 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1977/7278
K: 1977/9911
T: 04.10.1977
DAVA : Davacılar (N)nin davalıya 400.000 TL.borçlu olduğunu 777 ada 26 parseldeki payına haciz vazedildiğini davalı vekilinin veraset ilamına göre vereseleri namına intikalini yaptırmak üzere aldığı selahiyetle tapuda iştirak halinde müşterek mülkiyet hükümlerine göre tescil işlemini yaptırdığını bu suretle yolsuz tesçille 1/4 payın müşterek payı olarak (N) tarafından haczin paraya çevrilmesini önlemek için tazyik altında davalıya satıldığını, davalının da izaleyi şuyu dava açtığını davalının MK.nun 831. maddesinden yararlanamıyacağını, yolsuz olarak tesçil olunan müşterek mülkiyet münasebetinin iştirak halinde mülkiyete çevrilerek davalı adına kayıtlı payın iptalini istemiştir.
Davalı davacı (N)nin tapuda payının müşterek mülkiyete çevrilmesinde muvafakatı olduğunu apartmanın yönetimi, kira bedellerinin tezyidi için, davacılardan (T) tarafından vekaletname verildiğini, bu durumda davacılar tarafından icazet verilmiş sayılacağını davanın reddine karar verilmesini söylemiştir.
Davacıların müşterek mülkiyetten sonra birtakım işler yaptıklarını, davalının hissedarlığını ve müşterek malik sıfatını kabul ettikleri sebebiyle davanın reddine, 119.000 TL.ücreti vekaletin davacılardan alınarak davalıya ödenmesine dair verilen kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü :
KARAR : Dava konusu olan apartman davacılara 4.2.1961 tarihinde vefat eden anaları (H) den kalmıştır. Kayıt sahibi (H)nin ölüm tarihine göre taşınmaz iştirak halindedir. Davacılardan (N) davalıya 400.000 lira borçludur. Alacaklı olan davalı yukarıda sözü edilen alacağını tahsil için borçlu (N) aleyhine icraya başvurmuş, icra memurluğu tapu sicilinde miras bırakan (H) üzerindeki kaydın borçluya intikalini sağlamak için alacaklı vekiline 11.5.1965 günlü yetki belgesini vermiştir.
Alacaklı vekili, bu belgeye dayanarak miras bırakana ait bulunan taşınmazı iştirakli olarak mirasçılara intikal ettirmesi gerekirken 21.5.1965 gününde iştiraki müştereke çevirmek suretiyle işlem yaptırmıştır. Bundan sonra davacı (Borçlu) (N)nin taşınmazdaki 1/4 payı 3/12 itibar edilerek 2/12 si davalı (alacaklı) (C)ye, 400.000 liralık alacağını karşılık olarak (N)nin 2/12 payını temellük etmiştir.
Şimdi (N) ve öteki paydaşlar 20.5.1975 günlü dilekçe ile : "taşınmazın iştirak halinde olduğunu yetki belgesinde iştirakin müştereke dönüştürülmesini sağlayacak bir kayıt bulunmadığını iştirak halindeki mülkiyette pay satışı mümkün olmadığını" ileri sürerek davalı üstündeki kaydın iptali isteğiyle bu davayı açmışlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Uyuşmazlığın çözümünde etkisi olan, maddi olay zincirinin halkalarını oluşturan bazı yönlere açıklamakta yarar vardır:
1 - 23.6.1966 günlü vekaletname ile (C) "apartmandaki 2/12 hissesini dilediği gibi idareye, toptan veya parça parça olmak üzere dilediği şartlar ve esaslar dairesinde kiraya vermeğe, kontratlarını tanzim ve imzaya kiracılarla olan münasebetleri yürütmeğe kira mukavelelerini icabında feshe, ve icabında kiracılara tahliye, alacak vesair hususlardan dolayı ihtarnameler keşidesine, gerekirke bu hususlardan dolayı kiracıler aleyhine davalar açmağa..." gibi yetkiler vermek suretiyle davacılardan (T) yi özel vekil tayin etmiştir.
