 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1977/2791
K: 1977/4010
T: 12.04.1977
- KESİNLEŞMİŞ ORMAN
- SINIRLANDIRILMASI (TAHDİDİ)
ÖZET: Kesinleşen orman tahdit sınırları içinde kalan saha üzerinde davalının elmenlik (zilyedlik) veya mülkiyet nedenlerine dayanan bir hak ileri sürmesi veya savunmada bulunması olanağı yoktur. Orman Yasasının değişik 2. maddesine göre "bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerin" orman kadastro komisyonlarınca saptanması gerekir. Mahkemelerin anılan maddeye dayanan savunmayı incelemek ve böyle bir yeri orman sınırları dışına çıkarmak yetkileri yoktur.
(6831 s. OK. (1744 s. k.d.) m. 2)
Davacı, kesinleşen orman tahdidi içinde bulunan davalıya ait 13.12.1968 tarihli ve 39 nolu tapu kaydının iptalini ve 34 hektar 5950 nı2 nizalı yere vaki elatmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı, nizalı yerin tahdid içinde olmadığını, orman vasfını kaybettiğini, kültür arazisi bulunduğunu 1744 Sayılı Kanunun 2. maddesine göre davanın reddine karar verilmesini söylemiştir.
Davalıya ait tapu kaydının iptaline, tapu kaydı muhteviyatı bulunan 45950 m2 yere vaki müdahalenin men'ine, davalının tapu dışında kullandığı yer hakkında davacının ayrıca dava açmakta muhtariyetine dair verilen kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı orman idaresi vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü:
Taşınmazlar üzerinde kişinin mülkiyet hakkına sahip olması veya olmaması, kişiye böyle bir hak tanınması takdirinde kapsamının ne olması lazım geldiği hususları, geçmişte olduğu gibi bu gün dahi biri ötekine ters düşen görüşlerin ileri sürülmesine ve uygulamaların yapılmasına yol açan çok önemli bir konudur.
Taşınmazlar üzerinde kişi yararına mülkiyet hakkı kurulması veya kurulmaması, bu hakka dar veya geniş bir kapsam tayin edilmesi, toplumun rengini ve o toplumda yürürlükte olan düzeni kalın çizgilerle belirleyen belli başlı noktalardan biridir.
Taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının, dünyanın var olduğu ve üstünde insanın yaşadığı sürece hayati önemini ve değerini koruyacağı, her yerde ve her zaman çeşitli eleştirilere ve uygulamalara konu olacağı kuşkusuzdur.
Nüfusunun çoğu köylü ve dolayısiyle çiftçi olan Türkiye'de, Türk toplumunda ve ekonomisinde "toprak" ın müstesna bir yeri ve değeri vardır. Bu nedenle, daha önce olduğu gibi, 1961 Anayasasının 36. Maddesiyle, Türkiye'de, kişiye taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkı tanınmıştır
M.K.nun ayni haklardan söz eden dördüncü kitabında, mülkiyet hakkını düzenleyen hükümler getirilmiştir. Taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının öteki haklara benzemeyen pek çok özellikleri vardır. Taşınmaz mülkiyetinde; hak sahibinin yani malikin kim olduğunun ve bu hakkın yurt toprağı üzerinde nereye taalluk ettiğinin "somut" olarak ve kesinlikle saptanması gereklidir. Tapu sicil ve kayıtları sağlıklı ve eksiksiz bir kadastroya dayanmadıkça bu konuda "tecessüm" ettirebilme işini tam olarak yapmaya yeterli ve elverişli değildir. Bu nedenle mülkiyet hakkını her yönüyle sağlama bağlamak, uyuşmazlıkları önlemek veya hiç değilse azaltmak için kadastro yapılması zorunludur.
