 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1976/275
K: 1976/287
T: 14.06.1976
DAVA : Hırsızlıktan sanık M nin yapılan yargılaması sonunda : Hükümlülüğüne ilişkin (Ünye Ağır Ceza Mahkemesin) den verilen 25.12.1975 günlü hüküm sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce incelenerek, onanmasına dair verilen 29.4.1976 ve 2221/2830 sayılı ilama karşı C. Başsavcılığınca; 6. Ceza Dairesinin onama kararının kaldırılarak hükmün bozulması istemini bildiren 26.5.1976 gün ve 6/70 sayılı itiraznamesiyle dosya 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Kıyafet değiştirerek ve yetkisi olmaksızın resmi sıfat takınarak hırsızlık suçunu birlikte işlemekten sanık M ve K haklarında Ünye Ağır Ceza Mahkemesi'nden yapılan duruşma sonunda TCK.nun 493/3,4 son 522, 525. maddelerine istinaden mahkumiyetine ilişkin hükmün sanıklardan M tarafından temyiz edilmesi üzerine özel dairece bu sanığa ait hüküm usule ve yasaya uygun bulunarak onanmıştır.
Cumhuriyet Başsavcılığın itirazında : (TCK.nun 493/3. maddesinde tarif edilen kıyafet değiştirmekten maksadın hırsızlık, sanığın kendisini tanınmaz hale getirmesi olacağı Ord. Prof. Sulhi Dönmezer'in kitaplarında yer alan düşünceleri olduğu gibi kanunun maksadına da uygun düşmektedir. Kendisine albay süsü vererek selahiyeti olmaksızın resmi sıfat takınan sanık M nin bu maksatla albay üniforması giymesini, ayrı bir maksatla, kıyafet değiştirmek maksadıyla yorumlamanın ve kısaca temelde tek maksada dayalı albay olduğunu ifade eden söz ile albay kıyafeti giymek fiilinin söz ve fiil olarak birbirinden ayrılması mümkün olmadığı ve sadece TCK.nun 493/3. maddesinde tarif edilen selahiyeti olmaksızın resmi sıfat takınmak suçunu teşkil ettiği kabul edilmek gerekirken, kanuna aykırı sanık aleyhine aşırı bir mana verilmesi her iki sanığın çok ağır cezaya çarptırılmasına sebep olduğu düşüncesiyle söz konusu onama kararına, hükmü daha önce usulen temyiz etmiş olan sanık M ile ilgili olarak itiraz ediyoruz (denmek suretiyle),
6. Ceza Dairesinin 29.4.1976 tarih ve 2221/2830 sayılı onama kararı kaldırılarak mahalli Mahkemenin 25.12.1975 tarih 1975/284-389 sayılı kararının bozulması) istenmiştir.
Mahkemenin suç niteliğinin kabulüne ve buna uygun olan özel daire görüşüne göre sanıklardan M albay elbisesini giyip üniformasını takarak kıyafetini değiştirmek, resmi sıfat takınmak, diğer sanık K de kendisini ilçeye yeni tayin edilen doktor olarak tanıtmak suretiyle müştekilerin kuyumcu dükkanından 29 adet altın bileziği çaldıkları anlaşılmaktadır.
TCK.nun 493. maddesinin 3. bendinde çalma suçunun "kıyafet değiştirerek" ve 4. bendinde de "resmi sıfat takınarak" işlenmesi hallerinden söz edilmekte ve bu iki hususun birleşmesi halinde maddenin son fıkrasına göre ceza arttırılmaktadır. Bunun dışında aynı yasanın yağma suçuna ilişkin 497. maddesinin 2. fıkrasında "kıyafet değişikliği" ve "tebdili" sözcüklerinin aynı anlamı taşıdıklarına şüphe yoktur.
Bu açıklamalardan sonra "kıyafet değişikliğinin" ve "resmi sıfat takınmanın" madde içinde taşıdıkları anlamları belirtmek gerekir. Yasa koyucu kıyafet değişikliğinin şeklini tarif etmediği gibi herhangi bir sınırlayıcı kayıtta koymamıştır. Bu itibarla failin suç işlediği sırada tanınmaz yakalanmasını önlemek ve şu suretle cezasız kalmasını sağlamak amacı ile üzerinde yapacağı her türlü değişikliği, kıyafet değişikliği saymak kanun koyucunun amacına uygun olur. Doktirinde bu konuda tek bir tarife rastlanılmamış olmakla beraber müelliflerin değişik ifadelerle "failin kimliğini gizlemek için üzerinde yaptığı değişikliğin" kıyafet değişikliği şeklinde anlaşılması gerektiğinde birleştikleri görülmekle ve kurulumuzun TCK.nun 497. maddesinin 2. fıkrası ile ilgili olarak verdiği 7.1.1965 gün ve 6/55-5 sayılı kararında failin kimliğini saklamayı sağlamak için üzerinde yapacağı her türlü değişikliği "kıyafet değişikliği" olarak kabul edilmektedir.
Şu hale göre; subay olmayan bir şahsın suç işlerken subay elbisesini giymesini kimliğini saklama amacına yönelik "kıyafet değişikliği" olarak kabul etmek gerekir.
Maddenin 4. bendindeki hale gelince; selahiyeti olmadığı halde suç işlediği sırada kendisine resmi sıfat takan kimsenin karşısındakine güven sağlayacağı ve bundan istifade ederek suçun icrasını kolaylaştıracağı tabiidir.
Olayımıza gelince ;
Esasen sivil olan sanık M nin suçu işlerken albay subay elbisesini giyinmekle kimliğini saklamak ve yakalanmasını önlemek amacı ile kıyafetini değiştirdiğine ve suç ortağı K da doktorluk resmi sıfatını takınıp mesleğin süsünü vererek suçun icrasını kolaylaştırdığına şüphe yoktur.
Yukarıda açıklandığı üzere suç müştereken işlenmiş olduğuna göre; her sanığın birbirinin belirtilen haline (kıyafeten değişikliğine ve resmi sıfat takınma) katılmış olduğu ve böylece sanıkların her biri için maddenin 3. ve 4. bentlerinde yazılı hallerin oluştuğunun kabulü olayın cerayan tarzına uygun bulunmaktadır.
Bu bakımdan özel daire onama kararı yerinde bulunduğundan itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne karşı olan görüş; ise sanıkların görünüşlerini değiştirmek kastıyla değil, resmi sıfat takınmak suretiyle hırsızlık yaptıkları anlaşıldığından TCK.nun 493/3-4. bentleri yerine 493/4. bendi ile uygulama yapılması gerektiği cihetle itirazdaki düşünce gibi özel daire kararının kaldırılması ve hükmün bozulması, yolundadır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE 14.6.1976 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.