadığını göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
Yasalar, amaçları kimler için düzenlendikleri ve bunların statüleri göz önünde tutularak yorumlanmalıdır. 205 sayılı Yasa ile kurulan Ordu Yardımlaşma Kurumunun anılan yasanın 1/2. maddesi hükmüne göre, gerçekten, bu yasa özel hukuk hükümlerine tabi mali ve idari bakımdan muhtar ve tüzel kişiliği olan bir kuruluştur. Ancak aynı maddenin 1. fıkrasındaki açıklamayı da ihmal etmemek gerekir. Bu fıkraya göre Kurumun amacı Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına bu yasada yazılı sosyal yardımları sağlamaktır. Bundan başka aynı fıkrada kurumun Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olduğu da açıkça belirtilmiştir. Kurumun temsilciler Kurulu Yasasının 3. ve 17. maddeleri gereğince sadece muvazzaf subaylardan ve 17. maddenin (b) ve (c) fıkralarında gösterilen kişilerden teşekkül etmektedir. Madde 20'ye göre seçilecek genel kurul üyelerinin çoğunluğunu da muvazzaf subaylar oluşturmaktadır. Yönetim Kurulu üyelerinden en az üçünün de T. Silahlı Kuvvetleri mensubu olması madde 7 ve 8 gereğidir.
Başta Yasanın 1. maddesindeki kurumun (Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olduğu) hükmü olmak üzere yukarıda anılan bütün hükümler tüzel kişiliği haiz ve özerk olmasına rağmen Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olduğunu açık bir surette göstermektedir. Diğer bir deyimle kurumun, Milli Savunma Bakanlığı ve genel olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırmak ve ayrı düşünmek olanağı yoktur. Aksi halde (Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı Olmak) hükmü çok anlamsız kalır. Ancak hem Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı hem de özerk olmak çelişkili gibi görünmektedir. Oysa, gerçekte böyle bir çelişki yoktur. Madde kurumun sadece mali ve idari yönden özerk olup, diğer yönlerden örneğin bir raporun düzenlenmesi ve kesinleşmesi, bir subayın emekliye sevkedilmesi gibi konularda Milli Savunma Bakanlığı ile ilgili yasa, tüzük, genelgelerle bağlı olduğunu ifade etmektedir. Aksini düşünme olanağı yoktur. Gerçekten, örneğin, 205 sayılı Yasanın 20/a-l maddesi gereğince kurumun, üyelerine emeklilik yardımı yapmaktadır. Ancak 205 sayılı OYAK Yasası üyelerinin emekli olma, koşullarını saptamamıştır. 0 halde üye olan subayların emeklilik koşullarını bu üyelerin tabi oldukları yasa, tüzük ve genelgelerdeki ve T.C. Emekli Sandığı Yasasındaki hükümlere göre saptamaktan başka bir olanak mevcut değildir. OYAK, kendi yasasında bu konuda bir hüküm bulunmadığına göre, bu emeklilik işlemine uygulanacak yasa hükümlerini ve emeklilik işleminin kendisini kabul etmemezlik edemez. Adiyen emekliye sevk işlemide bu böyle olduğu gibi, yasanın 20/a-2. maddesindeki maluliyet yardımı konusunda da üye subayın malulen emekliye sevki işleminde de böyle olması gerekir. davalı kurumun, kendi yasasında açık hüküm bulunmadıkça üyeleri olan subayların tabi oldukları yasa tüzük genelge vs. deki hükümlerle bağlıdır. Aksine kabul davalı kurumun kuruluşuna ilişkin 205 sayılı yasanın 1. maddesi hükmüne ve amacına aykırı olur.
