Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1977/4-993
K. 1977/1378
T. 21.11.1979
DAVA: Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi`nce davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair verilen 25.3.1974 gün ve 1030-119 sayılı kararın incelenmesi, davacı idare vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi`nin 20.6.1975 gün ve 6655/8113 sayılı lilamıyla, "Açılan dava, borçlunun itirazının da doğru olmadığını ve iptali istemini de kapsar. Mahkemenin icra inkar tazminatına hükmedebilmesi için, dava edilen alacağın, mahkeme kararı gerekmeksizin, miktar itibariyle belli ve muayyen olduğu saptandığı takdirde, bu konuda da karar verilmesi" gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davacı idare vekili.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:
KARAR: İİK`nin 67. maddesinde öngörülen "icra inkar tazminatı"nın istenebilmesi için, mahkemenin takdirine yer vermeyecek ve borçlunun miktarını bildiği veya bilmesi gerektiği belirli, sabit bir alacak için icra takibinin yapılması, itirazın kaldırılması için bir yıl içinde, yeni ödeme emrinin geçerli bulunduğu süre zarfında mahkemeye başvurulması, icra inkar tazminatının da ödettirilmesinin talep edilmesi gerekir.
Davacı Etibank, icra takibine borçlunun vaki itirazı üzerine, bir yıl içinde mahkemede dava açarak, alacağının tahsili ile birlikte icra inkar tazminatının karar bağlanmasını istemiştir.
Mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, dava dilekçesinde itirazın kaldırılması yolunda bir istek bulunmadığı için tazminata hükmedilip edilmeyeceği noktasındadır.
Alacaklı, dava dilekçesinde, borçlu hakkında icrada yaptığı takibe, onun itiraz etmesi nedeni ile alacağının tahsili ile icra inkar tazminatının da hüküm altına alınmasını istemektedir.
Mahkeme, dava dilekçesinde "itirazın iptali" değil, alacağın ödettirilmesine karar verilmesi talep edildiğinden, artık icra inkar tazminatından söz edilemeyeceği, 4. Hukuk Dairesi ise, oyçokluğu ile aldığı kararında; aksi görüşü, yani tahsille birlikte inkar tazminatı da istenildiğinden tazminata da karar verilmesi gerektiği görüşündedir.
Ödetme davası, bir hakkın varlığının saptanmasın da içerir. Bu davada da öncelikle "alacağın varlığının tespiti" gerekecektir.
Davacı alacaklı, dava dilekçesinde, borcun inkar edildiğinden, takibin durduğunu, bu nedenle alacağın tahsil edilemediğini etraflı şekildea çıkladıktan sonra, alacağın ödettirilmesi ile birlikte, icra inkar tazminatının tahsiline de karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Bu hali ile davanın, alacağın tespitini de kapsadığı tabiidir.
Dava dilekçesinde, "itirazın iptali veya kaldırılması" kelimeleri geçmese dahi, icra takibinin safahatından bahsedildikten sonra, icra inkar tazminatı da yer aldığına göre, alacağın varlığının ispatı suretiyle, itirazın iptali istemi, alacağın tahsili hakkındaki davanın kapsamı içinde bulunmaktadır. Bu itibarla, İcra ve İflas Kanunu`nun 67. maddesindeki diğer şartların tahakkuku halinde ve harç noksanı bulunduğu takdirde bu da ikmal ettirilerek tazminata da karar verilmesi icap eder.
Tarafların iddia ve savunmalarına, dosyadaki kağıtlara, yukarıda belirtilen gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının, özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı, HUMK`nin 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.11.1979 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
538 sayılı Kanun`la İİK`nin 67.maddesinde önemli bir değişiklik yapılmıştır.
Eski Şekil :
"Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın ref`i talebinde bulunmak istemezse, hakkını almak için umumi hükümler dairesinde mahkemeye müracaat edebilir."
Yeni Şekil :
"Takip talebine itiraz edilen ve itirazın kaldırılması için mercie müracaat etmek istemeyen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, umumi hükümler dairesinde alacağını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir."
