 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E:1976/1-174
K:1976/218
T:03.05.1976
- HAKSIZ TUTUKLAMADA ÖDENCE (BERAATA İLİŞKİN KANITLARIN İNCELENMESİ)
ÖZET:Yetkili mahkeme haksız tutuklama sebebiyle hazineden ödence isteyen kişinin istemi hakkında karar verirken dosyadaki kanıtları inceleyemiyeceğini bildirerek ödenceye hükmetmiştir.
Ceza kovuşturması yönünden beraat kararı, sanıklar lehine kazanılmış hak teşkil ederse de; hazinece kendisine ödence verilmesi için böyle bir nitelik taşımaz. Ödenceye hükmedecek olan mahkeme asil dosyayı incelemeye zorunludur. Davanın mahiyetine göre de subuta veya suç niteliğine ilişkin kanıtları da inceliyerek ödence isteminde bulunanların kusurlu davranışları olup olmadığının saptanması gerekir.
Bu nedenlerle mahkemenin ödence hükmünde direnmesi yasaya aykırıdır.
(466 s. KDYTK m. 4)
Haksız yere tutuklandığı günler için 466 Sayılı Kanun gereğince tazminat verilmesi isteğiyle davacı H. ve M tarafından açılan dava üzerine (Çtinye Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 24.9.1976 günlü hüküm Devlet Hazinesinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince incelenerek 27.11.1975 gün ve 3291/3805 Sayılı ilamıyla bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeyi kapsayan 16.1.1976 günlü son hükmün
Yargıtayca incelenmesi hazine vekili tarafından istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C. Başsavcılığının hükmün bozulması istemini bildiren 24.3.1976 gün ve 1176 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Öldürmeğe teşebbüsten sanık olarak yasa dışı tutuk kaldığı günler için maddi ve manevi zararların Devletçe tazmini isteminde bulunan H. ve M. ye bir miktar maddi ve manevi tazminatın hazineden alınıp verilmesine ilişkin hükmü özel daire; Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 3 18/110 sayılı dosyasında davacıların şahısta hata neticesi B. A. yi öldürmeğe teşebbüs ettikleri tanıkların şahadetlerinden anlaşıldığı, bilahare akraba olmaları nedeniyle şikayetlerinden rücu ettiklerinden beraat kararı verilmiş ve kararda taraflarca temyiz edilemeyerek kesinleşmiş olmakla sanıkların kendi kusurlarıyla tevkiflerine sebebiyet verdikleri anlaşıldığından yazılı şekilde karar verilmesini yasaya aykırı bularak bozmuş, mahkeme ise bazı gerekçelerle evvelki kararında direnmiştir.
2. müzakerede öncelikle genel kurulda dosyanın incelenmesinde izlenecek usul hakkında görüşme açılmış ve Yargıtaydan geçmeksizin kesinleşen ve tutuklamaya esas olan ceza dosyasındaki delillerin durumu üzerinde durulup durulmayacağı tartışılarak delillerin incelenmesinin gerektiğine çoğunlukla karar verilerek yapılan müzakerede:
1 - Her ne kadar direnme kararını veren ve tazminata hükmeden mahkeme, beraat kararını veren Ağır Ceza Mahkemesi seviyesinde ise de; bu durum bir kanun yoluna başvurulmadan kesinleşen bir kararın müstenidatı dosya ve delilleri inceleyerek tazminat hususunda gerektiğinde olumsuz bir karar veremeyeceği anlamını taşıyamaz. Ortada varlığı ileri sürülen (kaziyei muhkeme) teşkil eden beraat kararı o dava taraflarını ilgilendirir ve onlar için geçerlidir. Hazine yönünden bağlayıcı bir nitelik taşıyamaz.
İddia doğrultusunda müsbet şahadete ve sair delillere davalı bir tutuklama kararı verildiği takdirde bu halin (yasa dışı) ve bir bakıma (haksız), olamıyacağı kuralı genel kurulun muhtelif kararlarında benimsenmiş ve kabul edilmiştir.
