 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1978/4774
K: 1978/5433
T: 12.05.1978
DAVA : Davacı, 11 parsel üzerindeki 13 kapı nolu binanın zemin katında kiracı olarak oturduğunu komşu 4 nolu yerin sahibi davalının binasının kanalizasyon bağlantı sistemi nedeniyle sarsıntı yaptığını ve sağlıklarına zarar verdiğini bu hususun tesbit raporuyla da sabit olduğu halde, davalının bu durum izalesine yanaşmadığından, durumun mahkeme kararıyla izalesi ya da yapım masrafı olarak 6000 TL. sını tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının oturduğu binanın iskan ruhsatı alındıktan sonra kaçak olarak bodruma kat ilave edildiğini, kanalizasyon bozukluğunun bundan ileri geldiğini, olayla binayı yapan müteahhidin kusuru olduğunu ileri sürmüştür.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacı kayıt sahibi olmayıp binada kiracı olarak oturduğundan, ayrıca kanalizasyonun tamiri için yapmadığı harcamayı peşinen isteyemeyeceğinden davanın reddine dair verilen karar süresinde davacı vekilince temyiz edilmekle dosya inclendi gereği düşünüldü:
KARAR : Çağımızda taşınmaza malik olan kişinin, onu mutlak şeiklde, sınırsı ve sorumsuz olarak kullanmak yetkisi yoktur. Malik mülkiyet hakkına konu olan şeyi, taşınmazı keyfince ve dilediği gibi kullanamaz, bu yetki yasaların çizdiği sınırları aşamaz. Malik yasal sınırların dışına çıkmışsa hareketi önlenebilir, başkalarına katlanmalı gereksiz bir zarar vermişse ödemeğe zorlanabilir.
Medeni Kanunda ve ötekiözel yasalarda malikin kullanma yetkisini sınırlandıran çeşitli hükümler vardır. Malikin kullanma yetkisini kısıtlayan hükümlerden biri de medeni Kanunun "komşu" hakkından söz eden 661. maddesidir. bu maddeye göre kişi "mülkünü" kullanırken "komşu"suna zarar ve rahatsıztlık veren her türlü taşkınlıktan çekinmek zorunluluğundadır. Bu toplumda birlikte yaşamağa olanak sağlayan insancıl, gerçekçi, çok gerekli ve zorunlu olan bir kısıtlamadır.
Bir malikin taşınmazını kullanması çevresindekilerin aşırı rahatsızlıklarına ve hele zarar görmelerne asla neden olmamalıdır. Haklarda özgürlükler gibidir, kişilerden birinin özgürlüğüne sahip olanlar, yanıbaşlarında bulunan bir başkasının mülkünü kullanmasından ileri gelenentaşkınlıklardan ötürü o yeri tek etmek veya zararı sineye çekmek zorunluğunda değildirler. Tersini düşünmek toplumsal yaşantıyı imkansız hale getirir, hiç değilse zorlaştırır.
Toplumsal yaşantı kişiler arasındaki çeşitli ilişkiler üzerine kurulur. Bunlardan biri, önemlisi "komşuluk" ilişkisidir. Türk Toplumunda komşuluğa büyük bir yer verildiği kuşkusuzdur. Konu ile ilgili atasözleri toplumumuzun komşuluk hakkına tanıdığı değeri güçlü şekilde belirten kanıtlardır. Komşuya saygı göstermek ve komşu hakkı yememek sık sık tekrarlanmak gereği duyulan sosyal ilkelerimizden biridir.
Teknik anlamdaki "komşu hakkı" ile halk dilindeki "komşuluk ilişkisi" arasında coğrafi alan ve mesafe ve kasam yönlerinden büyük bir fark yoktur. Birdbirine bitişik taşınmazlarda oturanların komşu oldukları ve sayıldıkları kuşkusuzdur. Ancak kişilerin komşu sayılması için birbirlerine bu kadar "yakın" olmaları da şart ve zorunlu değildir. Kişilerin belirli bir çevrede oturması, aralarında sabah-akşam sürekli bir karşılaşmaktan ileri gelen göz aşinalığının bulunması da yeterlidir.
