 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1977/5293
K: 1977/6741
T: 09.06.1977
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Yatağan Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 21/12/1976 gün ve 148/440 sayılı hükmün Onanmasına mutazammın daireden sadır olan 14/2/1977 gün ve 1082/1263 sayılı kararın süresi içinde tashihen tetkiki davacılar vekili tarafından istenilmiş olmakla bittetkik gereği düşünüldü:
KARAR : Medeni Kanunun 910 ve sonraki maddelerinde, taşınmaz mallar üzerindeki hak sahiplerini ve bu hakların kapsamlarını açıkça belirtmek maksadıyla "Tapu sicili" müessesesinin kurulması öngörülmüştür. Kural olarak taşınmaz mallara ilişkin aynı hakların doğumu, değiştirilmesi ve sona ermesi resmi nitelik taşıyan devletin sorumluluğu altında tutulan bu sicillerle sağlanır. Bu itibarla sözü edilen sicillerin "hak sahiplerini" ve "hakların kapsamlarını" kuşkuya yer bırakmayacak ve gerçeği tam olarak yansıtacak şekilde açık, eksiksiz ve sağlıklı olarak düzlemesi gerekli ve zorunludur.
Memleketimizde tapu dışı el değiştirmelerin önüne geçilmez bir alışkanlık halini alması ve yoğunluk kazanması, kadastronun Cumhuriyetten sonra başlaması ve henüz tamamlanmaması... gibi nedenlerle tapu sicilleri bu konuda istenen ve beklene güveni sağlamaktan çok uzaktır Kadastro çalışmalarının sona ermesinden sonra tapu sicillerinin büyük ölçüde sağlamlık kkazanacağı, hiç değilse "hendesi" durumu uzun zamana bağlı olduğu cihetle, tapu sicillerini bir ölçüde sağlamlaştırmak ve ıslah edebilmek için değişik zamanlarda bazı kanunlar çıkarılmıştır. Örneğin, 1515 sayılı Kanu bu konudaki düzenlemelerden biridir.
2644 sayılı kanunun değiştirilmesini öngören 5520 sayılı Kanun dahi bu yöndeki çalışmalar dizisine eklenen bir başka halka olarak gösterilebilir. Tapu sicilinde taşınmazın yüzölçümünü gösteren rakam çok kez "tahmini" olup gerçek yüzölçümünü yansıtmaktan uzaktır. İşte sicil ile gerçek arasındaki bu aykırılık ve tutarsızlığın ortadan kaldırılabilmesi için 55230 sayılı Kanunla bazı yasal olanaklar ve kolaylıklar sağlanmıştır. Sözü edilen yasaya göre, taşınmaz malların hakiki yüzölçümünü tapu sicilinde yazılı miktardan "fazla" olduğu hallerde, bu durumun "bitişik araziye el uzatmaktan" ve "sınırların değişmesinden" ileri gelmediği hakim tarafından tesbit edildiği takdirde hakim kararıyla bu hususun -fazlalığın- tapu siciline yazılmasına karar verilir.
Pratikte "miktar tezyidi davası" adı verilirken ve gerçek durumun -yüzölçümünün- tesbitin hedef tutan ve genellikle hasımsız açılan bu tür davalarla tapu siclinde yüzölçümüne -miktara- ilişkin bulunan eksik ve yanlışlıklar düzeltilebilmektedir. taşınmazların kısmı kamulaştırmalarında, ifraz ve taksimlerinde 5520 sayılı Kanundan yararlanmak zorunlu olmaktadır. 5520 sayılı Kanuna dayanılarak açılan tezyit davasıyla, bu davaya konu olan taşınmazlara hasren adeta "özel" bir kadastor yapılmakta ve taşınmazın en azından "hendesi" durumu sağlıklı olarak saptanmaktadır.
Miktar tezyidi davalarında sağlam bir sonuç elde edilebilmesi, tapu sicilini gerçek duruma uygunluğunun sağlanabilmes için hakimin 5520 Sayılı Kanunda öngörülen hususları eksiksiz olarak yerine getirmesi, ayrıca taşınmazın geometrik şeklini gösteren bir haritayı fen memuruna tanzim ettirip karara eklemesi gereklidir. Yasanın zorunlu kıldığı soruşturma ve işlemler yapılmadan verilen bir kararın bir çok uyuşmazlıkların doğumuna yol açtığı her gün görülen hallerdendir. Dinlenmeyen sınır komşuları için bu kararın kesin hüküm teşkil etmeyeceği gibi bir düşünce ile eksik soruşturmaya dayanılarak karar verilmesi ve hendesi şeklin gereği gibi tesbit edilmemesi çok sakıncalıdır. Hakimlerin bu konuda olduğundan daha fazla titizlik göstermeleri zorunluluğu vardır. Aksi takdirde 5520 sayılı Kanunu sağlamak istediği kolaylık ve rahatlığın yerini çeşitli mülkiyet uyuşmazlıkları doldurur.