Son Fıkra :
"1. fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır."
Maddenin 1.fıkrası ile getirilen davanın niteliğinin saptanması gerekir: Baki Kuru`ya ( Yargıtay 100. Yıl Armağanı, 1968, sh.734 ) ve Postacıoğlu`na göre ( İcra Hukuku Esasları 1969, sh.169 ), bu dava, bir eda davasıdır. Ancak, bizim görüşümüze göre bu bir tespit davasıdır. Bu davaya "eda" davası diyen B.K., Hukuk Muhakemeleri Usulü ( 1968 ) Kitabı`nın 272.sahifesinde, bizlerce de bilinen eda davasını tarif ederken, bu davalarda: "Bir şeyin verilmesi, yapılması veya yapılmaması ( içtinap )`nın talep edileceğini" belirtir. Oysa, İİK`nin 67/1.maddesindeki davada ne bir şeyin verilmesi veya yapılması, ne de yapılmaması talep edilmektedir. Bu davada, iki hususu birden tespit edilecektir.Birincisi, davacının alacağının olduğu, ikincisi ise borçlunun itirazının haksız olduğudur. Burada kanun koyucunun yasallaştırdığı bir "Müsabet Tespiti" davası karşısındayız. Benzer hüküm, TTK`nin 58/a maddesinde de vardır.
Esasen, Yargıtay`ın genel olarak benimsemesi de bu yoldadır. Ayrıca, açıkça itirazın iptali davasının bir tespit davası olduğunu belirten kararlar da mevcuttur.
11.HD`nin 972/1174-1203 sayı ve 14.3.1972 günlü kararında:
"Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı üzere, davacının esas alacağı yönünden bir tahsil talebi, yani bir eda davası mevcut değildir. Davacı, davalının itirazının iptali ile icranın devamına karar verilmesini istediğine göre, bu talebin Tespit Davası olarak görülmesi ve alacağın tespiti ile iktifa edilerek tahsile müncer olacak şekilde bir karar verilmemesi gerekir. Mahkemece hilafına mütalaa ile tahsil kararı tesis edilmiş olması, HUMK`nun 74.maddesine aykırıdır" ( Resmi Kararlar Dergisi, 1972, sayı 9.10, sh.388 ).
4. HD`nin 977/3890,3893,3894 E, 4009, 4008,4007 K.sayılı ve 6.4.1977 T.`li Karar`larında:
"Dava, İİK`nin 67/1.maddesine dayanarak açılmış itirazın iptali davasıdır.
Davada, tahsile ( edaya ) ilişkin bir istek yoktur. Bu haliyle dava, İİK`nin 67/1 .maddesine tam uyan ve niteliği itibariyle bir müspet tespit davasıdır. Niteliği bu olan davada, tahsile ( edaya ) ilişkin bir karar ( inkar tazminatı bölümü hariç ) tesis edilemez. Tahsile ilişkin bir talep de olmadığına göre, itirazın iptali ile yetinilmeyip, itiraz edilen meblağın tahsiline karar verilmesi, HUMK`nin 74.maddesine de aykırı düşer. Bunedenlerle, hükmün bozulması gerekir."
Yukarıda belirttiğim gibi, bildiğim kadarıyla Yargıtay, genellikle itirazın iptali davasını bir tespit davası olarak kabul etmektedir. ( Aksi görüş: HGK.1966/4, 1134 E., 67/615 K.sayılı ve 13.12.1967 T.`li kararı. Ancak, bu karar daha ziyade likid olan ve olmayan alacak konusunda olup, itirazın iptali ve eda davası arasındaki fark üzerinde durulmamış ve münakaşa edilmemiştir.
Prof. T.Ç.`da, bunun bir tespit davası olduğu görüşündedir. ( Batider, 1976, Haziran, cilt VIII, sayı 3 ).
- Esasen bu bir eda davası olsa idi, maddenin değiştirilmesine ne gerek vardı? Eski şeklinde de eda davası idi.