MK.nun 661. maddesinde, oldukça uzak mesafeli ilişkilerin bile komşu hakkı kapsamına alınması öngürülmüştür. Ancak yasada bu mesafenin belirli bir rakamla saptanmasından özellikle kaçınılmış, bu tercihle yasaya günün hızlı gelişme ve değişmelerini karşılayacak büyük bir esneklik kazandırılmıştır. Bir taşınmaz mesafesi ne olursa olsun öteki bir taşınmazın kullanılmasından ileri gelen taşkınlık ve zararın etki alanı içine girdiği hallerde tarafların "komşu" sayılmaları gerekir. Ayrıca taşkınlıktan rahatsız olan veya zarar gören kişinin komşu sayılması için o taşınmazın maliki olması da şart değildir. Bir taşınmazda "kiracı" sıfatıyla oturan bir kimsenin komşusunun taşkınlıklarına katlanması kendisinden istenilemez. İşin mahiyeti ve 661. maddenin açık metni bu kabulün tersini düşünmeğe elverişli değlidir. Medeni Kanunda, "komşu"dan söz edilmiş, komşunun malik olması lazım geldiğinden bahis edilmemiştir. Kısaca komşuluk ilişkisinden zarar gören ve MK.nun 661. maddesine ve komşu hakkına dayanarak dava açan kimsenin malik olması mecburiyeti yoktur.
Uyuşmazlığın çözümlenmesinde gerekli olan bu açıklamalardan sonra davaya konu olan maddi meseleyi daha yakından izlemek ve incelemek zamanı gelmiştir.
Davalı, davacının kira ile oturduğu taşınmazın bitişiğindeki yerin sahibidir. Davacı, davalıya ait binanın kanalizasyon bağlantı sisteminin arızalı olmasından ileri gelen "birikinti" ve "sızıntı"ların sağlık yönünden sakıncalar doğurduğunu, sakıncaların mahkemece delil tesibiti yoluyla saptandığını,tesbite ilişkin raporun kendisine tebliğine rağmen davalının bu durumu önleme ve gidermeye yönelik bir çaba göstermidiğini ileri sürmüş ve sonuç olarak:
1 - Davalı mahkemece yapılan tesbite uymadığındn ve gerekli önlemleri kendiliğinden almadığından bahsile mahkemece bu işi yapmağa zorlanmasını,
2 - Bu işi davalı yapmağa yanaşmadığı takdirde yapılması için gerekli olan 5000 liranın kendisinden tahsiline karar verilmesini, istemiştir.
Mahkemece davacının kiracı olduğu ve 5000 liralık harcamayı yapmadan böyle bir istekde bulunması mümkün olmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Dilekçeye göre istek kademelidir. Davacı önce davalıya ait kanalizasyonun birikinti ve sızıntı yapmasının mahkemece önlenmesini, olmadığı takdirde bu sakıncalı durumun kendisi tarafından giderilmesine imkan sağlayacak gerekli paranın davalıdan tahsilini istemiştir. Mahkeme ilk kademedeki istek üzerinde durmadan daha sonra incelenmesi lazım gelen bölüme dayanarak davayı reddetmiştir. Davacının amacı, kanalizasyonun kullanılmasından doğal sakıncalı durumun giderilmesidir. Mahkeme kanalizasyon tesislerinden davacıya rahatsızlık ve zarar verene sakıncalı bir kullanma durumunun varlığına kani olduğu takdirde bunun giderilmesin sağlayan elverişli önlemleri almağa davalıyı zorlaması gerekli iken yazılı şekilde davayı reddetmesi doğru değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalarla davacının MK.nun 661. maddesine dayanarak böyle bir dava açmakk hakkına sahip olduğu belirtildiğine göre iddianın gerçek olması takdirinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekli iken reddedilmesi yolsuz olduğundan hükmün bu nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA 12.5.1978 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.