 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
E: 1978/4892
K: 1978/6021
T: 26.12.1978
DAVA : Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 7.2.1975 ve 24.2.1976 gününde verilen dilekçelerle sonradan kadastroca 125 ada 26 parsel, 128 ada 22, 23, 24 parsel numarası verilen taşınmazların dayanağı olan eski kayıtlardaki Emine Rukiye'ye ait 6/32 payın müvekkilleri adına tescili istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 9.3.1978 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi Cihat, Muhittin vekilleri tarafından istenilmekle ve ayrıca Afife ve arkadaşları vekili, Doğan vekili, hazine ve belediye vekilleri tarafından temyiz edilmekte, dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava konusu taşınmazların maliki Hafız Ali'nin 3.10.1926 gününde ölerek karısı Halime, kızı Muhsine ile kızkardeşleri Emine Rukiye ve Gülsüm'ü mirasçı bıraktığı, davacıların Halime ve Muhsine mirasçısı, davalıların da Emine Rukiye mirasçıları oldukları dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. 14 Eylül 1926 tarihini taşıyan sulhnamede Hafız Ali'den intikal eden dava konusu taşınmazlardaki Emine Rukiye ile Gülsüm'e ait miras paylarının bedel karşılığında Halime ve Muhsine'ye bırakıldığı ifade edilmiş, 14 Aralık 1926 günlü noterlik belgesinde de aynı husus teyid ve bedelin alındığı ifade olunarak ferağ için vekil tayin edilmiştir. Mirasçılardan Gülsüm, buna rağmen tapuda kendi adına sonradan intikal işlemi yaptırdığından Halime ve Muhsine tarafından bu belgelere ve zilyetliğe dayanılarak onun aleyhine tapu iptali ve tescil davası açılmış, yargılama sonunda; 1.12.1948 gün ve 1947/211 esas, 396/456 sayılı kararla dava kabul edilmiş, Yargıtay Yüksek 1. Hukuk Dairesi'nin 27.10.1949 gün ve 1223/2499 sayılı ilamı ile hüküm onanmış ve Gülsüm'e ait pay davacılar adına tescil edilmiştir. Davacılar bu defa, Emine Rukiye'ye ait payın da kendi adlarına tescilini istemiş, mahkemece istek kabul edilmiş, hüküm bir kısım davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
Hafız Ali 3.10.1926 gününde ölmüş, ertesi gün Medeni Kanun yürürlüğe girmiş olduğundan taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde daha çok bu yasa hükümlerinin gözönünde tutulması gerekir;
Davacıların dayandığı (Sulhname), 14 Eylül 1926 tarihini taşımakta ise de münderecatı itibarile Hafız Ali'nin ölümünden sonra düzenlendiği bellidir. Hafız Ali mirasçıları Halime, Muhsine Emine Rukiye ve Gülsüm'ün ortak beyanlarını taşıyan bu belgede muris Hafız Ali'den intikal eden dava konusu taşınmazlarla taşınır mallardaki Emine Rukiye ve Gülsüm'e ait miras paylarının bir bedel karşılığında Halime ve Muhsine'ye bırakıldığı yazılıdır. Aynı sulhnamenin 6. maddesinde Hafız Ali'den intikal eden zeytinlikler bulunduğu belirtilmiştir. Şu halde Hafız Ali'den intikal eden tüm mallar mirasçılar arasında taksim edilmemiş ve Emine Rukiye ile Gülsüm de tüm miras haklarını Halime ve Muhsine'ye temlik etmemişlerdir. Bu yönü ile sulhname, MK.nun 611, 612. maddelerine uygun biçimde düzenlenmiş geçerli bir belge kabul edilemez.
14 Aralık 1926 günlü noterlik belgesi, Emine Rukiye ile Gülsüm'ün beyanını taşımaktadır. Halime ile Muhsin'enin taraf olarak beyanı ve imzası bulunmadığına göre bu belge bir satış veya satış vaadi sözleşmesi olarak nitelendirilemez.