- Bu bir eda davası olsa idi, son fıkrada eda davası hakkı niçin saklı tutulmuştur.?
- Bu bir eda davası olsa idi, neden bir yıllık bir süre ile sınırlandırılsın ? Zamanaşımı geçinceye kadar eda davası açılabilir.
Kanun koyucunun, İİK`nin 67/1 ve son fıkralarında iki ayrı davadan bahsetmiş olmasına rağmen, aynı davayı ( eda davasını ) kastetmiş olduğunun kabulü, hukuk mantığına da aykırı düşer.
O halde, 67/1`de kanun koyucunun, yeni bir dava türü, bu tespit davasını düzenlediğini kabul etmek zorunludur.
Şimdi esas uyuşmazlık konusuna gelince-ki o da inkar tazminatının hangi hallerde hükmedileceğidir.- ( Alacağın likid olup olmadığı mevzu dışıdır ).
Yargıtay`ın uygulaması şu yöndedir: Yargıtay`ın çeşitli daireleri genelde, bu davanın bir tespit davası olduğunu kabul etmektedirler. Ancak, diyorlar, her eda davasının da bir tespit bölümü vardır. Bir yıl içinde tahsil davası açılarak inkar tazminatı da istenmişse, bu talebin içinde alacağın varlığının tespiti ve itirazın iptali isteği de mündemiçtir. O halde, bir yıl içinde açılmış tahsil ( eda ) davalarında da inkar tazminatına hükmetmek gerekir ( Örnek, 11.HD kararı, Batider 1978, sayı 4, sh.961 ).
Bu görüşe pek iştirak edemiyoruz. Gerçekten, her eda davasının bir tespit bölümü de vardır. Fakat eda davalarının içinde, ayrıca bir tespit davası yoktur. Olayımızda söz konusu olan "tespit davası"dır.
Şu düşünlebilir : Her iki dava bir arada bulunamaz mı, yani İİK`nin 67/1 ve son fıkrasındaki davalar bir arada açılamaz mı? Bu soruyu cevaplandırabilmek için, bu iki dava türü arasındaki farklara değinmek lazım gelir. Zira bunlar arasında, davanın açılış koşulları, rüyeti ve sonuçları bakımından bazı farklar olduğu kanaatindeyiz:
1- İtirazın iptali davası açılabilmesi için ; ilamsız bir icra takibi, takibe borçlunun itiraz etmiş olması, alacaklının mercie müracaat etmemiş bulunması ve nihayet bir yıl içinde itirazın iptali zımnında mahkemeye müracaat etmesi gerekir.
Tahsil davasında bu koşulların hiçbirine gerek yoktur. Zamanaşımı süresi içinde her an tahsil davası açılabilir.
İtirazın iptaline has olan bu bir yıllık süre, bir hak düşürücü süre olup,hakim tarafından re`sen göz önünde tutulur. Bu nedenle de bu bir yıl geçtikten sonra açılan itirazın iptali davasının bu sebeple reddi gerekir ( Aksi görüş, P., İcra Hukuku Esasları, sh.170, Batider, sh. 967`de bir yıl geçtikten sonra açılan itirazın iptali davasının bir eda ( tahsil ) davası olarak kabul etmemek için bir neden olmadığı, ancak ve sadece itirazın iptali talebi ile inkar tazminatına ilişkin isteklerin reddedileceği görüşündedir. Bu görüşe iştirak etmek mümkün değildir, her şeyden önce, talep olmadığı halde tahsile karar vermek, HUMK 74.maddeye aykırı olacaktır ).
Ancak, bu bir yıllık süre içinde tahsil davası açılmasına bir engel yoktur.
2- Davada her şeyden önce, alacağın varlığını alacaklı ispat etmek durumundadır. Ancak bu husus, itirazın şekline göre değişebilir. İtiraz, ödemeye, takasa, taliki şartın mevcudiyeti gibi hususlara inhisar ediyorsa, alacak, kural olarak kabul edilmiş olduğundan, artık alacağın ispatına gerek kalmayacak, fakat davalı,itirazın haklılığını ispat durumuna girecektir.
