 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1978/13013
K: 1979/4136
T: 27.03.1979
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı Veysel, 23.3.1973 günü davalılara ait 06 HD 810 plaka sayılı hususi otomobil ile 06 FU 459 plaka sayılı kamyonun çarpışması sonucu çehresinde sabit iz ve eser kalacak derecede ağır bir şekilde yaralandığını ileri sürerek, (neye karşılık olduğunu açıklamadan) 65.000 lira maddi tazminat istemiştir.
Davacı vekili, 6.12.1977 gününde verdiği bir dilekçe ile maddi tazminat isteklerinin dayanağını açıklamış ve 65.000 lira tazminatın "müvekkilinin çehresinde ve şakağında bulunan sabit iz ve eserin giderilmesi için yapılması gereken estetik ameliyat giderlerine" ilişkin bu açıklaması üzerine 6.12.1977 günlü ara kararıyle gerekli araştırmanın yapılmasına karar vermiş ve davacının çehresindeki sabit izin giderilmesi için yapılacak cerrahi müdahalenin ne miktar giderleri gerektireceğini incelemeye başlamıştır.
Yerel mahkeme, davacıyı Ankara Numune Hastanesi'ne ve ayrıca Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Kürsüsü Başkanlığı'na muayene ettirmiş ve fakat her iki merciden veriler raporlarda "ameliyattan yarar sağlanacağı ve fakat bu estetik ameliyatın ne miktar giderleri gerektireceğinin kendilerince bilinemediği" yolundaki raporlarına ve görüşlerine dayanarak aynen (ameliyat olmadan ne kadar masraf gideceği belli değildir. Bu itibarla davacının ameliyat olup ondan sonra gerekli masrafı dava etmesi lazımdır; bu durum belli olmadan davacının dava açmaya hakkı yoktur) gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Davacının, dava dilekçesinde de belirtildiği veçhile her iki davalıya ait araçların çarpışması sonucu yüzünden yaralandığı, çehresinde yüz estetiğini bozacak şekil ve derecede sabit iz ve eser meydana geldiği, bu olayın vukua gelmesinde davacının hiç bir kusurunun bulunmadığı, ceza davasına ilişkin dosya içeriğinden ve özellikle davacı tarafından aynı davalılar aleyhine aynı olay nedeniyle Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne açılan 1975/47 esas sayılı dava sonunda verilmiş olan ve yargı yollarından da geçmek suretiyle kesinleşmiş bulunan 12.3.1976 günlü ilam muhteviyatından anlaşılmaktadır.
Terzilik mesleği ile uğraşan davacı bu davasında, yüz ve alın mahiyesindeki bu sabit iz ve eser yüzünden ekonomik geleceğinin sarsıldığını ve bu izlerin giderilmesi için estetik ameliyat olma zorunluğunda bulunduğunu ileri sürerek tespit edilecek bu zararlarının ödetilmesini istemektedir. Davanın şu ileri sürülüş şekli itibarıyla davacının tazminat alacağının BK'nun 46. maddesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. BK'nun 46. maddesi bedensel tamlığın bozulmasından (cismani tamamiyetin ihlalinden) doğan zararları düzenlemiş bulunmaktadır. Bu itibarla öncelikle bedensel tamlık (cismani tamamiyet) kavramı üzerinde kısaca durulup, bunun kapsamının belirlenmesinde yarar vardır. Gerek bilimsel ve gerekse yargısal görüşlere göre, bedensel tamlığın ihlali kavramına; insan vücudunda herhangi anatomik bir değişiklik mucip olacak mihaniki müdahelelerden başka, mihaniki olmayan bir müdahale, örneğin; bir korku sonucu meydana gelen bir kalp hastalığı, erken yada noksan doğum, sinir bozukluğu gibi haller girer (H. Tandoğan-Türk Mes'uliyet Hukuku-Ankara 1961-Sayfa 283). Yani burada, öğretide de kabul edildiği veçhile, sadece bedensel değil aynı zamanda ruhsal bütünlüğün halele uğratılması da söz konusudur, (H.Becker-İsviçre Medeni Kanunu Şerhi - VI Cilt-Borçlar Kanunu - 2. Fasikül-S.Reisoğlu Çevirisi -Mad.46/1/1) (Oser/Schönenberger-Borçlar Hukuku -R. Seçkin Çeşirisi-Mad. 46,11/3). Bundan ayrı olarak bir organın yaralanması, kırılması, kopması; keza; görme, duyma organlarının zaafa uğraması ya da görev yapamaz hale gelmesi, kişinin fiziksel görünüşünün değişmesi, güzelliğinin halele uğraması (yani estetik zarar) da bedensel bir zarar meydana getirir (Jean Carrad-Estetik Zarar ve Tazminat-Çeviren Aras-İstanbul Barosu Dergisi Yıl 1945, Sayfa 327) (Saymen/Elbir-Borçlar Hukuku-Sayfa 477). Bu itibarla davacının yüzündeki değişikliğin, çirkinliğin 46. madde anlamında gerçekleşmiş bir zarar olduğunda kuşku yoktur. Nitekim yerel mahkeme de aynı olguyu ve sonucu benimsemiştir. Bilindiği gibi, BK'nun 46. maddesinde öngörülen maddi zararlar üç bölümde toplanmaktadır. Bu zararlar ana hatlarıyle, iyileştirme (tedavi) giderleri ile ilgili zararlar; çalışma gücünün yok olmasından ya da azalmasından doğan zararlar ve nihayet ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlardan ibarettir.