Mirasçılardan Emine Rukiye 5.7.1936 gününde ölmüş olup mirasçılarından oğlu Fehmi'nin imzasını taşıyan (Beyanname) adlı 20.7.1947 günlü belgenin hiçbir hukuki değeri yoktur. emine Rukiye'nin mirası iştirak halinde olduğundan iştirak halindeki paydaşlardan birinin haricen düzenleyip imzaladığı bu belgede annesi Emine Rukiye'ye ait payın vaktiyle davacılara satıldığı yazılı ise de, bu beyan kendisi veya diğer iştirakçiler için bağlayıcı mahiyet taşımaz.
Davacıların murisi Muhsine ile Fehmi'nin mirasçıları arasında düzenlenmiş 16.4.1959 günlü belge bir satış vaadi sözleşmesidir. Böyle bir sözleşmenin yapılmış olması, yukarıda değinilen sulhname ve noterlik belgesinin bir bakıma geçersiz veya tescil için yetersiz olduğunun davacı tarafça da kabulü anlamını taşıyacağı hususu bir yana, iştirak halindeki paydaş Fehmi mirasçılarının bu satış vaadine dayanılarak tescil de istenemez. Zira, sözleşmenin henüz ifa olanağı doğmamıştır.
Şu açıklama itibariyle, davacıların dayandıkları belgelerle dava konusu taşınmazların davacılar adına tescili mümkün değildir.
Zilyedlik konusuna gelince; Hafız Ali mirasçılarından Gülsüm'ün tapuda yaptırdığı intikalde Emine Rukiye'nin payı muracaatına bırakılmıştır. Taraflar, Hafız Ali mirasçısı sıfatiyle bu taşınmazlarda hak sahibidirler. 15.5.1957 gün ve 2/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararında 12.10.1960 gün ve 7-12/66 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararında da işaret olunduğu üzere, mirasçılardan birinin veya birkaçının taşınmaz maldaki zilyedliği hem kendi adına, hem de diğer mirasçılar nam ve hesabına kabul edilir. Diğer mirasçılar nam ve hesabına zilyedlik fer'i zilyedlik niteliğinde olduğundan MK.nun 639/2. maddesindeki (malık sıfatile zilyedlik) ten sözedilemez. Bu koşulun bulunmayışı nedeniyle de MK.nun 639. maddesinin ikinci fıkrası hükmü mirasçılar arasında uygulanamaz. Şu halde, davacıların zilyedliğe dayalı iddialarına da itibar edilemez.
Burada bir hususu açıklığa kavuşturmakta yarar görülmüştür. Hafız Ali mirasçılarından Gülsüm'e ait payın MK.nun 639/2. maddesi uyarınca davacılar adına tescil edilmiş olması, Yargıtay'ca hükmün onanma tarihi olan 27.10.1949 gününde, 24.4.1949 gün ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu kararının bulunmasından ve bunun gözönünde tutulmasından ileri gelmiştir. O karara göre mirasçılar arasında zamanaşımı işlemekte idi. MK.nun 639. maddesinde yapılan değişiklikten sonra çıkan 26.5.1954 gün ve 7/17 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı ile mirasçılar arasında zamanaşımı işleyeceğine ilişkin önceki içtihadın değerini yitirdiği kabul edilmiştir. Gülsüm hakkındaki hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sırasında geçerli olan İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının gözönünde tutulmuş, olması, değişen yasal koşullar ve İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararları karşısında., Emine Rukiye'ye ait pay hakkında açılan bu davada gerekçe kabul edilip hükme dayanak yapılamaz.
Davalılardan Nurten ve Türkan, Emine Rukiye'nin diğer mirasçılarından ikisidir. Bunlar da iştirak halinde malik olup davayı kabulleri davacılar adına tescile neden olamaz.
Bütün bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde tescile karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, mümeyyizlerin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 1000 lira duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak duruşmada kendilerini vekille temsil ettiren davalılara ödenmesine, yersiz alınan temyiz harçlarının istek halinde iadesine, 26.12.1978 gününde oybirliğiyle karar verildi.