İtirazın iptali davasında, itiraz olarak neler incelenebilir?
Diğer bir eyişle, borçlu, savunmasında, itirazıyla bağlı mıdır, yoksa bu itiraz dışında başka savunma nedenleri ileri sürebilir mi?
İİK`nin 62/4.`de "Borçlu, itirazında sebep bildirmediği takdirde, itirazın kaldırılması duruşmasında ( mercide ) ancak alacaklının istinat ettiği senet metninden anlaşılan itiraz sebeplerini ileri sürebilir" denilmektedir.
Bu sınırlama, sadece mercideki itirazın kaldırılması isteği halinde geçerlidir. İtirazın iptali davasında, kanun koyucu böyle bir sınırlama getirmediği için, bu davada davalı, borçlunun her türlü savunmada bulunabileceğinin kabulü gerekir.
Ancak, belirli bir itirazda bulunmuşsa, itirazın iptali davasında bu itirazını değiştirebilir veya genişletebilir mi? İİK`nin 63.maddesine göre, "Borçlu, 62/4 maddedeki istisnalar dışında, itiraz sebeplerini değiştiremez ve genişletemez." Maddenin ifadesi mutlak ve kesindir. Bizce bu hüküm, yalnız tetkik mercilerini değil, İİK`den doğan bir dava nedeniyle ve bu Kanun hükümlerinin uygulanmasının gerekmesi halinde mahkemeleri de bağlar. Çünkü, sonuçta bu davalar dahi, bir nevi, mercilerde görülen itirazın kaldırılması davalarının bir türüdür ve icra takibinin bir safhasını teşkil etmektedir. İtirazın iptali kararını alan alacaklı, bu kararı götürüp icra memuruna ibraz ile, başlamış olan takibe devam edecektir. Prof.B.K., aksi görüştedir ve itirazın iptali davasında, borçlunun her türlü savunma sebeplerini ileri sürebileceği görüşündedir. ( Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 1974, sh.96 ). İİK`nin 60. maddesi altındaki hükümet tasarısı gerekçesi de K.`nun görüşünü teyit etmektedir. Ancak, bu gerekçenin, maddenin açık metni karşısında, mahkemeleri ne derece bağlayacağı şüphelidir. Anayasa`nın 92/3.maddesine göre Millet Meclisi`nce kabul edilen metin, C.Senatosu`nca değişiklik yapılmadan kabul edilirse, bu metin kanunlaşır. Yani, metin kanundur. Gerekçe, metne dahil olmadığı cihetle kanun değildir, mahkemeyi bağlamaz.Tabii ki, mahkemelere ışık tutar. Fakat metin, gerekçeye aykırı ve fakat açık olursa, kanaatimizce, uygulanacak olan metindir.
Esasen, itirazın iptali davasının niteliği ve bu dava sonunda tesis edilecek hükmün kapsamı da görüşümüzü destekler,zira bu iptal davası, icradaki itirazın iptali için açılmıştır. Mahkemenin iptal edeceği itiraz, icrada vaki olan itirazdır. İcradaki itirazın dışında kalan borçlunun sair savunmaları, iptal davasının konusu ve binnetice hakimin inceleme yetkisi dışında kalır.
Tahsil ( eda ) davalarında ise böyle bir sınırlamanın söz konusu olmadığını açıklamaya dahi gerek yok.
3- Hükmün infazı yönünden de her iki dava arasında farklar vardır. Borçlunun itirazı üzerine takip duracaktır ( İİK.66 ). Alacaklı, nasıl ki itirazın kaldırılması için mercie müracaat edip lehine karar aldığı takdirde takibe kaldığı yerden devam edebilecekse ( İİK.69/l,78/1 ), itirazın iptaline dair mahkemeden karar alınınca da, ilam icra memuruna ibraz edilerek derdest olan ilamsız icra takibine devam olunacaktır ( 12 HD. 29.4.1971 T. 4740 E., 4812 K.-Resmi Kararlar Dergisi, 1971, sayı 8, sh.244 ).