Yasaya göre bu gibi davalarda bütün sınır komşularının dinlenmesi zorunludur. Bitişik taşınmaz malkileri dinlenmeden, davacının komşularıyla mülkiyet uyuşmazlığı olup olmadığı saptanmadan,varsa böyle bir uyuşmazlık çözümlenmeden kesin bir sonuca uluşmak mümkün değildir. sınır komşularını davacı bizzat getirdiği veya bunlar kendiliklerinden geldikleri takdirde bir zorluk yoktur. Bunlardan bir veya bir kaçının hakim önüne gelmedikleri durumlarda ne yapılacaktır. Hakim gelmeyen sınır komşularını "hangi yol" ile çağırıp dinleyebilecektir?
Burada "dinlemek" isticvap etmek anlamına gelir. kanun koyucunun, 5520 Sayılı Kanuna dayanan davalarda hakimin "isticvap" müessesesinden yararlanmasının öngördüğünü kabul etmek zarureti vardır. Özel Kanundaki bu açıklık sayesinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa, çizdiği sınırların ötesinde daha geniş bir uygulama alanı sağlamıştır. Hal böyle olunca, hakim, Usulün 230. ve sonraki maddelerini işleterek davacı tarafından getirilmeyen veya keşif yerine hakimin daveti üzerine gelmeyen sınır komşularını dinlemek, isticvap etmek imkkanının elde etmek imkanını elde etmiş olacaktır.
Miktar tezyidi davasında, hakim, dinlenmesi lazım gelen sınır komşularına, Usulün 234. maddesi uyarınca çıkarılacak davetiyeye "gelmediği veya sorulan suallere cevap vermediği takdirde" tertip edilen suallerin ikrar eylemiş, yani komşusu olan davacının taşınmazını belirlemek için gösterdiği sınırlara itiraz etmemiş ve aralarında hiç bir şekilde mülkiyet uyuşmazlığı bulunmadığını kabul etmiş sayılacağı ve tezyit isteğinin kabulüne ilişkin kararın ileride bir mülkiyet uyuşmazlığında kesin hüküm varmış gibi kendisini bağlayacağı hususlarını her halde yazdıması gereklidir.
Şimdi, bu konudaki ilkelerle ilgili yukarıdaki açıklamalardan sonra uyuşmazlığı incelemek zamanı gelmiştir.
Davalıların miras bırakanları (A)sahip oluduğu taşınmazı üç parçaya ifraz etmiş,bunlardan 1980 m2 lik yüzölçümü olan 1 numaralı ifraz parselini haritaya bağlamak suretiyle 30/9/1965 gününde davacıların miras bırakanlarına satmıştır. Daha sona (A.Y.) tarafından açılan miktar tazyidi davası sonunda, adı geçene ait olan 30/9/1965 gün ve 50 sayılı tapunun kapsamına giren taşınmazın yüzölçümü 8/7/1969 günlü kararla tezyit edilmiştir. Davacılar bu tezyit davası neticesinde, sahip oldukları müfrez taşınmazın yaklaşık olarak 500 m2 lik kısmını (A.Y.) nin taşınmazına katıldığını ileri sürerek tezyide ilişkin karara dayanılarak yapılan tescilin bu miktara hasren iptalini ve elatmanın incelenmesini istemişlerdir.
Davacıların fariği ve miras bırakanı olan (İ.T.) tezyit davasında hasım değildir. Her ne kadar (İ.T.)ye tezyit davasında keşif günü keşif yerinde hazır bulunması lazım geldiğinden bahisle bir davetiyle gönderilmişse de bu davetiyede (İ) mahkemeye niçin çağırıldığı ve komşusu (A) tarafından açılan miktar tezyidi davasında sınır komşusu olarak dinlenileceği, davete uymadığı takdirde Usulün 234. maddesinin uygulanacağı hususlarında yeterli açıklık yoktur. (İ) tezyit davasında taraf olmadığına ve kendisine yukarıda öngörülen şekilde usulüne uygun bir isticvap davetiyesi gönderilmediğine göre tezyit kararıyla bağlı tutulması imkanı yoktur.
Tezyide ilişkin karar (İ)yi bağlamadığına göre buna dayanılarak yapılan tescil sonunda davacıların müfrez taşınmazına ait bir kısım yerin davalıların tapu muhtevasına dahil edildiği yapılan uygulama sonuda anlaşıldığı takdirde davanın kabul edilmesi gerekir.
Dairenin onamaya ilişkin bulunan kararının düzeltme yoluyla ortadan kaldırılmasına ve hükmün yukarıda yazılı nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 9/6/1977 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.