 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1978/2147
K: 1978/2297
T: 16.05.1978
DAVA : Taraflar arasındaki satış sözleşmesinin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda: İlamda yazılı nedenlerden dolayı dava konusu satış senedinin geçersizliğine ilişkin olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, miras bırakanı babasından kendisi ile anası Fatma ve kardeşlerine intikal eden taşınmazın bir bölümünün, kendisine vekalet verdikleri kardeşi Nihat tarafından davalılara satışının vaat edildiğini, oysa sözleşme düzenlenmeden önce anaları Fatma ölmüş, kendisi de vekili Nihat'ı azletmiş olduğu gibi satışı vaat edilen taşınmazda iştirak halinde mülkiyet durumu söz konusu olup bu yönden de geçersiz bulunması nedeniyle sözleşmenin iptaline ve bu yere davalıların el atmalarının önlenmesine karar verilmesini istemiş ve 2.3.1977 günlü oturumda isteğin ikinci bölümü atiye terk edilmiştir.
Davalılar iyi niyetli olduklarını, vekilin azledildiğinden sözleşme sırasında haberleri olmadığını, anaları Fatma'nın ölümünün vekaleti mutlak şekilde sona erdirmiyeceğini savunmuşlardır.
Mahkemece verasette iştirak durumundan, azilden ve satış vaadinde bulunanlardan Fatma'nın sözleşme sırasında ölü olup vekaletinin sona erdiğinden söz edilerek sözleşmenin geçersizliğine karar verilmiştir.
1 - BK.nun 397. maddesi hükmü gereğince vekalet, müvekkilin ölümü ile sona erer. Dosyada bulunan mirasçılık belgesine göre Fatma 11.2.1970 gününde ölmüş ve kendisine vekaleten satış vadi sözleşmesi bu tarihten sonra 3.4.1970 gününde düzenlenmiştir. Fatma tarafından verilen 17.1.1966 günlü vekaletnamede, vekaletin ölümden sonra da hüküm taşıyacağına dair bir açıklık yoktur. O halde karar bu nedenle miras bırakan Fatma bakımından doğrudur. Davalıların bu yöne ilişen temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - MK.nun 630. maddesinin son fıkrasına göre iştirak halinde mülkiyet durumu devam ettikçe şayi cüzde tasarruf caiz değildir. Ancak, burada yasaklanan husus tasarruf ve temlik işlemidir. Oysa iştirak halinde mülkiyet payının satışının vaat edilmesi bu nitelikte olmayıp borç doğuran bir işlemdir. Nitekim vaadde bulunan kimsenin diğer paydaşlarla anlaşarak taşınmazın tümünün adına tescil ettirmesi veya iştirak halindeki mülkiyeti müşterek mülkiyete çevirtmesi ve böylece taşınmazın tümünü veya müşterek mülkiyet payının davalı alıcılara devretmesi mümkündür. Burada mutlak imkansızlık söz konusu değildir. Bu durumda satış vaadinin geçerli olduğunun kabulü gerekir.
Davacı tarafından gönderilen 2.4.1970 günlü azilname sözleşme düzenlendikten sonra 9.4.1970 gününde vekile tebliğ edilmiştir. Satış vadi azlin tebliğinden önce yani vekilin yetkili bulunduğu sırada yapılmış olması nedeniyle geçerlidir ve bu sözleşme müvekkili bağlar. (BK. m. 398)
Öte yandan davacı ifraz edilecek 9 ve 11 sayılı parsellerin satışını vadetmiş olup kök muris Mehmet Kemal'dan intikal eden taşınmazlar için hazırlanmış olan ifraz haritasının 6785 sayılı İmar Kanunun 39. maddesine uygun olduğu satışı vaat edilen müfrez parselleri de içeren taşınmazın 12 parçaya ifrazından engel bulunmadığı 21.5.1970 günlü belediye encümen kararı ile buna ekli haritanın incelenmesinden anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece bütün bu yönler gözetilmeden yazılı şekil de karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin harcın istek halinde iadesine 16.5.1978 gününde oybirliğiyle karar verildi.