 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1977/1832
K: 1977/3634
T: 06.04.1977
DAVA : Davacılar dava dilekçesinde Neşetiye Köyü'nde miras bırakanları (H) ye ait olan 522 parsel sayılı taşınmazın bu konuda gerekli yetkiye sahip bulunmayan vekil (O) tarafından genel vekaletnameye müsteniden davalıya satıldığından bahisle temlikin iptalini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne ilişkin bulunan karar süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmekle gereği düşünüldü:
KARAR : Dava konusu taşınmaz, davacıların miras bırakana (H)nin genel vekili olan (O) tarafından davalıya satılmıştır. Ferağda kullanılan 10.12.1956 günlü vekaletname noterde re'sen düzenlenmiştir. Esas itibariyle "genel" nitelik taşıyan bu vekaletname ile vekile, Türkiye Cumhuriyeti hududları içinde bulunan tapulu ve tapusuz taşınmazların idare ve ipotek edilmesi... gibi birçok hususlarda yetki verilmiş, ayrıca en sonunda "mülkiyet satışlarını yapmağa" sözcükleri kullanılarak satış yetkiside tanınmıştır.
Vekil bu vekaletnameye dayanarak dava konusu taşınmazı 19.11.1965 gününde davalıya satmıştır. Vekalet veren 28.2.1972 tarihinde vefat etmiş ve iptal isteğini kapsayan bu dava ise 3.3.1976 gününde açılmıştır.
Davacılar, miras bırakanlarının taşınmaz malların satışı konusunda vekile açık bir yetki vermediğini, vekaletname tüm olarak incelendiği takdirde "mülkiyet satışların yapmaktan" söz eden ibarenin taşınmazların satışına ilişkin bir yetkiyi kapsamadığını ileri sürerek ve sonuç olarak vekilin yetkisi olmadığından bahisle temlikin iptalini istemişlerdir.
Mahkemece vekaletnamenin daha çok genel kapsamlı olduğu ve taşınmazların satışına olanak sağlayan açık bir yetkiyi ihtiva etmediği gerekçesiyle dava kabul edilmiştir. Vekilin müvekkiline ait taşınmazları satabilmesi için, Borçlar Kanununun 388. maddesinin son fıkrası uyarınca "özel yetkiye" sahip bulunması ve ayrıca vekaletnamenin "resmi şekilde" düzenlenmesi gereklidir. Satışa açık yetki vermeyen ve genel nitelik taşıyan bir vekaletnameye dayanarak vekil müvekkilin taşınmazlarını satamaz. Yasla ilke, budur.
Uyuşmazlık konusu olan olayda, durum nasıldır?
Vekalet veren (F) baba, vekil damattır. Vekalet veren 1292 doğumlu olup vekaletnamenin düzenlendiği tarihte (80) yaşındadır Yaşlı olan müvekkil, bütün taşınmazlarını en iyi şekilde idare edilmesini, işletilmesini ve değerlendirilmesini sağlamak üzere geniş yetkileri kapsayan uyuşmazlıklarda kendisini temsile imkan veren bir genel vekaletname tanzim ettirmiştir. Vekaletnamede müvekkil, sahibi olduğu taşınmazlar için kendisinin ne yapması gerekiyorsu bunları yapabilmesi için damadını genel vekil tayin etmiş, ayrıca "mülkiyet satışlarını" yapmağa demek suretiyle vekile özel satış yetkisi vermeyi de unutmamıştır.
Genel nitelik taşıyan vekaletnamede yer alan ve üç kelimeden oluşan bu ibarenin taşınmazların satışı konusunda vekile açık ve özel yetki verdiği kuşkusuzdur. Gerekli yasa yetkiyi kapsayan böyle bir vekaletnameye dayanılarak dava konusu taşınmazın vekil tarafından davalıya satılmasında bir yolsuzluk yoktur. Bu açıklık karşısında, vekaletnamenin taşınmazların satışına ilişkin özel yetkiyi taşımadığı yolundaki mahkeme görüşünü geçerli saymak mümkün değildir. Uyuşmazlığın çözümünde gerekli ve önemli olan, vekaletnamenin genel olması değil, taşınmaz satışına ilişkin özel yetkiyi taşımadığı yolundaki mahkeme görüşünü geçerli saymak mümkün değildir. uyuşmazlığın çözümünde gerekli ve önemli olan, vekaletnamenin genel olması değil, taşınmaz satışına ilişkin önel yetkiyi ihtiva edip etmemesi yönüdür. Vekaletnamede bu konuda vekile özel yetki verildiğine göre "çerçve"ye değil "muhteva"ya değer tanımak suretiyle davanın reddi gerekli iken kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Vekaletnamede özel yetkiye ilişkin bulunan ibarenin anlaşılmasında tereddüte düşüldüğü takdirde üzerinde durulması lazım gelen bir başka nokta vardır. Ferağ işlemi 1965 yılında yapılmış, miras bırakan 1972 yılında ölmüştür. Ferağda ölüme kadar geçen 7 yıl gibi uzunca bir süre içinde mmüvekkil bildiği kabul edilmesi gereken bir duruma itiraz etmemiş ve ölümden sonra iptal davasını açmışlardır. Davacı tarafın "ferağ sonrası" takındığı bu tutum en azından yapılan muameleyi "icazet" verdikleri anlamını taşır. Eski hukukun "icazete lahika, vekaleti sabıka hükmündedir." İlkesi bu gibi hallerde günümüz uygulamasında da geçerlidir.
Kaldıki olayda davacıların iyi niyetli olup olmadıkları bile tartışılabilir. Ülkemizin ekonomik koşulları ve paranın her yıl değerini yüzde yirmibesini kaybettiği gözden uzak tutulmadığı takdirde temlik tarihine nazara değeri en azından üç beş katına çıkan taşınmazın çok düşük bedel ile geri alınmak istenildiği sonucuna kolaylıkla varılabilir. Böylece davacıların satıştan sonra gelişen ve değişen ekonomik koşulların doğurduğu bir durumu kendi yararlarına çevirmek ve kullanmak istedikleri, bu amaçla dava açtıkları düşünülebilir. Mahkemenin yasaya ve hayata ters düşen bir yorumlama ve değerlendirme yaparak davanın kabulüne karar vermesi doğru değildir. Hükmün bu nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA peşin harcın iadesine 6.4.1977 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.