 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1977/13144
K: 1979/38
T: 08.01.1979
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı 4500 liranın faiziyle birlikte davalılardan Sabahattin'den alınarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün süresi içinde davalılardan Sabahattin ile davacı avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : Dava, davalılar Uludağ yolu üzerindeki arsada inşaat amacıyla temel hafriyatı yapmaları sonucu gerekli tedbirleri almamaları yüzünden yol kaymasına sebep olmaları ve yolun sekiz gün süreyle trafiğe kapalı kalması nedeniyle Uludağ yönünde aynı yol üzerinde (birahane sahibi olan) davacının birahanesine müşteri gelmemesi sebebiyle uğradığı zararın giderilmesine ilişkindir.
Mahkeme, davalılardan Sabahattin'in hafriyatı nedeniyle yolun çökmüş olduğunu tesbit ile sadece bu davalı aleyhine tazminata hükmetmiştir. Sözleşme dışı ve sözleşmeye dayanan sorumluluk hallerinde olaydan uzak veya yakın bir biçimde zarar gören bütün kişilerin tazminat istemeleri kabul edilemez. Türk hukuk sisteminde haksız fiilden doğrudan doğruya zarar gören kişilerin tazminat isteyebileceği kural olarak kabul edilmiştir. Bunun tek istisnası BK.nun 45/2. maddesindeki, ölenin yardımından mahrum kalanların da, bu zararlarını istiyebileceklerine dair hükümdür. Bu durumun sonucu olarak dolayısıyla zarara uğrayan kişilerin, fiilin direkt mağduru dışında zarara uğrayan üçüncü kişilerin bu zararlarının tazminini isteyemiyecekleri anlaşılmaktadır. haksız fiili ile doğrudan doğruya zarara uğrayan kişi, doğrudan uğradığı zararın dışında dolayısıyla uğradığı zararların da tazminini isteyebilir. Yeterki, bu dolayısıyla zaralara uygun illiyet bağıyla fiile bağlı olsunlar. Dolayasıyla zarara uğrayan kişilerin tazminat isteyip istiyemiyecekleri ise uygun illiyet bağı ile açıklanamamaktadır. zira dolayısıyla zarara uğrayan kişilerin bu zararları ile fiil arasında elbetteki bir illiyet vardır. Ancak fiilden zarar görenlerin, bir yerde sınırlandırılması da gereklidir. Aksi halde haksız fiil failinin altından kalkamıyacağı çok ağır bir tazminat yükümlülüğü altına girerki, bu da hukuken kabul edilebilen bir sonuç olamaz. Bu durumu açıklayan klasikleşmiş misaller vardır Örneğin; bir müteahhidin adamlarını kanalizasyon borularını yerleştirirken telefon kablolarını tahrip etmeleri nedeniyle telefonu çalışmayan bir tellalin mühim bir işi kaçırması veya iki vapurun çarpışması sonucu kanalın günlerce tıkalı kalması nedeniyle kanal işçilerinin gündeliklerini alamaması veyahut baş roldeki bir artistin yaralanması sonucu bir tiyatro eserinin oynamaması yüzünden tiyatroyu işleten müessesenin zarara uğraması gibi (Prof. Tandoğan - 3. Şahsın Zararının Tazmini - 1963 - Sahife 3, 4). Bir kanal veya boğazın gemilerin çarpışması sonucu bir süre kapalı kalması nedeniyle kanal ve boğazdan geçemiyen başka gemilerin daha uzun yol katetmek zorunda kalarak daha fazla zaman ve yakıt sarfetmek suretiyle zarara uğramaları da bu örneklere katılabilir.
Görülmektedir ki, dolayısıyla zarara uğrayan kişilerin bu zararları ile fiil arasında bir illiyet bağı vardır. O halde tazminat isteyebilecek kişilerin sahasını sınırlayabilmek için illiyetten başka bir dayanak bulmak gerekmektedir. Burada hukuka aykırılık rabıtasını benimsemek, ihlal edilen kaidenin (hukuk normunun) korumayı hedef tuttuğu kişilerden başka şahısların zarar görmesi halinde, hukuka aykırılık rabıtasının bulunmadığını, bunun sonucu olarak da mükellefiyetinin doğmayacağını kabul etmek gerekmektedir (Tandoğan -age- sahife II). İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında bu mefhumu benimsemiştir. Federal mahkeme, bu komünün mevzuat gereğince bizzat kesmesi gereken ağaçları müteahhide kestirme sonucu bir işçinin yaralanması vesileyisyle işçinin Komün aleyhine açtığı tazminat davasını, komünün ihlal ettiği kaidenin ormanları korumak için konulduğu fertlerin hayat ve sıhhatini korumakla alakalı olmadığını ileri sürerek reddetmiştir. (Tandoğan -age- sahife 13). Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da iş bu davadakine benzer bir olayda tazminat talebini kabul etmemiştir (HGK. 21.6.1974 T. 970/T-59 E., 974/744 K. sayılı ilamı). Olayda, köprü altından geçerken bir lokomotif kazanının patlaması sonucu köprünün yıkılması ve trafiğin bir süre kapanması sonucu yol üzerinde bulunan bir benzin istasyonu sahibinin vasıtalarının bu süre içinde bu yoldan geçmemeleri sonucu akaryakıt satamamaktan mütevellit uğradığı zararın tazmini için T. C. DDY. na karşı açtığı davayı reddeden mahkeme kararının, HGK. haksız fiil ile zarar arasında illiyet bağının bulunmadığının anlaşılmasına binaen onamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere aslında burada olay ile zarar arasında bir illiyet bağı mevcuttur. Fakat, biraz önce açıklanan hukuka aykırılık rabıtası mevcut değildir ve HGK.nun illiyetin yokluğunu ifade ederken hukuka aykırılık rabıtasının mevcut olmadığını söylemek istediğinin benimsenmesi gerekir. Dava konusu olay da, HGK.nun kararının taalluk ettiği olaya çok benzemektedir. Davalılar veya bunlardan birinin eylemi ile yol kaymış, bir süre trafiğe kapalı kalmış ve daha yukarıda yol üzerinde birahanesi bulunan davacı, müşteri gelmemesi nedeniyle mahrum kaldığı karı tazminat olarak istemektedir. Burada davalıların ihlal ettiği kural olsa olsa MK.nun 662. maddesidir. Bu madde hükmüne göre, bir mülk sahibi hafriyat ve inşaatta bulunurken komşusunun arsasına zarar vererek veya zarara maruz bırakarak veya üzerlerindeki binaları tehlikeye koyarak ızrar edemez. Davalıların davranışı bu hükmü ihlal etmekten ibarettir. Davalılar tarafından ihlal edilen bu norm ise, sadece komşu arsa maliklerinin haklarını korumak için vazedilmiştir. Davacı ise bu yasa hükmünün anladığı anlamda komşu niteliğinde bir kişi olmadığına göre, olayda davalılara yüklenmesi gereken bir tazminat mükellefiyeti söz konusu edilemez. O halde, bu açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekirken, temyiz eden davalı Sabahattin'in tazminatla sorumlu tutulması bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı Sabahattin yararına BOZULMASINA ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 8.1.1979 gününde oybirliğiyle karar verildi.