2 - (T) 3.12.1969 günlü dilekçe ile (S) aleyhine açtığı davada adı, geçenin oturduğu 9 numaralı dairenin 1000 lira olan aylık kirasının 3000 lira olarak tesbit edilmesini istemiştir. (T) bu davada (S) ve (N) ile (C)yi 3. şahıs olarak göstermiş, kira tesbiti davasında davacı sıfatiyle yanında yer almalarını önermiştir. (T) tesbit davasına ait dilekçede 9 numaralaı dairenin bulunduğu apartmana kendisi ile (S), (N) ve (C)nin "müştereken ve işitirak halinde" sahip olduklarını açıklamıştır. Apartmanın yalnız babalarından gelen 1/4 payı davacılar arasında iştirak halindedir. Bakiye 3/4 pay ise (S), (N), (T) ve davalı (C) arasında müşterek mülkiyet konusudur.
3 - (C) 20.4.1971 günlü belge ile (T)yi vekaletten azletmiştir.
4 - (T), 10.1.1973 gününde noter marifetiyle çektiği ihtarla (C) nin apartmanın 1/6 payına sahip olduğunu belirterek 1966-1973 dönemi için ortak giderlerden payına düşen 25 bin küsür lirayı kendisine ödemesini istemiştir. 5 - (C) nin (T) (N) ve (S) aleyhlireni İstanbul 14. sulh Ceza Mhakemesinden açtığı davada:
Müşterek mülkiyet konusu olan apartmanın kat mülkiyetine çevrilmesi ve bağımsız bölümlerin ortaklara tahsisi talep edilmiştir. Davanın görev yönünden reddine ilişkin bulunan 23.2.1972 günlü karar, davacı davalılardan ikisinin temyizi üzerine 6. Hukuk Dairesince 12.5.1972 gününde "Davacı taşınmaz malda bağımsız pay sahibidir. Her ne kadar davalıların payları iştirak halinde ise de davacı ile davalılar arasındaki münasebet müşterek mülkiyet münasebetidir." diye vurgulanarak bozulmuştur.
6 - Bilirkişiler, 9.4.1976 günlü raporlarında dava tarihinde apartmanın 20 milyon değeri olduğunu saptamışlardır. Bu tesbite göre davacının 1/6 pay karşılığı 3 milyon 333 bin lira etmektedir.
Zorunlu ve yararlı olan yukarıdaki açıklamalardan sonra uyuşmazlığın hukuk açısından eleştirisini yapmak sırası gelmiştir. Davada :
(Şeriklerin ittifakiyle iştirakten müştereke geçilmediği yetki belgesinde bu konuda bir kayıt bulunmadığı cihetle müşterek mülkiyete geçmiş işlemi geçersizdir. Müştereke geçiş işlemi geçersiz olunca "iştirak hali" bozulmamıştır. İştirakin devamı süresinde ortakların oybirliği sağlanmadan "şai-cüz"de tasarruf etmek mümkün değildir. Bu itibarla yasal bir nedeni ve illeti olmayan intikal işleminin dolayısıyle davalı üstündeki kaydın iptali lazımgelir.) düşüncesine dayanılarak dava açıldığı açıktır.
Davalıya pay satışı yapıldığı sırada dava konusu taşınmaz iştirak halindedir. Yetki belgesi vekiline yalnız İcra ve İflas Kanunun 94. maddesi uyarınca işlem yaptırması için verilmiştir. Bu belgede "iştirakin müştereke çevrilmesini" sağlayacak bir kayıt mevcut olmadığına, müşterekliğe geçiş ortakların tümü tarafından yapılması gereken bir irade açıklamasına dayanmadığına göre mülkiyetin bir biçiminden ötekine geçiş keyfiyeti bu işlemin yapıldığı sırada geçersizdir. Bu yön tartışmayı gerekli kılmayacak derecede kesindir. Ancak, davalıya temlikin yapıldığı anda mevcut olan bu geçersizlilik hali mutlakmıdır? Bu durum sonsuza dek devam eder mi? Geçersizlik bazı nedenlerle geçerlilik kazanamaz mı? Önemli olan bu sorulara verilebilecek olan yanıttır.
Yapıldığı anda eksik ve sakat olan hatta geçersiz bulunan bir hukuki işlemin daha sonra başgösteren bazı hal ve nedenlerle sağlık kazanması mümkündür. Günümüzde uygulama ve öğretide bu konuda birçok örnek bulmak imkanı vardır. Hukukta "icazet"in etkisi inkar ve münakaşa edilemez. Çok kez, icazet sayesinde "geçersiz" olan "geçerli" hale gelmektedir. Hukuki bir işlem yapılırken izni alınması gereken bir kişinin rızası olmadan yapılan ve bu nedenle doğum anında geçersiz sayılan bir işlemin daha sonra o kişinin açık veya kapalı muvafakatı -icazeti- üzerine geçerlilik kazandığı haller vardır.
