 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1977/535
K: 1977/701
T: 06.07.1977
DAVA : Taraflar arasındaki şuf'a davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Osmaniye Asliye Hukuk Mahkemisi)nce davanın kabulüne dair verilen 4.12.1974 gün ve 548-521 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 10.6.1975 gün ve 3533-4216 sayılı ilamiyle, (Davalı satış vaadi senedine dayanarak davacının payı hakkında cebri tescil davacı açtığına ve tescile karar verildiği takdirde davacının paydaşlık sıfatı kalmayacağından neticesinin beklenilmesi icabederdi) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulun'ca incelenerek dirneme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacının açtığı şuf'a davası mahkemece kabul edilmiş, özel daire kararı davalının satış vaadi senedine dayanarak aleyhine cebri tescil davası açtığı, bu dava kabul olunduğu takdirde davacının paydaşlık sıfatı kalmayacağı ve dolayısiyle şuf'a davacının kabul olunamayacağı ve bu itibarla tescil davasının sonucunun beklenmesi gerektiği nedeniyle kararı bozmuş mahkeme direnmiştir.
Yukarıda açıklanan duruma göre uyuşmazlığın çözümü cebri tescil davasının betlektici sorun teşkil edip etmiyeceği hususunun tayinine bağlı bulunmaktadır. Hukuk Genel Kurulun'daki görüşmeler sırasında bu konuda iki görüş ileri sürülmüştür. 1. görüşe göre: satış vaadi senedi geçerlidir ve yapıldığı andan itibaren mülkiyeti geçirme yükümlülüğünü yükler. Davacı da böyle bir yükümlülük altında olduğuna göre cebri tescil davasının sonucunun beklenmesi gerekir.
2. görüşe göre Davacı tapuda paydaştır ve bu itibarla da mülkiyet hakkının kendisine sağladığı haklardan yararlanması gerekir. Şuf'a hakkının kullanılması da aynı hakkın kapsamına girer. Şuf'a hakkında, dava hakkının dava gününe göre tesbit edilmesi zorunlu olup, paydaşlık sıfatı tapu ile sabit bulunması itibariyle davacının dava hakkının varlığı kabul edilmelidir. Diğer taraftan olayda, davalının Medeni Kanunun 633. maddesinden yararlanma olanağı söz konusu olmadığından satış vaadi senedi ile tescilden önce bir hakkın doğduğundan da söz edilemez.
Yapılan oylama sonucu üçte iki çoğunlukla birinci görüş benimsenmiştir. Bu nedenlerle mahkemece Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429'ncu maddesi gereğince BOZULMASINA 6.7.1977 gününde oyçokluğuyla karar verildi.