 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1978/3302
K: 1978/13995
T: 12.12.1978
- KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI
- HUKUKA AYKIRILIK (HAKSIZ DEĞER YARGISI VE İDDİA - DAYANIKSIZ İHBAR - YERSİZ SUÇLAMA)
ÖZET: 1 - Kişiyi küçük düşürmek, yanlış tanıtmak, gülünç ya da zor duruma sokmak, kişiye düşmanca bir ortam hazırlamak amaciyle vaki davranışlar kişinin manevi değerlerini nasıl zedelerse, bir olayın aktarılması ya da bir olay veya kişinin eleştirilmesi de çoğu kez şeref ve saygınlığa, onura elatma niteliğinde olabilir.
2 - Keza, bir kişinin diğer bir kişi hakkındaki olgu iddiasının, değer yargısının haksız ve ölçüsüz olması, sağlıksız görünüme, bürünmesi, yersiz abartma ve hatta suçlama biçiminde yansıtılması halinde bu davranış hukuka aykırı sayılır.
3 - Bir kişiyi "Devlet parasını zimmete geçirmekle itham etme" şeklinde gerçekleşen ihbar, dayanaktan yoksun 'bulunması halinde kişilik haklarını zedeleyen hukuka aykırı bir davranış sayılır.
(818 s. BK m. 49)
(743 s. MK m. 23, 24)
(765 s. TCK m. 38)
Taraflar arasındaki tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu:
Davacı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Enstitüsü Kürsü Başkanı olan davalının aynı kürsüde öğretim üyesi olarak görev yapan kendisi hakkında anılan fakülte dekanlığına hitaben yazmış olduğu 9.12.1976 gün ve 269 sayılı yazısı ile "kendisinin 1044 sayılı Kanuna göre almış olduğu ek görev maaşlarını Fakülte Döner Sermayesine yatırması gerekirken, bu işlemden kaçındığını ve böylece hakkı olmayan Devlet parasını zimmetine geçirdiği şüpheleri uyandırdığını ... aynı şekilde TÜBİTAK'dan aldığı ücreti de tamamen zimmetine geçirmemesi için Dekanlığın gereken uyarıda bulunmasını istediğini" ve böylece bu davranışı ile kendisini toplum önünde ve mensubu bulunduğu üniversite camiası önünde küçük düşürdüğünü, hakaret ettiğini ve bu yol ile kişilik haklarını ağır şekilde halele uğrattığını ileri sürerek, 50000 lira manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı savunmasında, Farmakoloji Kürsüsü Başkanı olduğunu, bu itibarla aynı kürsüde görev yapan kamu personelinin eylemlerinin, davranışlarının yasalara uygunluğunu denetlemekle görevli bulunduğunu, gerçekleşen eylem ve davranışının yasal bir görevin yerine getirilmesini sağlamak amacına yönelik bulunduğunu, davacının kişisel haklarına tecavüz etmediğini ileri sürmüştür.
Yerel mahkeme, davanın dayanağını teşkil eden ve davalı tarafından yazıldığı anlaşılan yazıda, davalı kürsü başkanının davacıyı suç işlemekle ve Devlet parasını zimmetine geçirmekle itham etmediğini ve bu yolda yoruma müsait bir kesin ifade kullanmadığını, sadece yasal uygulamanın sağlanması için durumu ilgili mercie haber verdiğini, olayda davalıya kabili atıf bir ağır kusur bulunmadığı gibi böyle bir yazı ile de ağır bir zararın doğmayacağını benimsemiş ve bu gerekçe ile davanın reddi cihetine gitmiştir.