Eski hukukumuzda "icazeti lahıka, vekaleti sabıka hükmedendir." sözcükleriyle ifade olunan ilke, anlam ve kapsam olarak bugünkü hukukumuzda dahi mevcudtur. İcazet, Borçlar Kanunumuzda temsil müessesisinin "selahiyetsiz temsil" bölümü içinde açıkça yer almıştır. İcazetle bir kısım hukuki muamelelerin sağlıklı sayılmasında hayati zaruret ve beşeri icaplar yönünden büyük yarar bulunduğu kuşkusuzdur. İmkan oldukça, engel veya sakınca bulunmadıkça icazet sayesinde kişiler arasında kurulmuş, kararlılık kazanmış, adeta bozulmaz bir düzene bağlanmış olan hususların sürdürülmesi veya geçerli tutulması onun ortadan kaldırılmasından veya hükümsüz sayılmasından daha iyidir. Başka bir deyimle bazı durumlarda statükonun korulması, bozulmasından daha yararlıdır. Statükonun muhafazası "barış" bozulması ise "Savaş"tır. Hukuk savaşı değil barışı öngördüğü cihetle icazet sayesinde sağlıklı hale gelen ilişkinin bir süre sonra başlangıçtaki eksiklik ele alınarak, bu durum bir sebepten çok bahane gibi kullanılarak bozulmasını istemek imkanı yoktur.
Uyuşmazlıkla yakından ilgili bulunan bu açıklamaların bizi bir noktaya götüreceği kuşkusuzdur. İştirakten müşterekliğe geçiş işlemi sakat olmasına rağmen paydaşlardan (N) dava konusu taşınmazdaki 1/6 payını 1965 yılında davalıya satıp ferağını vermiştir. Satış yapıldıktan ve sözleşme hükmü yerine getirildikten yıllarca sonra (N)nin müşterekliğe geçişin yolsuz ve usulsüz olduğnu ileri sürmesi iyiniyetle bağdaştırılması mümkün olmayan bir hareket tarzıdır.
(N) tarafından yapılan satışı öteki davacıların "hemen" denilebilecek kadar kısa bir zamanda öğrendikleri muhakkaktır. Zira davacılar kardeş olduklarına göre aralarında iştirak halinde mülkiyet konusu olan taşınmazda bir kısım payını davalıya satan (N) nin bu durumu ötekilere haber vermediği düşünülemez. (T) ile (S) daha başlar, karşı koymamışlar, suf'a davası açmak gereğini bile duymamışlardır. Davacılar, her halleriyle davalının "paydaşlığını" kabul etmişler, kendilerine analarından kalan apartmanda yabancı olan (C)'e "senin burada ne işin var?" dememişler satış durumunu ve ona takaddüm eden işlemi onaylanan ve geçerli sayan bir tutum içine girmişlerdir. O kadar ki davalı davacılardan (T) ye vekalet vermiş, müşterek taşınmazın idaresinin ve kiraya verilmesini ona bırakmış, (T) açtığı kira tesbiti davasına kendi yanında yer almak ve birlikte hareket etmek üzere (C)yi çağırmak gereğini duymuştur.
Davacılar kendilerine annelerinden kalan apartmanda, icazet sayılan davranışları sonunda başlangıçta mevcut olan geçersizliğini geçerliliğe dönüştürerek davalının paydaşlığını kabul etmiş onunla aralarında 10 yıldan beri paydaşlık temeline dayanın kararlı ve devamlı bir ilişki kurmuşlardır.
Artık oturmuş bulunan bu durumu bozmak 10 yıldanberi aynı mecradan akan suyun akışını tersine çevirip başlangıç noktasında yöneltmek imkanı kalmamıştır. Davacıların temlik tarihinde 400.000 lira değeri olan davalı üstündeki 1/6 payın bugün on katına yakın bir değer kazanmasından ötürü dava yoluna başvurdukları düşünülebilir. İcazetle sağlık kazanan işlemin, bundan böyle başlangıçtaki sakatlık durumu ileri sürülerek yasal olmayan nedenlerle bozulmasını, istemek imkanı olmadığı cihetle mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğrudur. Davacı tarafın yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, ve gelen temyiz edilenler vekilleri için 1400 lira duruşma vekalet ücretinin temyiz edenden tahsiline 4.10.1977 gününde oybirliğiyle karar verildi.