 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1977/380
K: 1977/609
T: 14.02.1977
DAVA : (C) ile (Y) arasında çıkan davadan dolayı (Mudanya Asliye Hukuk Hakimliği)nce verilen 7.7.1976 gün ve 5/259 sayılı hükmü onayan dairenin 18.11.1976 gün ve 4484/5006 sayılı ilamı aleyhinde davacı avukatı tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıya vermiş olduğu senetlerin iptali için dava açtığını, dava devam ederken davalının bono bedellerini icra marifetiyle tahsil ettiğini, iptal davasının ise lehine sonuçlandığını beyanla davalının icradan tahsil ettiği 13.860,30 liranın istirdadına karar verilmesini istemiş, mahkemenin davanın bir yıllık süre içinde açılmadığından bahisle verdiği red kararı Dairemizce onanmış, davacı avukatı tashihi karar talebinde bulunmuştur.
Davacı, iptal davası zımmında icra veznesine yatırılmış paranın ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talebetmiş, mahkemece bu yolda karar ittihaz edilmiş ise de bilahare tedbirin kalkması üzerine 14.1.1972 tarihinde alacaklı tarafından para tahsil olunmuştur.
İptal davası davacı lehine sonuçlanmış ve 24.2.1975 tarihinde tashihi karar talebinde reddedilerek bahis konusu senetlerin iptaline dair verilen karar kesinleşmiş ve bu senetlerin geçersizliği ile senetlerde yazılı meblağdan ötürü onun borçlu olmadığı sübut bulmuştur.
Davacı, bu iptal davası devam ederken 18.2.1974 tarihli dilekçesi ile davalının bu senetlere dayanarak yaptığı takip sonunda icra veznesine yatırılmış paranın istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İİK.nun 72. maddesinin 6. fıkrasına göre borçlu menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa davaya istirdat davası olarak devam edilir. İptal davasının istirdat davasına dönüşmesi için davacının her hangi bir talebine lüzum ve zaruret yoktur. Her nedense davaya menfi tesbit davası olarak devam edilerek hüküm tesis edilmiştir.
Her ne kadar bahsi geçen maddenin son fıkrasında takibe itiraz etmemiş veya takibin kaldırılmış olması yüzünden parayı ödemek zorunda kalanın bir yıl içinde istirdat davası açabileceği öngörülmüş ise de bu iki fıkrayı birlikte mütala etmek gerekir. İptal davasında hüküm verilinceye kadar davanın re'sen istirdat davası olarak devama kanun icabı olmasına ve hükümde 15.5.1974 tarihinde verilmiş bulunmasına göre, davacının aynı mahkemeye verdiği 15.1.1974 tarihli dilekçesinin ayrı esasa kaydedilerek buna ayrı bir dava şeklinde bakılmasının sonuca etkisi yoktur. Talep kanuna uygundur isafı ile istek gibi kararı verilmesi icabederken süre yönünden davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olduğu halde hükmün yanlışlıkla onandığı anlaşılmıştır.
SONUÇ : Davacı avukatının tashihi karar talebinin kabulü Dairemizin 18.11.1976 gün ve 4484/ 5006 sayılı kararının kaldırılmasına hükmün yukarıda yazılı nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA 1400 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 14.2.1977 tarihinde bir oya karşı çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1 - Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi, halli gereken hukuki sorun menfi tespit davası, vaki ödemeye rağmen istirdat davasına dönüştürülmemiş ve verilen hüküm kesinleşmiş olduğu halde, bu arada ayrıca açılan istirdat davasında, ödeme tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağıdır.
2 - Daire çoğunluğu, kararı kesinleşen menfi tespit davasının vaktile istirdat davasına dönüştürülmesi gerektiğini ve istirdat davası ayrıca açılmış olmasına rağmen dava dilekçesinin menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülmesi niteliğinde bulunduğunu kabul suretile menfi tespit davasının kesinleşen kararı temyiz edilmiş gibi istirdat davasına ait kararın, karar düzeltilmesi yolundan, bozulmasına karar vermiştir.
Nitekim istirdat davasına ait mahalli mahkeme kararını vaki temyiz üzerine inceleyen Dairenin kararında, önceki menfi tespit davasının görülmesi sırasında ödeme yapılmış ve o davanın istirdat davasına kalbi mümkün bulunmuş ve İİK.nun 72. maddesinin 7. fıkrasında yazılı, ödemeden itibaren bir yıldan fazla bir süre geçtikten sonra istirdat davası açılmış ve bu süre hak düşürücü nitelikte bulunmuş olmasına göre, temyiz itirazları reddedilerek hüküm, oybirliğiyle onanmıştır.
3 - İİK.nun 72. maddesi, 538 sayılı Kanunla değiştirilmeden önce, borçlu olmadığı bir parayı icraen ödemek mecburiyetinde kalan şahsın, ödeme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde genel hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın istirdadını dava edebilmesini sağlamakta idi.
538 sayılı Kanun bu maddede menfi tespit davasına ait esaslar koyarak bu konuyu düzenlemiş, istirdat davasına ilişkin hükümleri aynen muhafaza etmiş ve (borçlu menfi tespit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edileceğini) de hükme bağlamıştır.
Bu hükümden de anlaşılacağı gibi, menfi tespit davasına, istirdat davası olarak devam edilince, artık davada istirdat davası koşul ve esaslarının uygulanması lazımdır.
Bu itibarla, ödemenin vukuundan itibaren bir yıl içinde, menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülmesi gerekir. Aksi takdirde Daire çoğunluğu gibi, menfi tespit davası devam ettiği sürece, ödemeden itibaren aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, istirdat davasına dönüştürme olanağının mevcudiyetinin kabulü, 72. maddenin kabulü, 72. maddenin 6 ve 7. fıkraları hükümlerinin birlikte mütalaasının bir sonucu olan bir yıllık hak düşürücü sürenin ödeme tarihinden başlaması ilkesi ile bağdaşmaz.
4 - Örneğin BK.nun 62. maddesinde de, borçlu olmadığı şeyi ihtiyarile veren kimsenin, hataen kendisi borçlu zannederek verdiğini ispat etmedikçe onu istirdat edemiyeceği kabul edilmiş ve bu husustaki dava hakkı ıttıladan itibaren 1 ve olayın vukuundan sonra 10 yıllık zamanaşımına tabi kılınmıştır. Şu halde istirdat için burada da bazı koşulların gerçekleşmesi, hataen verildiğinin kanıtlanması ve dava hakkının zamanaşımına uğramamış bulunması lazımdır.
TTK.nun 6, BK.nun 127 ve 128. maddeleri gereğince zamanaşımı süreleri mukavele ile değiştirilemeyeceği gibi başlangıç tarihi de değiştirilemez.
5 - Kaldı ki İİK.nun 72. maddesinin 7. fıkrasındaki bir yıllık süre, yukarıda da değinildiği gibi, hak düşürücü süredir. Ne sürenin uzunluğu ne de başlangıç ve bitim tarihleri değiştirilemez.
Hak düşürücü sürenin geçmesi, borcu sukut ettirir. Zamanaşımına uğrayan borç ise, borçluya ancak def'i hakkı verir. Bu nedenle birinciyi hakim re'sen nazara alır, ikinciyi kendiliğinden uygulayamaz. Zamanaşımının kati ve tatili nedenleri de hak düşürücü süre için söz konusu olmaz (B.K. V. Tuhr 1944, SH. 604; Oser-Schönenberger, 1929, Sh. 604; Enneccerus-Lehmann, 1950 Sh. 21-22-162-163, 464; Palandt, 1954, Sh. 215-216).
6 - Bu nedenlerle İİK.nun 72. maddesinin 7. fıkrası hükmü gereğince borçlu olmadığı paranın ödenmesi tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra, ödemede bulunanın yani olayda davacının haksız olarak iktisap eden alacaklıdan yani davalıdan bu parayı istirdat hakkı düşer, bir başka deyişle davalının borcu kendiliğinden sakıt olur ve hakim bu hükmü, re'sen uygular.
Olayda hak düşürcü sürenin geçtiğinde, uyuşmazlık yoktur. Davacı icrada parayı 14.1.1972 tarihinde ödemiş, istirdat davasını ise iki yıl sonra 15.1.1974 tarihinde açmıştır. Metfi tesbit davasının bu tarihten dört yıl önce 1970 de açılıp, istirdat davasının açılmasından sonra bitirilmesi ve menfi tespit davasının vaktile istirdat davasına dönüştürülmemiş bulunması, o davanın temyiz incelemesi yapılmadığına ve kararı kesinleştiğine göre, bu davayı etkilemez.
7 - Bundan başka, istirdat davası hakkı düştüğünden, borcun bu suretle sukutundan sonra davacının menfi tespit davasını kazanması da, ölen istirdat hakkını diriltmez; zira batıl makusun aleyh olamaz, Çünkü, aynı düşünce tarzına dayanarak denebilir ki, para icraen ödendikten sonra menfi tespit davası istirdat davasına dönüştürülmemiş olsa bile, ödemeden itibaren bir yıllık sukutu hak süresi geçince davaya, hukuki yarar kalmadığından, menfi tespit davası olarak dahi devam olunamaz. Binaenaleyh davacı, esasında bir kül halinde düşünülmesi gereken davasını kaybetmiştir. Hak düşürücü sürenin geçmesi. borcu sukut ettirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk kararına karşıyım.