 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1978/1235
K: 1978/12862
T: 20.11.1978
DAVA : Taraflar arasındaki senet iptali davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı senedin iptaline ilişkin hükmün davalı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Davacı;davalı kardeşinin, müşterek mirasbırakanları olan babaları İbrahimi tedavi ettirmek amacıyle Mersin'e götürdüğünü ve orada hernasılsa bir fırsatını bulup babalarını Mersin 3. Noterliği'ne getirip orada düzenlenen 11.4.1973 gün ve 15425 yevmiye numaralı (düzenleme satış vaadi ve zilyedliğin devir sözleşmesi) adlı belge ile 4 parça tapusuz taşınmazın zilyedliğini devraldığını ileri sürerek, bu belgenin gerek babasının sözleşme tarihinde aklı dengesinin bozukluğu (ehliyetsiz) ve gerekse bedelsiz olması nedeniyle iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davaya konu edilen belgede satılıp zilyedliğinin devredildiği yazılı 4 parça taşınmazın tapusuz olduğu konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık olmadığı gibi; davacının, satış belgesine konu edilen bir adet taşınmazın satışına itirazları da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Herne kadar davacı, davanın karara bağlandığı 4.7.1977 günlü son iddiaların kapsayan dilekçesinde hile iddiasına da dayanmış ise de, yerel mahkeme bu dilekçeyi karşı tarafa tebliğ ettirmemiş, hile iddiası konusunda davalı tarafa ne diyeceğini sormamış olduğuna ve kararında da bu yönü tartışmamış bulunduğuna göre, bu konu üzerinde durulmasına gerek görülmemiştir.
Yukarıda belirtildiği gbi, davanın yandığı hukuki nedenlerden birincisi,zilyedliğin devrine ilişkin belgenin karşılıksız olduğu, diğer bir deyimle davalının, mirasbırakanları olan babalarına satış bedeli adı altında bir para ödemediği hususudur. Böylece davacı, davalı ile miras bırakanın kendisini ve diğer mirasçıları mirastan yoksun bırakmak amacıyle muvazaalı ve bedelsiz bir sözleşme yaptığını ileri sürmektedir.
Kural olarak, mevsuf muvazaa halinde, görünüşte yapılan sözleşme, tarafların iradesine dayanmadığından geçerli olmayıp, ilke olarak gizli sözleşme yani gerçekten yapılmak istenen sözleşmenin geçerli olduğu (var olduğu) kabul edilerek uyuşmazlığın çözülmesi gerekir. Onun, muvazaalı sözleşme altına gizlenmiş olması, kural olarak geçerliliğine tesir etmez; ancak, gizli sözleşmenin geçerliği şekle bağlı ise, şekil şartına uygun bir irade bildiriminde bulunulmadığı cihetle, geçerlik (muteberlik) şekline bürünmüş olmıyan irade beyanı, hukuki varlığı olmayan bir beyan niteliğini taşıdığından gizli sözleşme dahi geçerli olarak kabul edilemez. Gerçekten yapılması istenen gizli sözleşme, şekil şartına riayetsizlik sebebiyle geçerli (muteber) değilse, ancak geçerli tasarruflara uygulanması gereken tenkis hükümlerinin (MK. 502 vd.) uygulanması söz konusu olamıyacağından, muvazaa sebebiyle BK.nun 18. maddesi uyarınca geçerli olmayan sözleşmeye ilişkin belgenin iptaline karar verilmek, şayet sözleşme geçerli ise, hükümsüzlüğünün tesbiti niteliğindeki senet iptali isteğini reddetmek gerekir.
Davacı, aslında mal satılıp davalıdan mal parası alınmış olmadığı için esas sözleşmenin (yani yapılması kasdedilmiş bulunan bağışlamanın) örtülmesi, gizlenmesi amacıyle yapılmış olan ve mal parasının alınmış olduğu esasına dayanan irade bildiriminin gerçeğe uymadığından ötürü hükümsüz olacağını ileri sürmektedir. Böyle bir hukukı işlem, mirastan mal kaçırma amacıyla yapılmış olsa dahi işin nitelendirilmesine ve varılacak sonuca etkili değildir. Çünkü, tarafların miras bırakanın davalı (oğlu) ile yaptığı gerçek sözleşme anılan nedenlerle bağışlama olduğuna, sözleşmenin konusu olan taşınmazlar tapuda kayıtlı bulunmadığına (ve tapuda kayıtlı bulunmayan taşınmazların taşınır mal niteliğinde sayılması gerekeceğine) göre, tapusuz taşınmazlar üzerindeki zilyedlikten ibaret olan hakkın devir hususundaki sözleşme, hiç bir şekli şartına tabii olmadığından (BK.nun 213'teki gibi), Mersin Noterliği'nce düzenlenen belgede yazılı tapusuz taşınmazlar üzerindeki zilyedlik hakkının değevrine ilişkin muvazaalı satış sözleşmesi altına gizlenerek yapılan bağışlama niteliğindeki tasarrufu geçerli olup, ancak tenkisi istenebilir. Bu bakımdan mahkemenin, işin niteliğinde ve yorumunda ve bedelsizliğin hukuki anlamında hataya düşerek, belgenin karşılıksız olduğundan bahisle iptaaline karar vermiş olması bozmayı gerektirir.