Memleketimizde taşınmazların hukuki ve hendesi durumlarını saptamak yani kadastrosunu yapmak üzere çıkarılmış müteaddit yasalar vardır. 2613 sayılı Kanun şehir ve kasabalarda bulunan, 766 sayılı Tapulama kanunu ise il ve ilçelerin merkez belediyeleri dışında - köylerde - kalan taşınmazların kadastro işlerinin yürütülmesi ve düzenlenmesi için çıkarılmıştır. Sözü edilen bu iki yasadan başka "orman" sayılan taşınmazların mülkiyet ve hendesi durumlarının ne suretle belirleneceği konusu ise 6831 sayılı Orman Kanunu ile bu konunun bazı maddelerinde değişiklik yapan 1744 sayılı yasada hükme bağlanmıştır.
Türkiye'de "orman" ın ayrı önemi ve kendisine özgü bir düzenleme şekli mevcuttur. Devlet ormanlarının kadastrosu, orman kadastro komisyonlarına yapılır: Komisyonların yaptıkları orman sınırlandırmasına. - kadastrosuna - karşı ilandan itibaren 30 gün içinde bu komisyona itiraz edilebilir. Kadastro ekiplerince düzenlenen tutanaklara veya orman kadastro komisyonlarınca verilen kararlara karşı bir yıl içinde mahkemeye başvurulabilir. Hak düşüren 1673 bu süre geçtikten sonra mahkemeye yapılan başvurma geçersiz sayılarak orman kadastrosunun kesinleştiği ve tahdit sınırları içinde kalan sahanın "orman" olduğu kabul edilir.
İmdi, konuyu uzaktan çeviren ve genel nitelik taşıyan bu açıklamalardan sonra uyuşmazlığın daha yakından incelenmesine sıra gelmiştir.
Davacı idare kesinleşen orman tahdidine dayanarak bir kısım yere vaki elatmanın önlenmesini ve davalının nizalı sahanın bir bölümüne ait olan tapusunun iptalini istemiştir. Kesinleşen tahdit sınırları içinde kalan saha üzerinde davalının zilyetlik veya mülkiyet nedenlerine dayanan bir hak iddia etmesi veya savunmada bulunması olanağı kalmamıştır.
6831 sayılı kanunun 1744 sayılı kanunla değiştirilen 2. maddesine göre "bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerin" orman kadastro komisyonlarınca tesbit edilmesi gereklidir. Mahkemelerin yukarda sözü edilen maddeye dayanan bir savunmayı incelemek ve böyle bir yeri orman sınırları dışına çıkarmak yetkileri yoktur. Çünkü kanunun açık olan metninde bu işin öncelikle ve ilk aşamada idarece - orman kadastro komisyonlarınca - yapılması öngörülmüştür.
Bu açıklamalara göre mahkeme kararı temel ilke bakımından doğrudur. Mahkemece, ayrıntı sayılabilecek iki noktada yanılgıya düşülmüştür.
1 - Taraflar arasında nizalı olan yerin tümünün kesinleşen orman tahdit sınırları içinde kaldığında uyuşmazlık yoktur. Hal böyle olunca tahdit sınırları içinde kalan nizalı sahanın tümüne vaki datmanın önlenmesine karar verilmesi gerekli iken davanın kısmen reddedilmesi doğru değildir.
2- davalı tapusu 2.1.1936 tarihinde senetsizden tesis edilmiştir. Tapu doğu ve güneyi "cebel" ve batısı "İzmir yolu", kuzeyi "Dimitri" ile sınırlı üzerinde (15) zeytin ağacı bulunan (45950) m2 yüzölçüsü olan bir taşınmaz için ihdas edilmiştir. Tapu kapsamını gösteren bir kroki yoktur. "Cebel" sınırının genişletilmeye elverişli olmasından ötürü tapu miktariyle geçerlidir. Tapunun mahalli bilirkişiler marifetiyle nizalı sahaya uygulanması miktariyle geçerli olması lazım gelen bu tapunun nizalı sahanın tümüne veya bir kısmına uyduğu tesbit edildikten sonra iptaline karar verilmesi gerekli iken bu yön inceleme ve soruşturma konusu yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi yolsuzdur.
Tarafların temyiz istekleri bu yönden yerinde görüldüğünden hükmün yukarda yazılı nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın iadesine 12.4.1977 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.