Davacı bu davasında iyileştirme giderlerinde sayılan estetik ameliyat giderleriyle birlikte aynı zamanda ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan zararlarını da istemiştir. Kuşku yoktur ki, genellikle bedensel ve ruhsal tamlığın halele uğratılması hallerinde, bunun doğal sonucu olarak zarara uğrayan kişinin ekonomik geleceğinin de sarsıldığı bir olgu olarak kabul edilmek gerekir. Ayrıca bazı durumlarda ve özellikle bu davanın konusunu oluşturan olayda olduğu gibi beden ve ruh tamlığının yani cismani bütünlüğün ihlali, çalışma gücünü hiç bir şekilde etkilememiş olmasına rağmen, zarara uğrayanın ekonomik ve mesleki alanda geleceğini, gelişme ve ilerlemesini tehlikeye koyabilir; o kimsenin çalışma gücünden tamamıyla yararlanmasına engel olabilir; kazancını etkileyebilir. Bu duruma örnek olarak, bu davamızda olduğu gibi, vücut tamlığının ihlalinden doğan çirkinleşme gösterilebilir. Nitekim, davacı da yüzündeki sabit iz ve eserlerin terzilik mesleğini eskisi gibi yürütmesine engel olacağını ileri sürmektedir. Gerçekten, yüzü çirkinleşen kimselerin mutat uğraşıları konusunda mevcut çalışma güçlerinden yararlanmaları, sağlıklı kişilerle rekabet etmeleri daha güçtür. Zira iş piyasasında, bedensel (fiziksel) yapısı tam olanın, sakat ve çirken olanlara nazaran iş bulma ve kazanç sağlama olanakları daha fazladır. Bundan başka bazı mesleklerde güzelliğin, yüz ifadesinin önemi büyüktür. O halde, olayımızda olduğu gibi terzi olan davacının yüzünü bozan bir yara nedeniyle aslında çalışma gücü azalmamış, aynı mesleği yine de devam ettirmiş (yani mesleğin icrasına doğrudan doğruya engel olmamış) bulunmakla beraber, bu izler mesleğinde ilerlemesine engel ve dolayısıyle ekonomik geleceğinin sarsılmasına neden olmuş ise, yaralandığı gibi, mağdur çirkinleşmese bile, eskiden tanınmış olan yüz şeklinin değişmesi yüzünden ekonomik geleceği sarsılabilir ve bu sebepten ötürü tazminat isteyebilir (Tandoğan -age- 293, dip not 37).
O halde, yukarıda yazılı nedenlerden ötürü davacı hem estetik ameliyatların gerektirdiği giderleri ve hemde gerçekleştiği takdirde ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan zararlarını istemekte haklıdır.
Yerel mahkeme, yukarıda da belirtildiği gibi, davacının ameliyat olmadığını ve ancak ameliyat olduktan sonra katlanmış olacağı giderleri dava etme hakkını elde edebileceğini kabul ile davayı reddetmiş bulunmaktadır. Oysa, böyle bir görüşü benimsemeye tazminat hukuku kurallarına göre olanak yoktur. Çünkü yukarıda da kısaca değinildiği veçhile davacının yüzündeki değişikliğin, çirkinliğin düzeltilmesi için yapılması gerekli estetik ya da benzeri ameliyatlara ilişkin giderler (gerçekleşmiş zarar) niteliğindedir. O halde, bu giderlerin ancak yapılmasından sonra istenebileceği şeklindeki görüş yasaya aykırıdır. (4. H.D. 14.7.1967 gün ve 7693 sayılı kararda belirtildiği gibi).
Bundan başka, yerel mahkemenin ameliyat giderlerinin tespit edilemediğinden söz ederek yine davayı reddetmesi şeklinde beliren görüşüne de katılmak, buna yasal bir dayanak bulmak mümkün değildir, yasa hükümleri aksi doğrultudadır.
Şöyleki, bugün yurdumuzda geniş çapta her tür estetik ameliyat yapılmaktadır. Bu tıp dalında birçok uzmanların bulunduğu bilinen bir gerçektir. Kaldı ki, son raporda, davacıya yapılması gereken estetik ameliyat giderlerinin bu işlerden anlayan uzmanlardan sorulup tespit edilmesinin önerilmiş olduğu anlaşılmaktadır. O halde, bu tür bir ameliyatın gerektirdiği giderlerin, hem de gerçeğe çok yakın bir şekilde tespit edilmesi olanağı vardır. Bunun için, Ankara ya da İstanbul gibi büyük kentlerimizde bulunan tıp fakültelerindeki estetik cerrahi kürsüsü öğretim üyelerinden oluşturalacak bir bilirkişi kurulu marifetiyle bu zararın kapsamının saptanması mümkündür. Mahkemenin buna rağmen, bu giderlerin ameliyat olmadan saptanmasına olanak bulunmadığı yolundaki görüşü yanlıştır ve böyle bir görüşe katılmak mümkün değildir. Kaldı ki, gerçek zararın tesbitinin olanaksız bulunması halinde dahi hakim BK'nun 42. maddesinin 2. fıkrası hükmünden yararlanmak suretiyle yine de zararın kapsamını belirlemekle yükümlüdür. O halde mahkemenin yukarıda anılan şekilde davacının zararını tespit etmesi için gerekli araştırma ve inceleme yapması gerekirken, yasaya uygun düşmeyen bazı düşüncelerle ve eksik inceleme ile davacının davasının reddine karar vermiş olması bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 27.3.1979 gününde oybirliğiyle karar verildi.