2 - Davacının, belgenin geçersizliğini gerektiren diğer bir hukukı neden olarak miras bırakanı babasının sözleşmenin yapıldığı tarihte makul surette hareket iktidarından yoksun olduğunu, akli dengesinin yerinde bulunmadığını ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Davacı delil olarak da MK.nun hükümlerine uygun olarak düzenlenmediği anlaşılan 10.6.1974 günlü bir belgeye ve o belgede mevcut miras bırakanın beyanlarına dayanmaktadır.
Gerçekten, kural olarak temyiz kudretinden mahrum olankişide tam muamele ehliyetsizliği vardır. MK. nun 15. maddesi hükmünce, mümeyyiz almıyan şahsın tasarrufu, hukuki bir hüküm ifade etmez. Bu itibarla tamamiyle ehliyetsiz bir kimsenin bütün hukuki muameleleri (kanunda öngörülen belirli istisnalar hariç) batıldır. Ehliyetsiz kimse sonradan medeni hakların kullanılması selaheyetini iktisap etse bile, bu muamelelerin butlanı devam eder. O halde, geçersizlik nedeni olarak ileri sürülen ehliyetsizlik iddiasının bu davada incelenme ve tartışma konusu yapılması gerekirdi. Nedence, mahkemenin gerekçe de göstermiyerek bu konu üzerinde durmadığı görülmektedir. Oysa böyle bir iddia davanın sonucuna tamamen etkili olacaktır.
İlke olarak, ölmüş veya sağ bir kimsenin, geçmiş bir tarihteki ruhi durumuna göre temyiz yeteneğinin bulunup bulunmadığı, onun hukuki tasarrufu yaptığı gündeki tutum ve davranışlarının tespitiyle anlaşılır. Tutum ve davranışlar, genellikle maddi olaylardan başka bir şey olmadıklarından, tarafların miras bırakanının sözleşme tarihindeki tutum ve davranışlarının tanık dinlenerek ve mevcut ise o şahsın müşahede, tedavi ve muayenelerine ilişkin tıbbi vesikaları ve verilen raporları nazara alınmak suretiyle tesbiti mümkündür. Maddi olgular ve belgelerden fenni sonuç çıkarmak, diğer bir deyimle maddi olgulara nazaran sözleşmenin yapıldığı tarihlerde mirasbırakanın geçerli davranma yeteneğine sahip bulunup bulunmadığının belli edilmesi özel ve fenni bir bilgiye ihtiyaç da gösterebilir. Oysa mahkeme, davanın tamamen sonucuna etkili bu iddia üzerinde durmamış, yukarıda yazılı esaslar dairesinde gerekli bilgi ve varsa belgeleri toplamamış, tanıkları dinlememiş ve adli tıp meclisinden bu konudaki düşüncesini sormamıştır. Kaldı ki, böyle bir iddia esasen üzerinde re'sen durulup araştırılacak bir iddiadır. O halde bu konuda davacıdan delilleri istenmek ve sonucuna göre gerekli inceleme yapılmak üzere hüküm bozulmalıdır.
3 - Davacı, son oturumda verdiği yazalı dilekçesinde hileye de dayandığına göre, bu dilekçenin davalıya tebliğ ile diyeceği sorulmadan bu konunun da tartışmasız bırakılması yasaya aykırı ise de, davacının temyizi olmadığından artık bu yön üzerinde ayrıca durulmasına gerek görülmemiştir.
4 - Davacı gerek dava dilekçesinde ve gerekse duruşma sırasında vaki birçok beyanlarında ve dilekçelerinde, belgeye konu edilen taşınmazlardan birinin zilyedliğinin devrine muvafakatı olduğunu bildirmesine ve mahkeme usulün 74. maddesi hükmünce iddia ile bağlı olmasına rağmen, davacının bu beyanı üzerinde durulmaksızın, bu beyandan amaçlanan şeyin ne olduğu konusu davacıya açıklattırılmasızın ve bu beyanın hukuki niteliği tartışılmaksızın belgenin 4 taşınmazı da kapsar şeklide iptaline karar verilmiş olması da kabul şekli bakımından bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve davalı yararına takdir edilen 1.400 lira duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine, 20.11.1978 gününde oybirliğiyle karar verildi.