 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1978/7020
K: 1979/2299
T: 13.03.1979
DAVA : Ölçümleme yoluyla tahakkuk ettirilen prim alacağının tahsili davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 53971.58 liranın davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Davacı Kurum, aracı tarafından bildirge ve bordroları verildiği halde prim ve eklerinin ödenmediğini ve yapılan icra takibinin de sonuçsuz kaldığını bildirerek anılan prim ve eklerinin asıl işveren olan davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, aracı tarafından "aylık sigorta prim bildirgeleri" ve "üç aylık sigorta primleri bordrosu" verilen ve fakat ödenmeyen primlerin asıl işverenden istenip istenemiyeceği, istenilebilecekse, bunun kaypsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 87. maddesinin ilk fıkrasında "sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur." Açık hükmü karşısında, asıl işverenin, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı ile birlikte sorumlu olacağı söz götürmez. Ne var ki, burada ağırlık kazanan hukuksal sorun aracının asıl işverenin hukuksal durumunu ağırlaştırıp ağırlaştıramayacağı ve özellikle de bu ağırlaştırmadan Kurumun yararlanıp yararlanamayacağıdır. Yani, bu konuda, şu soru öncelikle yanıtlanmalıdır. İşverenin dayanışmalı sorumluluğunun sınırı ne olacaktır? Diğer deyişle, asıl işveren, aracının kasten fazla bildirdiği veya asıl işverene ait olmayan işyerleri bakımından gerçekleşen prim borçlarından dahi Kuruma karşı sorumlumudur? Bu soruya olumlu cevap vermenin hukuksal olanağı bulunmadığı açıktır. Diğer anlatımla, asıl işverenin sorumluluğu gerçek borç miktarıyla sınırlı olmak gerekir. Davalı işveren, aracı ile aralarındaki uyuşmazlık nedeniyle primlerin fazla gösterildiğinde, başka işyerlerine ait primlerin de bu bildirge ve bordrolara dahil edildiğinde, esasen aracıya yaptırılan iş miktarının 268.000 TL. olup, olay tarihinde yürürlükte bulunan 1232 sayılı Bakanlık Genelgesi hükümleri de gözönünde bulundurulduğunda kazançlar toplamının 197.941 TL. olmasına imkan bulunmadığını savunduğuna göre, bu savunma üzerinde yeterince durulup, gerçek borç miktarı uzman bilirkişi aracılığıyla saptanmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisinde isabet bulunmamaktadır.
2 - Kabule göre de BK.nun 104. maddesinin son fıkrası gereğince "geçmiş primler faizinin tediyesinde temerrüt sebebiyle faiz yürütülemeyeceği" ve 506 sayılı Yasanın 82. maddesinin son fıkrası gereğince ise, faizin ancak "primlerin zamanında ödenmeyen kısmı için" söz konusu olduğu düşünülmeksizin, geçmiş günler faizi için ve ayrıca gecikme zammı bakımından da faiz yürütülmesi de usul ve yasaya aykırı bulunmaktadır.
3 - Bundan başka, avukatlıkk ücreti takdir olunurken de dava açılış tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri yerine, hüküm tarihindeki tarifenin uygulanması nedeniyle fazla avukatlık ücretine hükmedilmesi de bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenle BOZULMASINA davalı yararına takdir edilen 1400 lira duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 13.3.1979 gününde oybirliğiyle karar verildi.