Davacı tarafından açılan tazminat davasının konusunu oluşturan ve dayanağını teşkil eden 9.12.1976 gün ve 269 sayılı yazının, davalı tarafından yazıldığı konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık yoktur. Davalı kürsü başkanı tarafından Tıp Fakültesi Dekanlığına yazılan bu yazıda aynen (... Kürsümüz öğretim üyelerinden Prof. (K)nin TÜBİTAK Tıp Araştırma Gurubu Üyesi olarak görevlendirilmesi hakkındaki karar kendisine tebliğ edilmiştir. Ancak, bu münasebetle aşağıdaki hususları Dekanlığın dikkatine arzetmeyi bir görev saymaktayım
1- Prof. (T)nin Dişçilik Fakültesi'nde, Sağlık Bakanlığı'nda ve Sosyal Sigortalar Kurumu'ndaki ek görevlerine ilaveten TÜBİTAK'daki yeni ek görevi ile esas görevi dışındaki mesai saatleri haftada 15 saati de geçecektir. Eğer Ankara Üniversitesi Senatosu kendi kararlarına saygılı ise, bu kararların fakültedek,i takipçisi olan Dekanlık makamının Prof. (K)yi diğer ek görevlerinden istifaya davet ederek, fakültemiz dışındaki görevlerini haftada 6 saate indirtmelidir.
2- 1044 sayılı Kanun muvacehesinde Prof. (T), ek görev maaşlarını fakültemiz döner sermayesine yatırması gerekirken, bu işlemden kaçtığı ve hakkı olmayan devlet parasını zimmetine geçirdiği şüpheleri uyanmıştır. Bu hususta kürsü başkanlığının 22.11.1976 gün ve 250 sayılı yazısını ve bunun 30.11.1976 gün ve 262 sayılı yazı ile tekidini Prof. (T), bugüne kadar cevaplandırmaktan kaçınmıştır. Aynı şekilde TÜBİTAK'dan alacağı ücreti de tamamen zimmetine geçirmemesi için Dekanlığın gereken uyarıda bulunmasını saygıyla arzederim. .) dendiği görülmektedir. Maliye Bakanlığı'nın Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne yazdığı anlaşılan ve "Üniversite öğretim üyelerinin diğer üniversite, fakülte ve akademilerde hizmet gördükleri ek ders görevlerine karşılık aldıkları ücretlerin (765 sayılı Üniversite Personel Kanununa göre Döner Sermaye İşletmesine yatırılmasına gerek olmadığına" ilişkin bulunan 2.8. (977 gün ve KY. 18, BÜMKO. 115805, 48/22566 sayılı yazısı bir yana; davalı tarafından rektörlüğe yazıları yazının her yönü ile dayacının kişilik haklarını ağır bir şekilde halele uğrattığı kuşkusuzdur. Zira, devlet idaresinin muhtelif kademelerinde hiç bir ayırım yapılmaksızın gelenekten gelen resmi bir yazışma adabının yerleşmiş bulunduğu kuşkusuzdur. Eskidenberi uyula geldiği için bir yasa hükmü gibi sağlamlaşan bu yazışma usulü ve kurallarına özellikle resmi yazışmalarda da büyük bir titizlikle uyulmak gerekir. Kaldı ki, bu titizliğin, genel ahlak kuralları ile sosyal yaşayış bilgisi usulleri (acibı muaşeret) yönünden de özellikle gösterilmesi gerekir. Hele davalı gibi mesleğinin en üst düzeyine çıkmış ve bununla da kalmayarak kürsü başkanı olmuş, toplumun belli bir kesiminin eğitimini üstlenmiş, gençlerin belli bir düzeyde yetiştirilmesi ödev ve sorumluluğunu yüklenmiş bulunan kimsenin, aynı düzeydeki bir meslekdaşı ile olan ilişkilerini ve bunlar üzerindeki denetim görevini çok büyük bir dikkat ve özenle yapması ve bu görevi yaparken örnek olacak davranışlarda bulunması her türlü izahtan varestedir.