O halde 205 sayılı Yasanın 27. maddesinde sözü geçen maluliyetin tesbiti keyfiyetinin de yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde saptan ması gerekir. Çünkü 205 sayılı Yasada tesbitin nasıl yapılacağına ilişkin bir hüküm yoktur. Dosyada davalı kurumun, davacı subayın tabi olmadığını iddia etmediği, yani davacıya uygulanmasında bir uyuşmazlık bulunmayan Milli Savunma Bakanlığı'nca yürürlüğe konulmuş Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının sıhhi muayeneleri hakkında bir talimatname mevcuttur. Bu talimatnamenin 1. maddesi T. S. K. personeli hakkında yapılacak sıhhi işlemleri gösterdiğini açıkladıktan sonra, 2. maddesi de talimatnamenin subaylar dahil kimilere uygulanacağını belirtmiştir. Davacı da subay olduğuna göre bu talimatname hükümlerine tabi olacağı kuşkusuzdur. Bu talimatnamenin 19/j maddesinde Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Başkanlığının onay yetkisini gerektiren durumlar gösterilmiştir. Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Başkanlığının onayına bağlı işlemler arasında subayların emeklilik ve maluliyet raporları da mevcuttur. Sağlık başkanlığının yetkisi geniştir. Talimatname Md. 20'ye göre şekli kurul raporuyla yetinmeyerek hakem muayenesi yaptırabileceği gibi raporun ilgilendirdiği kişiyi celbedip muayene de edebilir veya ettirebilir. Sıhhi heyet raporunu onaylayabilir, son karar Sağlık Başkanlığına aittir. Tali mat nameni n 21. maddesinde de onay makamlarının bir sıhhi kurul raporunu yeterli bulmadıkları takdirde başka bir hastahane sağlık kuruluna kontrol muayenesi de yaptırabilecekleri açıklanmıştır. Bu hükümlerden açıkça anlaşılmaktadır ki onay makamı raporları onaylamadıkça rapor kesin bir nitelik kazanamamaktadır. 0 halde 205 sayılı Yasanın 27. maddesinde maluliyetin tesbiti tarihi olarak Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Başkanlığının raporu onay tarihini almak zorunluğu vardır. Çünkü bu onaydan önce tesbit edilmiş kesin bir durum yoktur. Bir an için davalı kurumun hastahane sağlık kurumunun başhekimince onaylı malüliyet raporuna dayanarak ödeme yaptığını ve fakat Milli Savunma bakanlığı Sağlık Başkanlığı'nın bu raporu yeterli görmeyerek, talimatnamenin anılan hükümlerine dayanarak, kişiyi muayene için başka bir hastahaneye sevkettiğini ve bu hastahanenin malül addedilemeyeceği hakkında bir rapor düzenlediğini ve bu raporun Milli Savunma Bakanlığı'nca onaylandığını düşünürsek, acaba davalı kurum bu durum üzerine ve 2. rapora dayanarak ödediği malüliyet yardımını geri istemiyecek midir? Bu soruya olumlu cevap vermekten başka bir hukuki yol düşünülemez. 0 halde maluliyet yardımının ödemeden önce de raporun Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Başkanlığı'nın (onay makamının) onayından geçmesini beklemesi gerekir. Maluliyetin tesbiti ancak bu onayla gerçekleşebilir. Aksi halde davalı kurumun hastahane başhekiminin onayını da beklememesi gerekir. Sağlık Kurulu raporunun tanzim tarihini tesbit tarihi olarak benimsemesi gerekir. Başhekimin onayının gerekliliğini benimseyip Milli Savunma Bakanlığı'nın onayına gerek olmadığını söylemek bu yönden çelişkiye de düşmek olur.
Milli Savunma Bakanlığı, Sağlık Başkanlığı onay tarihi 15.1.1975 ve davalı kuruma başvurma 30. 12. 1975 gününde olduğuna göre 205 sayılı yasanın 27. maddesindeki 1 yıllık süre geçmemiş bulunmaktadır. Bu nedenle mahkemenin davacıya ödenmesi gereken malüliyet tazminatını araştırarak bulacağı miktara hükmetmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması kanaatiyle hükmü onayan çoğunluk görüşüne karşıyız.
(Y.D.) Üye
(M.O.) Üye
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06
  • Kısmi Kabul ve Kısmi Red Kararından Sonra 3/4 oranından indirimli icra vekalet ücreti 
  • 26.04.2025 09:11


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini