 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
E: 1977/268
K: 1977/1109
T: 12.05.1977
DAVA : Taraflar arasındaki davanın (Ankara Asliye 7. Hukuk Hakimliği)nce görülerek mahkeme ilamında belirtilen gerekçelere binaen verilen 22.10.1976 tarih ve 391/505 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Davacı Garanti İnşaat Limited Şirketi, 12.8.1974 tarihli sözleşme gereği davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne karşı 21.8.1974 de başlandığını ancak, davalı idare istimlakları zamanında neticelendirmediği ve bir bölüm arazi sahibi köylülerin de tecavüz ve müdahalede bulunduklarını açıklayarak inşaatın yürütülmesi imkansız hale geldiğinden bahisle sözleşmenin bozulmasını, teminatların iadesini, muarazanın menini ve şimdilik (5.100.000) lira zararın davalıya ödetilmesini dava etmiştir.
Davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü inşaat alanının tamamı birden değil, kısım kısım teslim olunacağını, köylülerin bir müdahalesi bulunmadığı gibi, olsa bile 3-5 günlük gecikmenin işi imkansız hale getirmiyeceğini, esasen davacının inşaatı başaracak mali güce sahip bulunmadığını, derivasyon kanalı yapımı sırasında belli edilen nedenle iki defa ekip değiştirme zorunda kaldığını, istimlak muamelelerinin zamanında yerine getirildiğini, davacı şirketin sözleşme ve iş proğramına göre yapılması gereken işlerden ancak pek az bir kısmını yapabildiğini ve olayda davalı idarenin bir kusuru mevcut olmadığını savunmuştur.
Mahkemece, 13.11.1975 tarihli bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle akdin bozulmasına, teminatların geri verilmesine ve (5.100.000) lira zarar ve ziyanın davalıya ödetilmesine karar vermiştir.
1 - Dava konusu inşaata ilişkin 12.8.1974 tarihinde düzenlenen ve 21.8.1974 de tasdik olunan eser sözleşmesi taraflara karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir anlaşmadır. Bununla sözleşenlerden her biri karşısındakinden elde edeceği hakka kavuşabilmek amaciyle borç altına girmişlerdir. Öyle ise, anılan sözleşme, davacı ve davalıya ne gibi haklar tanıdığı ve ne gibi borçlar yüklediği, bunlardan hangilerinin davacı veya davalı tarafından öncelikle yerine getirilmesi lazım geldiği, kesin şekilde mahkemece tayin olunmalıdır. Çünkü eser sözleşmesi uygulamasından ortaya çıkan uyuşmazlıkda doğru bir çözüme ulaşabilmek için işaret edilen hususun belli edilmesinde yarar vardır. Zira açıklanan yönün tayininden sonradır ki akdi hangi tarafın ihlal ettiği ve hangi hükme aykırı davranmak suretiyle temerrüde düştüğü veya kusurlu bulunduğu ve neticede nazıl bir zararın gerçekleştiği ve tutarının neden ibaret olduğu tesbit edebilsin. Hal böyle olunca önce mukavelede yer alan ve tarafları yasa hükümleri gibi bağlayıcı nitelikte sayılan hükümler gözden geçirilerek uyuşmazlığa çözüm getiren ilkeler var olup olmadığı araştırılmalı, böyle bir kural bulunmadığı takdirde Borçlar Kanununun istisna akdine ilişkin 355 ve müteakip maddelerine baş vurulmalıdır.
Mahkeme, kararında inşaat alanı istimlakının geciktirildiği ve köylü mudahalesi yüzünden davalı idareyi mütemerrit saymış ve sözleşmeyi davalının ihlal ettiğini kabul ile istek doğrultusunda hüküm vermiştir. Oysa, sözleşmenin eki olan Devlet su İşleri Genel Şartnamesi 10. ve 11. maddelerinde sözleşmede veya eklerinden aksi yazılmamış veya kimin tarafından yapılacağı zikredilmemiş ise doğrudan işe lüzumu dolayısiyle işgal edilecek arazi ve emlakın istimlakına veya muvakkat işgaline muteallik harita ve cetveller vesair bütün muameleler DSİ'ce yapılır ve istimlak edilecek veya muvakkat işgal edilecek yerlerin istimlak veya muvakkat işgal muamaleleri de DSİ tarafından itmal edildikçe peyderpey müteahhide teslim olunur. Yerin tesliminde iş programına göre gecikme olduğu takdirde yüklenicinin bir itirazda bulunamıyacağı ve tazminat istiyemiyeceği belirtilmiştir.