Yine kuşku yoktur ki, tarafların kişiliği bir yana, bir toplum oluşturan bireylerin herbirinin, içinde yaşadığı toplumda ve ilişkiler kurduğu çevrelerde kişisel bir onuru, şerefi ve saygınlığı mevcuttur. Kişiyi küçük düşürmek, yanlış tanıtmak, gülünç ya da zor duruma sokmak, kişiye düşmanca bir ortam hazırlamak amaciyle vaki davranışlar manevi değerleri nasıl zedelerse, bir olayın aktarılması yada bir olay veya kişinin eleştirilmesi de çoğu kez şeref ve saygınlığa onura müdahale niteliğinde olabilir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu tür davranışların haksız olması, diğer bir deyimle hukuka aykırı bulunması gerekir. O halde, temyize konu edilen bu olayda herşeyden önce çözümlenmesi gereken sorun, davalının eylem ve davranışın hukuka aykırı olup olmadığı hususunun saptanması olmalıdır.
Davacı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Enstitüsünde Profesör, davalı da aynı kürsünün başkanı olan bir profesördür. İkisi de az önce anıldığı veçhile mesleklerinin doruğuna çıkmış birer bilim adamıdırlar. Her ikisinin de mevcut yasa hükümleri uyarınca belirli görev ve sorumlulukları mevcuttur. Davalının kürsü başkanı olması nedeniyle ek bir gözetim ve denetim ödevi bulunabilir. Ancak bu görevin büyük bir özenle yürütülmesi gerekeceği de kuşkusuzdur. davalı kürsü başkanı Tıp Fakültesi Dekanlığı'na yukarıya aynen metni alınan bir yazı yazmış ve "davacının, ek görev maaşlarını Fakülte Döner Sermayesine yatırması gerekirken bu işlemden kaçtığını ve hakkı olmayan Devlet parasını zimmetine geçirdiği şüphelerinin uyandığını bildirmiş; aynı şekilde TÜBİTAK'dan alacağı ücreti de tamamen zimmetine geçirmemesi için dekanlıkça gereken uyarıda bulunulmasını" istemiştir. Bir profesör hakkında yazılan bu nitelikteki bir yazının, normal bir yazışma uslubu dışında yersiz ve gereksiz çok ağır sözleri kapsadığı, ve "Devlet parasını zimmete geçirme" ithamını ihtiva ettiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu yazı nitelikçe, yerine getirilmesi gereken bir görev anlayışının çok ötesinde, gerçek amacı kasten aşar nitelikte, her okuyanın zihninde kuşku uyandıracak bir yorum ve izah tarzına tabi tutulmaya müsait yersiz ve ağır ithamları kapsamaktadır. Velev ki, gerçek olsa bile, davacının böyle bir davranışının daha genel nitelikte bir yazı ile dekanlığa bildirilmesi gerekirken ve bu mümkün iken aksine davranışı tercih etmek, belli bir amaçla hareket edildiğinin en belirgin kanıtıdır. Davalının davacı hakkındaki olgu iddiasının, değer yargısının haksız ve ölçüsüz olduğu, sağlıksız görünüme büründüğü yersiz abartma ve hatta itham biçiminde aksettirildiği ve bu itibarla hukuka aykırı Olduğu cihetle, bu bakımdan (davalının belli bir görevi yerine getirmek amaciyle hakaret ettiği) yolundaki mahkeme görüşüne katılmak mümkün değildir. Zira üstün sosyal düzeyde bulunan kişiler arasında bundan daha ağır bir tecavüz esasen beklenemez. Ek görev ücretlerinin gerçekten Döner Sermayeye yatırılması gerekip gerekmediği sorunu, yazının niteliği yönünden davanın bu aşamasında esasa etkili görülmemiş ve ancak hükmedilecek tazminatın kapsamına müessir olması itibariyle bu konu üzerinde durulmamış ve tartışmasına girişilmemiştir.
Bütün bu yazılı nedenlerle, davalının gerçekleşen eylem ve davranışı ile davacının kişilik hakları ağır bir şekilde halele uğratıldığı sabit olduğundan uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulması gerekir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 12. 12. 1978 tarihinde oybirliği ile karar verildi.