Oysa, tahsile dair ilam alındığı takdirde, artık ilamsız takip söz konusu olamayacak, İİK`nin 32 ve d.md.leri gereğince ilamların icrası yoluna başvurmak gerekecektir. ( K., sh.96,97 P. sh.169, aksi görüştedirler. Ü., ise, ilamsız takipe olarak devam edileceği görüşündedir. İcra Hukukunun Esasları, 1970, sh.82 ). Bu görüşlere iştirak olanaksızdır. Her iki takip yolu ve usulü değişiktir: Örneğin, birinde ödeme emri, diğerinde icra emri çıkar. İlamsız takipte, borçlu her türlü itirazı ileri sürebilir; icra emrine karşı ise sadece ödeme, zamanaşımı ve imhal nedeniyle itiraz edilebilir.
4- Hükmün sonuçları bakımından da her iki dava arasında fark vardır: İtirazın iptali davası ile tahvil davası, her ikisi de müspet sonuçlanmışsa, her ikisi de alacağın varlığı yönünden kesin hüküm teşkil eder. Ancak, tahsil davasında borçlunun borcunu ödememiş olduğu da bir kesin hüküm halinde tecelli ettiği halde, örneğin imza inkarına dayanan bir itirazın iptali davasında, sadece imzanın borçluya ait bulunduğu kesin hüküm halinde belirir. Borçlu, itirazın iptali davası kabul edilmiş olmasına rağmen, pekala sonradan tediye savunmasına dayanarak İİK`nin 72`ye göre bir menfi tespit davası açabilir. Oysa, tahsile ilişkin ilam için bunu söyleyemeyiz. Şartları varsa, iadei muhakeme veya belki haksız iktisap hükümlerine başvurabilir.
Açılış, rüyet şartları ve sonuçları bakımından aralarında bu kadar fark olan iki davanın bir arada görülmesini, biz mümkün kabul etmemekteyiz.
Diğer yandan, eda davalarında hukuki yararın mevcudiyeti asıl olup, davacı ayrıca hukuki yararı olduğunu ispat etmekle mükellef değildir ( K., HUMK, sh.260 ). Oysa, tespit davalarında hukuki yarar dava şartıdır ve davacı böyle bir yararı olduğunu ispat etmelidir. ( K.., age, s.264 ). O halde, eda davası açıldığı takdirde, bir tespit davası niteliğinde olan itirazın iptali davasını da açmakta alacaklının bir yararı olmadığından veya kalmadığından, itirazın iptali davasının eda davası ile birlikte görülememesi gerekir. Nitekim, TTK`nin 58.maddesinde beş nev`i türü gösterilmiştir. Bu davalardan birincisi, "Fiilin haksız olup olmadığının tespiti" davası, ikincisi "Haksız rekabetin men`i " davasıdır. Bu davalar ayrı ayrı açılabileceği gibi, kural olarak hep birlikte açılabilir ( yani bir davada ). Ancak, haksız rekabetin men`i davasında, fiilin haksız olup olmadığının öncelikle tespiti gerekmesine binaen, 58/a gereğince açılacak davada, artık hukuki yarar kalmadığının kabulü gerekir ( Bu istikamette 4.HD`nin 11.2.1972 T., 971/12331 E., 972/1080 K. sayılı kararı ).
İnkar Tazminatı :
İİK`nin 67/maddesinin 2.fıkrası şöyle başlıyor : Bu davada, yani itirazın iptali davasında, borçlunun haksızlığına karar verilirse, % 15`ten aşağı olmamak üzere bir tazminatla mahkum edilir.
Bu suretle, açıkça inkar tazminatı, itirazın iptali davasına bağlanmış olmaktadır. Bunun için, yani inkar tazminatına hükmedebilmek için, evvela itirazın iptali davası şartları mevcut olacak ( dört şart ), sonra da talep olacak.
Bir dava türüne ( iptal davasına ) kanun koyucunun getirdiği bir müeyyide, başka bir dava türüne ( eda ) uygulanamaz.