Yukarıda buyruğuna değinilen ilke ile taraflar istimlakin gecikebileceğini önce düşünmüşler, inşaat alanının istimlak muameleleri tamamlandıkca bölüm bölüm yükleniciye teslim olunabileceğini aralarında ittifakla kararlaştırılmışlardır. Bu itibarla geciken istimlaklarından ve arazinin kısım kısım tesliminden dolayı yüklenicinin, bu nedenle herhangi bir itiraz ileri sürmesi ve tazminat istemesi hukuken mümkün değildir. Davacı şirketin bu hususu bir dava sebebi yapmıyacağını mahkeme gözden uzak tutmuştur.
Öte yandan davacı şirkete yerin teslim olunduğu 25.9.1974 den dava günü 14.7.1975'e kadar geçen süre içinde istimlak işlemleri bitirilerek davacıya bırakılan toplam arazi tutarı araştırılmalı, 1.11.1974 de tasdik edilen iş programına nazaran projelerini davacının ne zaman hazırladığı sözü edien işlemlerden mukavele ve iş programına göre davacının ne miktarını inşa ettiği incelenerek yüklenicinin sözleşme hükümlerine riayet edip etmediği ve akdi borçunu yerine getirip getirmediği tayin olunmalıdır.
Bundan başka tüm arazinin teslim edilmemiş olması, dava tarihine dek verilen araziye inşaası kararlaştırılan tesislerin davacı tarafından kurulup bitirilmesine fenni bir engel teşkil edip etmediği, şirketin fenni bir menii bulunmayanlardan hangilerine başladığı, hangilerini bitirdiği ve neleri ihmal ettiği de soruşturulmamıştır.
Ayrıca istimlak ve teslim muamelelerinin işin niteliği ve kapsamı bakımından normal bir bekleme süresi dışında bitirip bitirilmediği, davacı şirketin uzun müddet beklenmiş sayılıp sayılmadığı da tahkik olunmamıştır.
2 - Mahkemenin davayı kabule neden olan ikinci hal, inşaat civarındaki köylülerin müdahalede bulunmuş olmaları keyfiyetidir. Davalı tanıklarının sözleri karşısında bu yön subuta ermediği gibi, davacının davalı idareye yolladığı imzasını taşıyan 22.11.1974 tarihli yazıda çalışmaların 11.11.1974 den 17.11.1974 tarihine kadar arazi sehiplerince durdurulduğu belirtilmiş ve 14.1.1975 günlü ikinci yazıda ise, 3.1.1975 den 7.1.1875 tarihene kadar çalışmaya arazi sahiplerince engel olunduğu açıklanmak suretiyle engellenen günlerin 10 günden ibaret bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı şirketin sonradan gönderdiği 13.5.1975 günlü mektup kapsamı kendi imzalarını taşıyan daha evvelki iki mektup muhtevasına aykırı düşmekte ve iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığı ortaya çıkmaktadır.
Öyle ise, olayda işin bozulmasını engelleyecek derecede bir müdahale ve tecavüzün varlığından da söz edilemez.
3 - Davacı şirket, inşaat mahalline getirdiği araç ve gereçlerin muattal kalması nedeniyle parsonele harcanan paralarla makinelerin sağlayacağı gelirden mahrum olduğunu iddia ederek (4.900.000) lira ile ayrıca (200.000) lira kardan yoksun kaldığını iddia ederek bu tutarların davalı idareye ödetilmesini dilemiştir.
Olayda eser sözleşmesi davacı şirket tarafından bozulmuştur. Bu durumda, Borçlar Kanununun 106. madde buyruğuna göre davacı yalnız sözleşme geçerli olduğu, yürürlükte kalarak işin tamamen yerine getirileceği inancı ile vaki olan vu sermayeden kayıp şeklinde ortaya çıkan harcamalarını isteyebilir. Yoksa işin bitirilmesi halinde elde etmesi muhtemel karı isteme hakkından mahrumdur. Bu hususlar üzerinde mahkemece durulmamıştır. Öyle ise, yapılacak inceleme sonunda davalı idarenin mütemerrit olduğu davranışı ile aktin bozulmasına sebebiyet verdiği anlaşılırsa, davacının yukarıda belirtildiği üzere yalnız menfi zararlarını alabileceği, bundan fazla bir istekde bulunamıyacağı gözden uzak tutulmalıdır.
4 - Kesin teminat mektuplarının nasıl ve ne zaman iade olunacağı, Devlet Su İşleri Genel şartnamesinin 41. maddesinde belirtilmiştir. Olayda davacının davalı idare ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilişiğini kesip kesmediği soruşturulmadan anılan mektupların serbest bırakılması, bunun gibi davalı idarece davacı yükleniciye verilen avans tutarı, ne miktarının kapatıldığı geriye bu kalemden davacının borcu kalıp kalmadığı tesbit olunmadan avans teminat mektubunun geri verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ : Davalı idarenin temyiz itirazlarının kabulüyle yukarıda yazılı sebeplerden dolayı mahalli mahkeme kararının BOZULMASINA, 12.5.1977 gününde oybirliğiyle karar verildi.