 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1978/10321
K: 1978/11567
T: 02.11.1978
- DANIŞIK[MUVAZAA] (KANITLAMA BİÇİMİ)
ÖZET: Bir hukuksal işlemde "yan" olan kişiler arasında danışığa dayanan iddialar, yazılı belge ile kanıtlanmalıdır Danışığı kanıtlayacak belgenin kamusal [Resmi] biçimde düzenlenmesi ve işlemin tarafı olan ve ondan yararlanan kişiye yazılması [hitap etmesi] zorunlu değildir.
(818 s. BK m. 18)
Taraflar arasındaki davada
Davacı, müzayaka durumundan kurtuluncaya kadar herhangi bir alacaklı tarafından yok pahasına satışının önlenmesi için 2,5 milyon lira değerindeki 9 parça çiftlik ve tarlayı kayınpederi bulunan davalıların murisi Kazıma 160 bin liraya muvazaalı olarak sattığını, satışın muvazaa olduğunun Kazım tarafından malmüdürlüğüne verilen dilekçede belirtildiğini muvazaa sebebiyle kayıtların iptalini, adına tescilini istemiştir.
Davalılardan Ali Cemalettin ve Sevgi davayı kabul etmişler, diğer davalılar zamanaşımı bulunduğunu, davalının borçlu olup yerlerin hacizli bulundu. günü hacizlerle birlikte yerlerin 160000 liraya satış olunduğunu muvazaa olmadığını, davacı damat olduğu için satın alınan yerlerden çıkarılması doğru görülmediğinden tarlalardan faydalanmasına müsaade edildiğini, vergilerin davacı tarafından ödeneceği yolunda dilekçe verildiğini bu dilekçede (bu yerlerin sahibi davacıdır) diye bir ibare bulunulmadığını bu sebeple davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Muvazaa sebebiyle kayıtların iptaline davacı adına tesciline dair verilen kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmiş olmakla dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü:
Davacı, sicilde davalıların miras bırakanı Kazım adına kayıtlı olan (9) parça taşınmaza ait tapu kayıtlarının iptal edilmesini istemiştir. Davacı temlik tarihinde borçlu olduğunu, sırf alacaklıların takiplerinden kurtulabilmek için dava konusu taşınmazlarını kayınpederi olan davalıların miras bırakanlarına satış göstermek suretiyle muvazaalı şekilde temlik işlemi yapmak zorunda kaldığını ileri sürmüştür.
Davalı taraf benzeri durumlarda sık sık görüldüğü üzere çok yönlü bir savunmayı öngörmüş ve davada "muvazaa" dan başka nedenlere dayanıldığını ve bu arada MK.nun 650. maddelerinde yer alan "vefa" dan bile etmişse de dava dilekçesindeki açıklık karşısında davacının "muvazaa" dışında başka nedenlere dayandığını kabul etmek imkanı yoktur.
Uyuşmazlıkda tartışmasız ve kesin olarak dava nedeni "muvazaa" dır. Bu açıklık ve kesinlik karşısında Uyuşmazlığa başka bir taban aramak, davada muvazaa dışında öteki nedenlere dayanıldığı yolundaki savunmayı geçerli saymak yersiz ve gereksizdir.
Genellikle muvazaa, ortada görünen bir durumun gerçeğe uymaması anlamına gelir. Dilin "ikrar ettiğini" kalbin "tasdik etmediği" ve zahirin bir paravana olarak gerçeği örtmek ve saklamak üzere kullanıldığı durumlarda muvazaanın varlığından söz edilir.
Hukukda tarafların gerçek iradelerine uygun düşmeyen bir hukuksal işlem yaptıkları hallerde muvazaa ile karşılaşılması ihtimali vardır. Ancak, muvazaada taraflar bilinçli olarak ve isteyerek iradelerine asla uygun düşmeyen bir açıklamada bulunarak gerçekten hiç arzulamadıkları bir işlemi yapmış gibi görünürler. Oysa tarafların gerçekten böyle bir işlem yapmaya hiç niyetleri yoktur. Yapılması asla arzu edilmeyen bir hukuksal işlemi tarafların yaptığı, açıklamanın gerçek iradeye ters düştüğü ve böylece "zarfın mazrufa" uymadığı hallerde ortada muvazaayı öngören bir davranış vardır.
Danışıklı dövüş gibi danışıklı bir işlem olan muvazaada hayat da yer alan, uyuşmazlıklara konu olan ve hukukda tanınan bir müessesedir. Kişiler çeşitli saik ve nedenlerle danışıklı -muvazaalı- işlemler yapmak gereğini duyarlar. Bu nedenlerin hepsini burada sayıp dökmek gereği yoktur. Çok kez üçüncü kişilerin koğuşturmalarını önlemek, onların hak ve alacaklarını karşılıksız bırakmak, çeşitli Yasaların takibinden kurtulmak... gibi değişik amaçlarla bazı kimselerin muvazaayı can kurtaran simidi gibi kullanmakta sakınca görmedikleri kuşkusuzdur.
