 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1977/1970
K: 1977/2314
T: 10.03.1977
DAVA : Taraflar arasındaki davada;
Davacıya vesayeten (H), davalının hukuki ehliyete sahip olmayan davacıdan vekaletname alarak 2 parça taşınmazı değerinden çok aşağı bir fiyatla önce iş ortağının karısına satıp, bu şahıstan tekrar hibe ile kendisinin aldığını, bu nedenle tapusunun iptalini istemiştir.
Davalı, davacının satış tarihinde hukuki ehliyetine sahip olması nedeni ile yersiz davanın reddini savunmuştur.
Yapılan yargılama sonucunda mahkeme adli tıp raporuna göre satış tarihinde davacının hukuki ehliyetine sahip olması nedeni ile davanın reddine karar vermiştir.
Karar süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı baba, davalı oğuldur. Davacı taşınmazlarını satmak üzere oğluna vekalet vermiştir. Tapu siciline göre; davalı vekil taşınmazları önce 8/4/1975 gününde (25) bin liraya ortağının karısına satmış ve daha sonra 26/2/1975 tarihinde (35) bin lira karşılığında kendisi iktisap etmiştir.
Davacı 22/12/1976 günlü dilekçesinde taşınmazların gerçek değerinin (200) bin liranın üstünde olduğunu ve bu itibarla sicilde "satış" gibi gösterilen temlik işlemlerinin "muvazaa"dan ibaret bulunduğunu vekilini "göstermelik ve "biçimsel" olan temlik işlemlerine dayanmak ve vekalet görevini açıkça kötüye kullanmak suretiyle taşınmazları kendi üstüne geçirdiğini ileri sürmüştür.
Olay ve davalının amacı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. İstanbul'da oturan ve ticaretle uğraşan davalının Ödemiş'e gelerek kısa bir süre içinde babasını İstanbul'a getirdiği ve "kandırıcı" sayılabilecek bazı davranışlarda bulunarak yaşlı (1316) olan babasından taşınmazların satışı için bir vekaletname aldığı kuşkusuzdur. Vekil olan davalı, yukarıda belirtilen şekilde elde ettiği vekaletnameye dayanarak müvekkili babasının taşınmazlarını "kaçırıp" kendi üstüne geçirebilmek için ortağının karısını "aracı" olarak kullanmış, iki basamaklı olan bir temlik işlemi sonunda isteğini gerçekleştirmiş, zahiri olan satışlarla taşınmazların kendisine intikalini sağlayarak müvekkilini zarara sokmuştur.
İlk ve son satış arasında 10 aylık bir zaman geçmiştir. 1. ve ikinci temlik arasında geçen "kısa süre" davalının gerçek amacını açığa vuran güçlü bir "karine"dir. Dava konusu taşınmazlardan biri 700 küsür metre karelik arsa üzerindeki kargir bir ev, öteki ise üç dönümden fazla yüzölçüsü olan bir zeytin bahçesidir. Günümüzün ekonomik koşullarına göre iki taşınmazın temlik tarihinde 25 veya 35 bin lira değerleri olduğunun kabul etmek mümkün değildir. Mahkeme taşınmazların, satış tarihindeki gerçek değerleri tesbit ettirmiş olsada zahiri olan satışların bedellerini göstermek için sicilde yazılı rakamları çok düşük olduğu ortaya çıkacak idi.
Bu konuda mahkemenin açık yanılgısını ortaya koyacak pek çok şeyler söylemek, delil ve karineden söz etmek olanağı vardır. Uzun sözün kısası:
Davalı babasından her nasılsa bir vekalet almış, taşınmazları başkasına satacak yerde kendisine bağışlamıştır. Tapu sicilindeki temlik işlemleri ve gösterilen bedeller hapsi "zahirri" ve "hayali"dir. Amaca ulaşmayı sağlayan tertiplerdir. Yalnız satış için yetki alan bir vekil, yakını ve mutemedi olan bir kimse ile iş ve elbirliği etmek suretiyle müvekkilinin taşınmazlarını "dolaylı" olarak kendisine bağışlayamaz. Bu açıkça yetki sınırlarının aşan ve müvekkili zarara sokan haksız bir fiildir.
Tapudaki temlik işleminin geçerli bir yasal nedeni mevcut olmadığına, halen davalının elinde ve üstünde olan taşınmazlar davacıya geri verilmek suretiyle zararın en gerçek şekilde telafi edilmesi imkanı bulunmasından ötürü para ile tazmin söz konusu olmadığına göre davanın kabulü gerekli iken reddedilmesi yolsuzdur.
Hükmün yukarıda yazılı düşüncelerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın iadesine 10/3/1977 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.