Yargıtay`ın bu yolda da, yani bizim görüşümüze uygun kararları da vardır: Ankara 3.Tic.Mah.`nin 972/207, 974/148 K. sayılı ve 15.5.1974 günlü kararı, Yargıtay 15.HD.`nin 74/2246-2196 sayı ve 5.12.1974 günlü kararıyla onanmıştır. Keza, 4.HD.`nin 978/5471-14982 sayı ve 28.12.1978 günlü kararında tahsile ilişkin davada inkar tazminatı verilmiş olması, bozma nedeni sayılmıştır.
P. dahi, katı tutumunu savunamamış ve sonunda, bir yıl içinde eda davası açılması halinde, eda davasının ancak tahsile ilişkin bölümünün reddine karar verilebileceğini kabul etmiştir. ( Batider, sh.965 ).
İİK`nin 67/2. maddesi, tazminatı, tek taraflı olarak yalnız borçlu için getirmiş değildir. Haksız ve kötü niyetle itirazın iptali yoluna gidip de isteği reddedilen alacaklı da tazminata mahkum edilir. Ancak, haksız ve kötü niyetle de olsa, tahsil ( eda ) davası açan alacaklının böyle bir tazminata mahkum olması olanaksızdır.
Bir an için İİK`nin 67. maddesinin son fıkrasının mevcut olmadığı farz edilirse, bu halde davacının eda davası açmak olanağı kalmayacak mıdır? Zamanaşımı süresi içinde ve hatta daha sonra dahi davacının eda davası açmak hakkı olacaktır. O halde, İİK`nin 67/son maddesini iki şekilde yorumlamak mümkündür:
Ya bu son fıkra, 1 yıllık süre içinde eda davası açılmasını yasaklayan bir hükümdür ; Veya eski tabirle "haşiv" gereksiz bir hükümdür.
1. yoruma gitme olanağı bulamamaktayız. İkincisine gelince, bu fikre mütemayiliz. Esasen P. da bu hükümün lüzumsuz olarak konduğunu adeta kabul etmektedir ( Batider, sh.962 )
O halde, son fıkranın olmadığı farz edilse, yani maddede eda davasına hiç temas edilmeden sadece itirazın iptali ve buna bağlı olarak inkar tazminatından bhsedilmiş olsa idi ve buna rağmen bir eda davası açılarak inkar tazminatı istense idi, bu inkar tazminatına hükmedilecek miydi ? Bu soruyu hukuken olumsuz cevaplandırmaktan başka bir yol olmadığı görüşündeyiz. Oysa, son fıkranın olmaması ile, gereksiz yere maddeye konması arasında bir fark yoktur.
Kaldı ki, P.`nun ve onunla aynı fikirde olanların savunduğu gibi, bir yıl içinde olmak kaydıyla ister eda, ister iptal davası açılsın, inkar tazminatı gerekeceği görüşünü kanun koyucu paylaşmış olsa idi, kanun yapı tekniği icabı, inkar tazminatına ilişkin fıkrayı iptal davasından bahseden birinci fıkradan hemen sonra ikinci fıkra olarak düzenlemez, bunu en son fıkraya alır ve sadece iptal davasını değil, eda davasını da katarak, 1 yıl içinde açılan itiraza, iptali veya alacağın tahsili davalarında inkar tazminatına hükmedileceğini, hüküm altına alırdı.
Sonuç olarak, "inkar tazminatı" sadece itirazın iptali davalarına has bir müeyyidedir. İtirazın iptali de istenmiş olsa, eda davalarında ya tahsile hükmetmemek ve inkar tazminatı vermek veya inkar tazminatı vermeden tahsile hükmetmek gerekir.
Bu açıklamaların ışığı altında, eda davasında inkar tazminatına hükmetmemiş olan mahkeme kararının onanması gerektiği kanısıyla çoğunluk görüşüne karşıyım.
Yargıtay 11.HD Üyesi
Y.O.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini