 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1976/509
K: 1976/534
T: 20.12.1976
DAVA : Etkili eylem ve saldırgan sarhoşluktan sanık (Z) ve (C)nin yapılan yargılamaları sonunda; hükümlülüklerine ilişkin (Muratlı Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 26.5.1976 günlü hüküm (Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşen) Adalet Bakanının 26.10.1976 gün ve 44702 sayılı yazılı emirlerine dayanan 2.11.1976 gün ve 774 saylı ihbarnamenin reddine ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 5.11.1976 gün ve 6990/6883 sayılı kararının CMUK.nun 322 nci maddesi uyarınca itirazen incelenip kaldırılarak yazıl emre dayanan 2.11.1976 gün ve 774 sayılı ihbarnamenin cezanın ertelenmesine karar verilmesi suretiyle kabulüne dair 24.11.1976 gün ve 108 sayılı itiraznamesiyle dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Müessir fiil ve mütecaviz sarhoşluktan sanık olup TCK.nun 456/4, 572 ve 59. maddeleri gereğince bir ay 20 gün hapse 1 ay 20 gün hafif hapse hükümlü (Z) ile sarhoşluktan TCK.nun 571 ve 59 nci maddeleri gereğince12 gün hafif hapse hükümlü (C) nin haklarında ayrıca 647 sayılı Kanunun 4 ve 5 nci maddelerinin tatbikine mahal olmadığına ve tecil taleplerinin reddine ilişkin olarak verilen ve kesinleşen hüküm aleyhine Adalet Bakanlığının yazılı emirlerine dayalı olarak C.Başsavcılığınca; gerekçe gösterilmeden sanıklara hükmolunan cezaların tescilinemahal olmadığına karar ittihazında isabet görülmediğinden CMUK.nun 343 ncü maddesi gereğince mezkur kararın bozulması....... istenilmiş ve Yargıtay 4. Ceza Dairesi ise; CMUK.nun 343 ncü madesine göre kesinleşen bir hükmün sanık lehine bozulabilmesi için cezanın tamamen kaldırılmasına veya hafifletilmesini gerektiren bir sebein mevcut bulunması icap eylemesine ve sözü geçen maddenin 5 nci fıkrasının bendlerinde yazılı şartlar dışındaki bir hususunyazılı emir konusu olamayacağına binaen yazılı emre dayalı tebliğnamedeki bozma isteği yerinde görülmediğinden reddine karar vermiştir.
C.Başsavcılığı itirazında : Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararlarının niteliği açısından yasa hükümlerinden ayrı düşünülmesi söz konusu olamıyacağına göre bu kararlara aykırılığın da özellikle Anayasa'nın 135 ve CMUK.nun 32 nci maddelerine dayanılmış olması nedeniyle yasaya aykırılık biçiminde sayılması gerektiği konusunda kuşku yoktur.
Diğer taraftan bir mahkemenin ve davanın esasını da kapsayacak biçimde verilmiş kararlardan bulunması nedeniyle hükmün yazılı emire konu teşkil etmesine de yasal bir engel bulunmamaktadır. Kaldıki uyuşmazlığı çözmeden ona son veren kararların da yazılı emir konusu olabileceği gerçeği karşısında cezanın ertelenip ertelenmemesi konusunda bu yolla incelenebilir olduğunu kabul gerekir.
Yazılı emre dayanan bozma isteği sanıkların lehine bir durum ortaya çıkaracağı için yeniden yargılama yapılması söz konusu değildir. Ne varki sanık lehine sonuç verme bir olanak sorunudur ve bu olanak 343 ncü maddenin 5 nci fıkrası hükümleri ile sağlanacaktır. Ancak sanıklehine sonuç verme durumunda, (cezanın tamamen kaldırılması) veya (hafif bir cezanın tatbiki) kavramlarını çok dar ve sınırlı bir biçimde yorumlamak hemen yukarıda belirttiğimiz lehe sonuç verme olanağını dna ortadan kaldırabilir. Yüksek daire itirazımıza konu olan kararında bu kavramları lehe sonuç verme olanağını ortadan kaldıracak biçimde yorumlamaktadır. Oysa cezanın bütünü ile ortadan kaldırılması veya daha hafif bir cezanın uygulanmasını gerektirir nitelikteki bir yasaya aykırılık karşısında bu durumu saptayan dairenin, usulün 322 nci maddesi uyarınca davanın esasına dahi hükmetmek yetkisi bulunduğu da düşünülürse, kavramların sözlük anlamları ile bağlı olmaksızın, cezanın ertelenmesine karar vermesine yasal bir engel bulunmadığından daire kararının kaldırılarak, Muratlı Asliye Ceza Mahkemesi'nce verilip kesinleşen 26.5.1976 tarih ve 54/24 sayılı kararının bozulmasına ve cezanın ertelenmesine karar verilmesi), istenilmiştir.
Öncelikle hükmün kesinleşip kesinleşmediği yönünden yapılan inceleme; sanıkların gıyabında verilen 26.5.1976 günlü hükmün kendilerine değil, vekillerine 29.7.1976 tarihinde tebliğ edildiği ancak duruşma sırasında vareste tutulmaları yolunda bir istek bulunmadığı gibi bu yolda verilmiş bir karar da olmadığından asillere (sanıklara) tebligat yapılması gerektiği yolundaki karşı görüşü savunan Üyeler (H.K.),(N.,S.), (İ.U.), (S.S.), (A.Ö.), (C.K.V.), (N.Ş.) ve (S.K.) nin düşüncelerine rağmen ekseriyeti oluşturan üyeler davanın vekil marifetiyle takip edilen işlerden bulunduğ cihetle Ve esasen sanıkların huzurda sorgularının da yapılmış olmasına göre, müteakip duruşmalarda bulundurulmalarına gerek görmeyen mahkemenin zımnen varestelik kararı vermiş sayılacağına, Tebligat Kanununun 11 nci maddesine göre vekil marifetiyle takip olunan işlerde tebligatı vekile yapılacağının gerekmesine ve hükümden sonra bu gereğin de yerine getirilmiş olmasına nazaran hükmün kesinleşmiş bulunduğuna ve ayrıca sanıkları tebligat yapılmasına lüzum olmadığına çoğunlukla karar verilerek yapılan müzakerede:
1- CMUK.nun 343 ncü maddesinin 1 nci fıkrasında hakim tarafından ve mahkemelerden verilen ve temyiz mahkemesince tetkik edilmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde (kanuna muhalefet edildiğini haber alırsa Adalet Bakanının o karar ve hükmün bozulmasını teminen Yargıtay'a başvurması için C.Başsavcılığına yazılı emir vereceğini açıklarsa da Adalet Bakanının bu, olağanüstü kanun yoluna başvurabilmesi için (kanuna muhalefet) halinin çok ciddi olması ve başvurma sanık lehine ise ancak aynı maddenin 5 nci fıkrasının her iki bendinde zikredilen kararlardan birinin Yargıtay'ca verilebilmesini de gerektirici olması icap eder. Diğer bir deyimle cezanın çektirilmemesi veya hafif bir cezanın uygulanmasını gerektirici olması halindedir ki ancak Adalet Bakanı sanık lehine olarak hüküm ve karar da kanuna muhalefet edildiğinden bahisle bozulması için yazılı emir verebilir. Böylece; CMUK.nun 307 ve 308 nci maddelerinin kapsadığı her yasaya aykırılık nedeninin, yazılı emir yoluna, daha açık olarak usulün 343 ncü maddesine, konu olabileceği kabul edilemez.
Şu halde konumuzu teşkil eden itirazda ve onunla ilgili yazılı emirle bozma isteğini kapsayan tebliğnamede (cezanın ertelenmesi)ne karar verilmesi usulün 343 ncü maddesine göre imkan dışı olduğundan mahkeme kararında yazsal gerekçesi ile tecil isteği olumlu veya olumsuz bir karara bağlanmamışsa bu durum 7.6.1976 günve 3/4 E., 3 K. sayılı Tevhidi İçtihat Büyük Genel Kurulu Kararında da gösterildiği gibi Yasaya aykırılık teşkil etmekte ve usulün 32, 308/7 ve Anayasa'nın 135. maddelerine göre bir bozma sebebini oluşturmakta ise de; TCK.nun 89 ve 647 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde sanığın geçmiş ve halihazır durumuna göre ilerde bu kabil bir suç işleyip işlemeyeceğini en iyi bilen onun tabii hakiminin takdirine bırakılmış olan (erteleme) hususunda Yargıtay'ca re'sen bir karar verilemeyeceğine ve esasen tecil isteminin karşılanmaması ve gerekçesiz olarak redde veya tecile mahal olmadığına karar verebilmesi konusunda Yargıtay'ca yapılan bozmalar genellikle mahkemeyi bağlamak maksadına değil, erteleme isteği üzerine durulmak için "uyarma" amacına yönelmekte olmasına göre; söz konusu 343 ncü maddeye istinaden bu nedenle kesinleşmiş bir hükmün bozulması sağlanamaz.
Buna karşı (cezanın çektirilmemesine) karar verilebileceği görüşü bazı üyelerce ileri sürülmüşse de böyle bir karar hem Anayasa'nın 132 nci maddesine ve hem usulün 343 ncü maddesinin güttüğü amaca, aykırı olur ve aynı zamanda da TCK.nun 95 nci maddesini işleyemez ve uygulanamaz duruma düşüren bir sonuç doğurabilir.
Nihayet eğer cezanın çektirilmemesine karar verilmesi hususu benimsenirse arzu edilenin ilerisinde bir aşamaya ulaşılacak ve uyglamalarda suiistimallere de yol açabilecektir. Şöyleki; böyle bir kararı temyiz etmektense temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmesini bekleyip bu olağanüstü yasa yoluna başvurması hakim ve mahkemeler nezdinde olumlu etki bırakmamış suçluların tercih edeceği bir yol olacaktır.
Bu itibarla yazılı emre dayalı bozma isteğini kapsayan C.Başsavcılığı tebliğnamesinin reddi yolundaki özel daire görüşü usule ve yasaya uygun bulunduğundan ve kararın kaldırılmasına ilişkin C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
2- Çoğunluğa karşı olan görüş; a) Üyeler : (M.A.), (C.B.), (S.K.) ve (Y.S.G.) CMUK.nun 434 ncü maddesi (kanuna muhalefet edilmesi halinde C.Başsavcılığına Adalet Bakanıncı hükmün Yargıtay'ca bozulmasını temin için yazılı emir verebileceği belirtmiş bulunmasına, usulün 307 ve 308 nci maddelerinde kanuna muhalefet hallerinin gösterilmesine, özellikle 308/7 nci maddesinde hükmün gerekçesiz oluşunun mutlaka kanuna muhalefet hallerinden sayılmasına, söz konusu kararda da erteleme isteğinin gerekçesiz olarak reddedilmesiyle bu halin gerçekleşmesine 7.6.1976 tarih ve 3/4 E., 3 K. sayılı tevhidi içtihada göre de bu durumun kanuna muhalefet teşkil ettiğinin söz götürmemesine, Yargıtay'ın koşulları varsa ertelemeye karar verebilmesini önleyici bir hüküm de bulunmamasına göre, itirazın kabulü ile daire kararının kaldrıılmasına ve yerel mahkeme hükmünün (gerekçesiz olarak tecile yer olmadığına karar verilmesinin yasaya aykırı oluduğu nedeniyle bozulmasına) ve bozma nedenine göre sanığın cezasının ertelenmesine,
b) Üyeler : (C.E.), (S.S.) ve (M.K.) ise; yukarıda açıklanan karşı görüş gerekçesine katılmakla beraber usulün 343 ncü maddesi muvacehesine katılmakla beraber usulün 343 ncü maddesi muvacehesinde tecile karar verilemeyeceğine itirazın kabulüne ve hükmün bozulmasına kaar verilmekle beraber bozma nedenine göre cezanın çektirilmemesine,
Karar verilmesi gerektiği yolundadır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle C.Başsavcılığı itirazının (REDDİNE), 20.12.1976 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.