Taşınmaz mülkiyetinin el değiştirmesi için kural olarak yasada öngörülen belirli sözleşme şekillerinden birinin seçilmesi ve sözleşmenin resmi olarak düzenlenmesi, et değiştirmenin illeti yani geçerli bir hukuksal nedeni bulunması gereklidir.
Muvazaanın ileri sürüldüğü durumlarda temlikin nedeni ve dayanağı olan hukuksal işlem veya sözleşmenin yapılması konusunda tarafların gerçek istek ve arzularına uygun düşen karşılıklı irade açıklaması mevcut olmadığı, açıklama tarafların asıl arzularına ters düştüğü ve böylece sağlıklı bir hukuki muamele oluşmadığı için gerçeğe uymayan bir görüntüden öteye gitmeyen el değiştirmesi geçersiz sayılması zorunludur.
Usul yönünden bir hukuksal işlemde "yan" olan kişiler arasında muvazaaya dayanan iddiaların her halde yazılı belge ile kanıtlanması zorunluluğu Vardır. Muvazaayı isbata yarayacak belgenin resmi şekilde düzenlenmesi ve muamelenin tarafı olan ve bundan yararlanacak kişiye kitap etmesi zorunlu değildir.
Gerekli ve yararlı olan bu açıklamalardan sonra davanın maddi yönünü belirtmeye sıra gelmiş bulunmaktadır.
Davacı damat ve davalıların miras bırakanı ise kayınpederdir. Davacının borçlu olduğu, koğuşturmalarla karşı karşıya kaldığı, geçimini sağlayan dava konusu taşınmazların alacaklılarının kovuşturmalarına hedef teşkil ettiği açıktır. Davacı alacaklıların bu taşınmazlara yönelik kovuşturmalarını karşılıksız bırakmak, hiç değilse zorlaştırıp ağırlaştırmak için onları emin bir ele aktarmak suretiyle zor durumdan kurtulma çabası içindedir. Karşısında kayın. pederi gibi güvenilir bir insan vardır. Kayınpeder kendisine her halde uyulmasını isteyen, yaklaşılması mümkün olmayan otoriter bir tip olarak tanıtılmıştır.
Bu nedenle davacının muvazaalı durumu kanıtlamaya yarayacak yazılı belgeyi kayınpederinden doğrudan doğruya isteyip almak imkanı yoktur. Davacı damat bu konuda kayınpederden kendisine hitap eden bir yazılı belge almak olanağına sahip bulunmadığına göre onun kaleme aldığı öteki belgelerden yararlanmak istemi doğal ve gereklidir.
Kayınpeder iktisapdan kısa süre sonra malmüdürlüğüne yaptığı baş vurularda, özellikle 15.3.1966 günlü dilekçede "damadı Muzaffer'in alacaklılarına karşı çiftliğin haciz ve satışını önlemek maksadıyla tapuda tarafına temlik muamelesi yaptığını, işletmeden vaki kazancı ile durumunu düzettikten sonra çiftliğin ve sekiz adet tarlanın asli sahibi olan Muzaffer'e iade edileceğini, bu itibarla muvakkaten uhdesine kayıtlı olan iş bu gayrimenkullerden dolayı her hangi bir istifadem ve gelirim söz konusu olamıyacağından vergi mükellefiyetinin dahi bulunmadığını eski beyanlarına ilaveten tavzih ve teyidini" zorunlu gördüğünü açıklamıştır.
Dilekçenin aslı hükümet konağınca çıkan yangında yanmış, davacı tarafından dilekçenin fotokopisi ibraz edilmiştir. Sözü edilen belgedeki imzanın kayınpedere aciliyeti bilirkişilerce saptanmıştır. Asılın yanmış olması fotokopinin geçersizliğini zorunlu kılmaz ve imzanın başka bir belgeden aktarıl ması suretiyle fotokopinin sağlandığı yolundaki savunmanın doğruluğunu ortaya koymaz.
Uyuşmazlıkda fotokopinin gerçeğe uygunluğunu kanıtlayan başka yan delillerdeki vardır. Satışa rağmen taşınmazlara davacının eskisi gibi tasarrufa devam etmesi, temlik tarihinde bir milyon liranın üstünde değeri bulunan taşınmazların (160) bin liraya satılmış gibi işlem yapılması satışın muvazaa olduğunun karineleridir.
Dava nedeni muvazaa olduğuna, muvazaanın varlığı yazılı belgenin fotokopisiyle kanıtlandığına, yan deliller dahi fotokopinin sağlıklı olduğunu orta taya koyduğuna göre mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde yolsuzluk yoktur.
Davalı tarafın yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA) ve gelen temyiz edilen vekilleri için 1400 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edenlerden tahsiline, 357500 kuruş bakiye onama harcının temyiz edenlerden alınmasına 2.11.1978 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.