466 Sayılı Yasanın 4 ncü maddesinde sanığın tutuklamaya kendi kusurlu hareketleriyle sebebiyet vermesi halini tazminat isteğinin reddine gerekçe olarak alırken bu kusurlu hareketlerin neler olabileceğini tahdidi olarak saymamış ve bunları takdirde hakimi tamamiyle serbest bırakmıştır.
Bu nedenlerle Kanun yollarından geçmeden -kesinleşmiş bir beraat kararı veya davacısını tazminat davası açmaya hak veren her hangi bir karar, ceza takibatı yönünden sanık lehine kazanılmış hak teşkil ederse de hazinece kendisine tazminat verilmesi için böyle bir nitelik taşıyamayacağından esasen tazminata hükmedecek olan mahkemenin asıl dosyayı incelemeye zorunlu bulunduğundan davanın mahiyetine göre de sübuta veya suç niteliğine ait delilleri de inceleyerek tazminat isteminde bulunanın kusurlu hareketlerini tesbit etmesi gerekir. Bir başka deyimle "kusuru" geniş anlamda yorumlayarak (suç teşkil eden eylemi) de kapsayacak şekilde araştırılmalıdır ve bu hiç bir zaman refik bir mahkemenin kararını eleştirme anlamına da gelmez. Olayda da davacıların sanık olarak üzerlerine atılan suçu işledikleri hasırlık tahkikatında mağdurun yaralı iken verdiği samimi beyanı ve cümle tanık ifadeleriyle tespit edilmiş ve davacıların tevkifinin de bunlara davalı olduğu anlaşılmıştır. 0 halde mahkemenin yukarda açıklanan özel daire bozma ilamına uyarak doğrultusunda bir karar vermesi iktiza ederken ileri sürdüğü gerekçelerle ve bu arada beraata ilişkin dosyadaki delilleri ve beraat kararını eleştirmeye yetkisi olamayacağını bunun üst dereceli mahkemeye ait bulunduğunu ileri sürerek davacılara tazminat verilmesine ilişkin direnme hükmü tesis etmesi usule ve yasaya aykırı görülmüştür.
Bu itibarla hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
2, Çoğunluğa karşı olan görüş ise; 466 Sayılı Yasa 1 nci maddesiyle hangi koşullarda bir kimsenin yasa dışı tutuklanmış sayılarak Devletçe zararlarının ödenmesini isteyebileceği açıklanmış ve 4 ncü maddesinde de ancak istisnalarının neler olabileceği ve 5 nci maddesinde de hangi hallerde verilen tazminatın geri alınabileceği hususları açıklanmıştır.
Bütün bunlar arasında delillere ters düşen kesinleşmiş bir beraat kararı veya niteleme hatası sonucu eksik ceza tertibi gibi durumlarda tazminat istenilemeyeceğine dair yasa da bir hüküm bulunmadığı gibi aksine "beraat, meni muhakeme ve ilahir, kararlar verildiği takdirde denilmek suretiyle böyle bir tefsire de kesin olarak engel teşkil eden bir kural koymaktadır.
Yasa açıktır; sanık kusurlu hareketleriyle tevkife sebebiyet vermedikçe koşulları gerçekleştiğinde ve süresinde istediği takdirde tazminat alabilecektir. Oysa ki delil varken beraat veya nitelemede bir hata ile az ceza tertibi gibi haller sanığa değil, olsa olsa mahkemeye atfı kabil kusuru oluşturur ki bu tarz bir uygulama adalet hislerini rencide ettiği gibi adaletten şüphe tereddütler uyanması 97 sonucuna da müncer olabilir. 0 halde bu kabil kararlar yasal yollarla sanık aleyhine tesir etmek üzere de olsa kaldırılmadıkça hazineye karşı dermeyan olunabilen muhkem kaziye hali söz konusu olacağından kapsadığı gerekçeler itibariyle direnme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği yolundadır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle tebliğnamedeki istek gibi direnme hükmünün bozulmasına, depo parasının geri verilmesine 12.4.1976 gününde gerekli yasal çoğunluk sağlanamadığından 3.5.1976 gününde yarıdan fazlayı geçen çoğunlukla karar verildi.